28.09.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Eskiden “Oldum”
demekle usta olunmuyordu. Önce o işin ustaları kabullenecekti yeteneğinizi.
Ankara, bu ustalarla doluydu; özellikle bağlama yapımıyla ünlü olmakla beraber
pek çok çalgıyı yapabilen ustalarla. Ulus Meydanı’ndaki
Taşhan’dan başlayarak Bentderesi, Çıkrıkçılar Yokuşu, Samanpazarı, Ulucanlar
Caddesi ve Hamamönü’ne doğru yayılmışlardı. Keramet, Ankara’nın
dutunda mı, cevizinde mi yoksa ustalarında mıydı acaba? Bağlamayı konuşturan söz
ustaları, aradığı sesi bu sokaklarda
buluyordu.
Tatsız haber
Bir süredir, bu yanı
pek öne çıkmayan Ankara’nın, çalgı yapan ustalarına ve Hamamönü’ndeki
düzenlemelerden sonra dağılışlarına değinmek istiyordum. Mahsuni, Neşet Ertaş,
Arif Sağ, Musa Eroğlu gibi ustaların, Ankara bağlamasındaki ısrarlarına. Kitaplar,
makaleler arasında gezinirken tatsız haber geldi.
Değdiği gönüllerin
telini titretmeden, burun direğini sızlatmadan geçmeyen, eğlencelisi de sanki
ortak marşımıza dönmüş türkülerin babası
Neşet Ertaş, aramızdan ayrılmıştı. Hastalığını lütfen gören basın, vefatından
sonra yeri göğü Neşet Ertaş’la kapladı. Kendi kültürüyle kendi sanatını ya da düşüncelerini
üreten, herkese seslenebilen aydınlar, yaşarken sevilmez bizim memlekette. Ölünce
de unutulmaya terk edilir. Ancak milletin bağrından hiçbir zaman silinemez,
unutulmazlar.
Hoş anılarla yolcu etsek
Rahatsız olduğu
günlerde, ‘Sazadair’ isimli bir internet
sitesinde, Özay Önal’ın, ‘Ankira’nın Ustaları’ makalesini okumuştum.
Ankara’nın bağlama yapımında meşhur ustaları, geçmişin kokusunu taşıyan keyifli anılarla süslenerek anlatılmıştı. İki tanesi Neşet Ertaş’lıydı. Ankara’dan da bu anılarla yolcu etsek diye düşündüm Ankaralılar
olarak.
“Gelelim Halil ve Yusuf Yeniay kardeşlere. Küçük kardeş Yusuf
Usta, Türkiye'nin en tanınmış ve efsaneleşmiş ustasıdır desek
yanlış olmaz. Usta'nın atölyesi her akşam bir muhabbete sahne olurdu. Değerli
bağlama yapımcılarından İsmail Görer'in naklettiği bir anı şöyledir:
Bir akşam Yusuf'un atölyesine gittim. Duvarda,
kendisinin Neşet Ertaş'a
yaptığı bir saz asılı idi. Yusuf,
bana sazı işaret etti. Saza baktığımda teknenin sapa yakın kısmında, göğüs ile
teknenin birleştiği köşede birtakım diş izleri gördüm. Yusuf söylenerek, Neşet
Ertaş'ın
sazı çok beğendiğini ve çalarken zevke gelip, ısırdığını söyledi.”
Gonüm
çekmedi
Bir diğeri
de şöyle:
“Neşet Ertaş'ın,
özellikle Yusuf Usta'ya saz yaptırmasının sebebi uzun ve geniş
tınlayan, ‘düz göğüslü' bir saz aramasıdır. Ertaş, sadece Yusuf
Usta'ya
değil, ağabeyi Halil Usta'ya
da düz göğüslü sazlar yaptırmıştır. Ertaş,
Halil Usta'ya
bir saz yaptırır fakat henüz haftası dolmadan sazı, telleri sökülmüş bir
biçimde geri getirir. Halil Usta,
saza bakar ve sazın göğsünün dümdüz olduğunu görür. Ertaş, sazın
göğsüne ütü basmak suretiyle göğsünü iyice düzlemiştir. Ertaş, şöyle der; Usta, benim bunu gonüm çekmedi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder