07.09.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
1990’lı yılların
91’i ya da 92’si olması lazım. Yurtdışına kaçırılmış ‘Karun Hazinesi’ gündemde.
Tarih meraklısı Özgen Acar abimizin, uzun yıllar süren takibi sonucu Türkiye’ye
getirilmesi söz konusu. Truva ve Bergama’dan kaçırılan eserleri de ekleyerek ‘32.
Gün’de, programa konu önerdik. Kabul edildi, kolları sıvadık. Başladık
bulduğumuz kitapları, makaleleri okumaya.
Kaçırılan hazineler ve koca sunak
Karun Hazineleri,
fotoğraflarından gördüğümüz kadarıyla bile mücevher işçiliğinin özgün ve üstün
örneklerinden oluşuyordu. Bergama’dan kaçırılan ‘Zeus Sunağı’, “Dünyanın 8’inci
harikası sayılmalı” dedirtecek güzellikte bir başyapıt olarak tarif ediliyordu.
En görkemli mermer sunak araklanırken ayakta uyuyorduk. 134 yıldır Berlin Müzesi’nde.
Truva’dan kaçırılan eserler de gözalıcıydı ancak eserlerin bulunma, çıkarılma
ve kaçırılma hikayesinden daha çok etkilenmiştik.
Henrih Şileman (Heinrich
Schliemann), Alman bir tüccar. Parayı yapınca bir de amatör arkeolog olur. Homeros’un
İlyada’sını dikkatle okuyup, Truva’nın, Çanakkale Boğazı’nın Ege’ye doğru,
Hisarlıktepe bölgesinde olduğuna kanaat getirir. 1870 yılında kazmaya başlar, 3
yıl gibi kısa bir sürede Priamos’un Hazineleri’ni bulur. Adeta bir kahramanlık
hikayesi, kendi günlüğünden alıntılarla yazılmış kitabı okuduğumuzda, heyecanlandık. Olmayan hazineleriyle Truva’yı
çektik, sonradan yapılma tahta atla oyalandık. Oysa hazinenin ucunu görüp,
milleti uyandırmadan kazılara geceleri devam eden amatör arkeolog karı koca
Şilemanlar, aslında okumuş yazmış, zenginliğe doymamış define avcılarıydı. Bulduğunu
yurt dışına kaçırdı, sattılar.
İşte Amerika
Birleşik Devletleri’nin, Pensilvanya Üniversitesi Müzesi’nden getirilen, Kültür
Bakanımız’ı duygulandıran Truva Hazinesi, Şilemanlar’ın kaçırdığı bu hazinedir.
Şimdi Anadolu Medeniyetleri Müzemiz’de sergileniyor. Şileman’ın da ‘amatör’ü kalkmış, ‘arkeolog’ olmuş!
Kıymetini bilmediğimiz değerler
Bu eserlerin
getirilmesi, çok zor iştir. Hergün yenilerinin evine dönmesi tarih yapbozunda
bir eksiği tamamlıyor. Ancak bir de elimizde olanlar var, tamken kıymetini
bilemediğimiz.
Ankara’yı kuran
Friglerin başkenti Gordion, Polatlı’da. Bilen yok, giden yok. Dünyanın öbür
ucundan turistler, kuru bir ziyaretle yetiniyor çünkü ziyareti uzatacak albenisi
yok.
Geçen yıl Güdül’de, Salihler ve Adalıkuzu köyleri civarında, Orhun
Abideleri’ndekinin benzeri yazılar, kaya resimleri ve kurganlar bulundu. ‘Kurgan’, Orta Asya’daki Türk mezar tarzına verilen ad. Milattan Önce 3 bin-5 bin yılları arasına tarihleniyor. Türkler’in,
1071’den önce de Anadolu’da yaşadığının taş gibi göstergesi. Anadolu’daki
tarihimizi yeniden yazacak bu buluş, 2011 yılında Güdül’de karşımıza çıkıyor,
ne var ki dar bir çevre hariç dönüp, bakan yok.
2500 yaşındaki Ankara Kalesi,
anıtsal bir tarih karşımızda. Çirkin
işhanları ve gecekondulaşmış çehresiyle gözümüzün içine bakıyor. 40 yıl
öncesine kadar eteklerine inen tablo gibi görüntüsünden eser kalmamış. Bu yaz da
geçti, elinden tutup, kaldıramadık yine. Benzeri yok dünyada.
Kızılca Sarayözü civarında eski
adıyla Kırka, yeni adıyla Hırkatepe Köyü var. Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran
Osman Bey’in dedesi Gazi Gündüzalp’in şehit düştüğü, gömüldüğü yer. Türbesinin
sefaleti, 10 yıl önce fark edildi ve yeniden düzenlendi. Yaklaşık 750 yaşındaki
türbeyi, yine 750 yıldır koruyan bir avuç adam biliyor.
İçimizden çalınan
En yeniye, 90 yıl öncesine gelelim.
Osmanlı’nın 250 yıllık gerileyen sınırları, Polatlı Duatepe’de durdu.
Haymana direnişi sayesinde. Bu duruştan
doğan Cumhuriyet, 3 bin yıldır unutturulan tarihini, yeniden anımsattı
Türkler’e. Ankara’ya yarım saat, Gordion’a, 5’er, 10’ar dakika.. ne Duatepe, ne
Kartaltepe’yi biliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder