17.04.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Sadece çok kalabalık insanların yaşadığı yer midir? Şehircilik geleneği oturmamış, belediyeciliği taze bir ülke bizimki. Belediyeciliğimizin mazisi, 160 yıl önceye, 1850’lerde İstanbul için yapılan ilk düzenli planlara dayanır. O zamana kadar başımız ağrımadıkça kent planlama, sorun çözme alışkanlığımız yok. Susuz kalmadan su kemerleri, sel basmadan kanalizasyon, savaş çıkmadan yol, köprü planlamasını önemsemiyormuşuz. Çoğunlukla musibetler bile önlem alma, plan yapma alışkanlığı yaratamamış bizde. Oysa Avrupa müzelerinde, 1400’lü yıllara ait şehir planları, krokileri sergilenmektedir. Bizim İstanbul planıyla arası, yaklaşık 450 yıl yani!
Aradan geçen 160 yıl, 89 yıl önce kurulan yeni devletimizin planlama girişimleri de pek işe yaramış görünmüyor. Her gelen, kendine göre uygulamalar yapmaya devam ediyor. Ortak çıkar ve ortak akla göre değil. Halbuki bu tür planlar, siyasi ya da kişisel görüşlerin üzerindedir. Ortak çıkar gözetilir, devlet gibi devamlılığı sağlanır. Kent, geleceğe göre planlanır, bugüne göre değil.
Büyükerşen’in tarifi
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, geçen hafta Başkent Üniversitemiz’e misafir oldu. ‘Yerel Yönetimler ve Şehir Politikaları’ başlıklı bir konferans vermek için. “Şehir nedir?” diye sorarak başladı konuşması. Sonra kendi sorusunu yanıtladı; “Medeniyettir, davetkardır, canlıdır, insanlar içindir, yetiştirir, gelecek vaat eder, sokağa çağırır, buluşturur” diye. Benim, “kalabalık insanların yaşadığı yer” tarifimden bambaşka bir tarif bu. Beton ve asfalt yığını her yere, şehir diyemeyebiliriz bu tanımla.
Bizim soru, sorunlarımız
Medeniyetse Ankara, 100 yıl önce metro ve tramvaylarla ulaşım sorununu çözmüş kentler ne olur? Toplu taşıma araçlarını dışlayan, karşı kaldırıma geçilemeyen medeniyete, ‘Araba Medeniyeti’ diyebiliriz!
Davetkar mıdır Ankara? İstanbul’a dönüşü hala sevildiğine, geleni Kale’de, yarım gün bile eyleyemediğine göre…
Canlı desek… Arabası olmayana gece, 11’e kadar. Muhabbet masalarından, misafirliklerden metrolara, otobüslere koşuyor saat 11’i gören. 12 gibi bitiyor ucuz ulaşım, can diye bir avuç Ankaralı kalıyor ara sokaklarda.
İnsanlar için midir Ankara? Alt geçitte biriken yağmur suyunda dalgıçlar yüzdü de adam aradı. Bala’da, Akpınar’da, Mamak’ta titreyenleri, bahar kurtardı. Dikmen meydan savaşları devam ediyor. Engelliler ve yaşlılar, gazetemizin en şikayetçi müşterileri. Karda, yağmurda, güneşte duraksız otobüs duraklarında beklemeye devam. 10 kişinin zor sığdığı durakların dışı, aynı otobüsü bekleyen onlarca kişiyle çevrili.
İnsanları yetiştiriyor mu? Çalışıyor. Ancak nüfus artış hızı ve kültürel etkinliklerindeki azalmaya yetişemiyor başkent. Duyarsızlığa, daha ağır bir duyarsızlıkla karşılık veriyor Ankaralı. Yetişenlerden ne çıkar kestiremiyoruz henüz.
Gelecek vaadi? İşsizler göçü sürüyor Ankara’ya. Çoğu, maalesef, niteliksiz işsiz vasfında. Tarımdan, hayvancılıktan başka bir şey bilmeyen adam, tarlasından, hayvanından koparılıyor, sokaklarda işportacı sayısı patlıyor. İşportacılar, Ankara’nın göbeğinde Karanfil Sokağa, isyanıyla dayanıyor. Okumuşlarımız, kurumları, şirketleri gibi, beyni alıp, göçüyor.
Sokağa çağıran, insanları buluşturan bir kent mi? Hak aramadığınız sürece evet. Ancak duyarsızlığa tepkiden şehirle ilgiyi iyice kopardıkları için, etkinliklerin çoğundan hatta en güzellerinden haberi olmuyor birçoğunun. Hak aramaya sokağa inenler, biber gazı ve copla pembeleşinceye kadar kızartılıyor.
Nasıl bir başşehir?
Büyükerşen hocanın tarifine uyarsak daha sayamadığım birçok eksikli Ankara, şehir midir acaba? Hele göz bebeğindeki devlet kurumları ve yöneticilerinin gözü önünde bu şehir, şehirlerden nasıl bir başşehirdir acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder