29 Eylül 2012 Cumartesi

NEŞET ERTAŞ’IN ANKARALI BAĞLAMASI


28.09.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi



Eskiden “Oldum” demekle usta olunmuyordu. Önce o işin ustaları kabullenecekti yeteneğinizi. Ankara, bu ustalarla doluydu; özellikle bağlama yapımıyla ünlü olmakla beraber pek çok çalgıyı yapabilen ustalarla. Ulus Meydanı’ndaki Taşhan’dan başlayarak Bentderesi, Çıkrıkçılar Yokuşu, Samanpazarı, Ulucanlar Caddesi ve Hamamönü’ne doğru yayılmışlardı. Keramet, Ankara’nın dutunda mı, cevizinde mi yoksa ustalarında mıydı acaba? Bağlamayı konuşturan söz ustaları, aradığı sesi bu  sokaklarda buluyordu.



Tatsız haber
Bir süredir, bu yanı pek öne çıkmayan Ankara’nın, çalgı yapan ustalarına ve Hamamönü’ndeki düzenlemelerden sonra dağılışlarına değinmek istiyordum. Mahsuni, Neşet Ertaş, Arif Sağ, Musa Eroğlu gibi ustaların, Ankara bağlamasındaki ısrarlarına. Kitaplar, makaleler arasında gezinirken tatsız haber geldi.

Değdiği gönüllerin telini titretmeden, burun direğini sızlatmadan geçmeyen, eğlencelisi de sanki ortak marşımıza  dönmüş türkülerin babası Neşet Ertaş, aramızdan ayrılmıştı. Hastalığını lütfen gören basın, vefatından sonra yeri göğü Neşet Ertaş’la kapladı. Kendi kültürüyle kendi sanatını ya da düşüncelerini üreten, herkese seslenebilen aydınlar, yaşarken sevilmez bizim memlekette. Ölünce de unutulmaya terk edilir. Ancak milletin bağrından hiçbir zaman silinemez, unutulmazlar.

Hoş anılarla yolcu etsek
Rahatsız olduğu günlerde, ‘Sazadair’ isimli bir internet  sitesinde, Özay Önal’ın, ‘Ankira’nın Ustaları’ makalesini okumuştum. Ankara’nın bağlama yapımında meşhur ustaları, geçmişin kokusunu taşıyan keyifli anılarla süslenerek anlatılmıştı. İki tanesi Neşet Ertaş’lıydı. Ankara’dan da  bu anılarla yolcu etsek diye düşündüm Ankaralılar olarak.

Gelelim Halil ve Yusuf Yeniay kardeşlere. Küçük kardeş Yusuf Usta, Türkiye'nin en tanınmış ve efsaneleşmiş ustasıdır desek yanlış olmaz. Usta'nın atölyesi her akşam bir muhabbete sahne olurdu. Değerli bağlama yapımcılarından İsmail Görer'in naklettiği bir anı şöyledir:

Bir akşam Yusuf'un atölyesine gittim. Duvarda, kendisinin Neşet Ertaş'a yaptığı bir saz asılı idi. Yusuf, bana sazı işaret etti. Saza baktığımda teknenin sapa yakın kısmında, göğüs ile teknenin birleştiği köşede birtakım diş izleri gördüm. Yusuf söylenerek, Neşet Ertaş'ın sazı çok beğendiğini ve çalarken zevke gelip, ısırdığını söyledi.

Gonüm çekmedi
Bir diğeri de şöyle:

Neşet Ertaş'ın, özellikle Yusuf Usta'ya saz yaptırmasının sebebi uzun ve geniş tınlayan, ‘düz göğüslü' bir saz aramasıdır. Ertaş, sadece Yusuf Usta'ya değil, ağabeyi Halil Usta'ya da düz göğüslü sazlar yaptırmıştır. Ertaş, Halil Usta'ya bir saz yaptırır fakat henüz haftası dolmadan sazı, telleri sökülmüş bir biçimde geri getirir. Halil Usta, saza bakar ve sazın göğsünün dümdüz olduğunu görür. Ertaş, sazın göğsüne ütü basmak suretiyle göğsünü iyice düzlemiştir. Ertaş, şöyle der; Usta, benim bunu gonüm çekmedi.

Bizim gonümüz de senin gitmeni çekmedi Neşet Ertaş. Nur içinde yat, bozlakların, sonsuza kadar dillerden düşmesin.

Hiç yorum yok: