26 Eylül 2012 Çarşamba

SIVAYARAK TARİHTEN KOPMA


25.09.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi



Çok şikayetçi oldum, çok yazı içinde üzüntümü paylaştım; tarihi eser olmuş, o günler kokan binalar, boyayla sıvayla kapatılıyor diye. Boyayarak, sıvayarak yoketme gibi yaygınlaşan, acımasız bir tarihi eser algılayışı geliştirdik.  Engelleyemiyoruz, devam ediyor. 800 yaşındaki Alaeddin Camisi’ne, 570 yaşındaki Karacabey Hamamı’na kıydığımız yolda  devam ediyoruz. Aslına uygun bakım, onarım yerine, öyle bir bakıp, onarıyoruz ki 20 yıl önce yapılmış binalardan ayırt edilemiyor. Kitaplardan anlıyoruz tarihi olduğunu!


Bakanlıklar’ın bozulan dokusu
Kızılay’dan Meclis Kavşağı’na, Meclis Kavşağı’ndan Kızılay’a doğru Bakanlıklar arası, yürümeyi en sevdiğim yollardan biridir. Asırlık ağaçlar altında, tarihi bakanlık binaları,  sıra sıra dükkanlar arasında, geniş kaldırımlara yayıla yayıla yürümeye doyamam. Ankara’ya has, değişmez keyiflerimdendir. Yalnız metro çalışması başladığından beri sadece yolun karşı tarafında yürümeyi seviyorum. Bir de bazı binalarda yapılan çirkin bakım, onarım çalışmaları nedeniyle küskünüm o kaldırıma. Tarihi havası gitti, sıradan binaya dönüştüler.

Gücünü kaybeden bakanlık
Bunlardan biri İçişleri Bakanlığı, diğeri Yargıtay binasıdır. Birinin tarihi dokusuna sıva çekildi, diğerinin Ankara Taşı’yla zaten süslü dokusu boyandı. Ankara Taşı, süs olduğu kadar ağırlıktır, güç katar makama. Mimarlar, boşuna seçmemiştir devlet temsilinde. Şimdi bu binalardan biri daha kaybediyor gücünü; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Binası.

Yaz başından beri hummalı bir bakım, onarım çalışması başlamıştı Bakanlık binasında. Bahçeye kesme taş döşeniyor, bahçe çiçeklerle düzenleniyor, orası burası yıkılıyor, Ankara taşından cephe kaplaması sökülüyordu. Hasar, binaya zarar verecek durumdaydı demek.

Korkulan geldi başa
Önce bahçe düzenlemesi bitti. Bahçenin çevresine, kesme taşlar dizildi. Gözüm, cephe çalışmasındaydı. Bir gün bir dostumla önünden yürürken cephe taşlarının yeniden yerleştirildiğini gördüm, “İnşallah böyle bırakırlar ” dedim.
- Ne yapacaklardıki?
- Üzerini sıvıyor, boyuyorlar.
- Yok o kadar da değil, abartma.
- İçişleri’nde, Yargıtay’da yapıldı. Karacabey Hamamı’nda yapıldı. 800 yaşındaki Alaeddin Camisi’nde yapıldı. 800 yaşında 800!..

Ürktü dostum. Ürktü ama benim de korktuğum başıma geldi. Geçen hafta, Ankara taşından o güzelim cephe kaplamasının boyandığına şahit olduk. Üstelik tesadüfe bakın ki aynı dostumla önünden geçerken. “Haddi yaaa!” diyebildi.

Tarihi olanı bozarken
Bu arada Ankara Büyükşehir Belediyesi, uzun zamandır Atatürk Bulvarı’ndaki bina cephelerini, Selçuklu mimarisine uygun cephe bezemeleriyle kaplayacaklarından bahsediyordu. Kale ve çevresindeki yeni binaların cephelerini de bölgenin tarihi dokusuna uygun hale getirecek bezemelerle giydireceklerdi. Hatta Ulus’tan Kale’ye çıkan yolun çevresinde, giydirme çalışmaları başladı bile.

Nasıl iş bu? Tarihi olanı bozuyor, olmayanı eskileştirmeye çalışıyoruz. Herkes, kafasına göre tarihi eserleri  yorumlayabiliyor, istediği gibi değişiklik yapabiliyor yani? Bu ülkede, hiç mi sanat tarihi okumuş, ‘restorasyon’ dediğimiz aslına uygun bakım, onarım yapabilen uzman yok danışmak için? ‘Kültür’ diye koca bir Bakanlık var, ona danışmak ta mı aklınıza gelmedi? Basit bir inşaat ihalesi midir tarihi bina bakımı? Hatayı yapan da yapanın kulağını çekmesi gereken de  devletin en üst kurumları. Bozulanların aslına döndürülmesini beklerken nasıl bir hayalkırıklığı!

İçimizi yakıyor; her mala darbesiyle sıvar, her fırça darbesiyle boyarken üstünü kapattığımız tarihten biraz daha kopuyor, kendimizden iyice soğuyoruz. Değerbilmezliği kanıksıyor, kabalaşıyoruz.

Hiç yorum yok: