19 Eylül 2012 Çarşamba

KALE’DEN KÖTÜ HABERLER


18.09.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi



Önce Ankara turizmine kötü haber: Büyük tur şirketlerimizden biri, Ankara’yı, tur programından çıkarmış. İstanbul’dan, doğru Kapadokya’ya uçuruyorlar turistleri. “Biri başlarsa diğerleri onu izler” diyor turizmciler, adet böyleymiş. 2 yıldır turizmin Ankara gündemine girmesini bekliyoruz, 60 yılda olmayan oldu; gelenin de ayağını kestik.


Topu topu 290 bin yabancı turist geliyor Ankara’ya. Yerli turist sayısı, daha az gülünç değil; 460 bin kişi. Yabancı turistlerin çoğu, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden, bırakın Kale içini, kapısı’nı görmeden Kapadokya’ya yollanır. Eski Meclis’i, Ankara Palas’ı, Anıtkabir’i hatta Gordion’u  görmezler. Kale burçlarına çıkamadığı, hiç olmazsa şöyle tepeden fikir sahibi olamadığı için havaalanı yolu ve Samsun ya da Konya yolunda gördüklerini, Ankara bilirler. Oysa sadece bir müze için, onlarca milyon turist ağırlayan kentler var dünyada. Daha sormadan Paris, Londra dersiniz siz!

Kafasına göre duran ve başlayan altyapı
Şimdi de Kale’den kötü haberler: Geçen yıl Konya Sokak’tan başlayan altyapı çalışmaları, hiç ummadığım bir hızla Kale Kapısı’na gelmiş hatta 50 metre kadar Kale içine girmişti. İnşaat sezonu bitmediği ve hava koşulları uygun olduğu halde birden durdu çalışma. Esnaf, iş yapacağı mevsimde toza toprağa katlanmış ancak çukurlarla baş başa bırakılmıştı. “Müteahhit kaçtı” dediler. Büyükşehir Belediyesi’ne sorduk, kaçan maçan yok. Açılan çukurlar, açıldığı gibi boş, kapatıldı. Niye durdu çalışma, niye çukurlar açıldığı gibi kapandı, bilmiyoruz. Turist ve esnaf, önce toz, kış gelince de çamur banyosuyla geçirdi günleri.

Mart başına ‘Kale’de Çalışma Mevsimi’ diye ümitle başlamıştım. Nisan oldu, Mayıs oldu ses yok. Haziran oldu derken bitmeden ortasında, yeniden başladı altyapı çalışmaları. İnanamayıp, gözümle görmeye gittim. Hakikaten burçların çevresindeki sokakların, altı üstüne gelmişti. Sonu hayırlıysa altüst olmuş sokağı, zevkle izliyor insan.

Altyapı kıskacında iflas ve isyan
Geçen hafta birden telefonlar çalmaya, üst üste şikayetler yağmaya başladı. Ulus tarafından Kale’ye çıkan yol yapım çalışması, cehenneme çevirmişti caddeyi. Anadolu Medeniyetleri Müzesi dahil, toz toprak içinde kalmıştı her yer. Esnaf, birer birer dükkan kapatıyordu. 20 yıl önce Ankaralılar’ın ayağını  yeniden Kale’ye alıştıran Boyacızade Konağı, çoktan kapıya kilidi vurmuştu. Daha da kötüsü; Kale’ye, Altındağ Belediyesi tarafından diğer çıkış yolunda yeni bir çalışma başlatılmış ve Kale esnafıyla sakinleri, işine, evine gidemez hale gelmişti. Geçen hafta bu çukurlardan birinde, Amerikalı bir kadının ayağını kırdığını duyduk. Beterin de beteri; bütün bu katlanılan zorluklara karşın, görünüşe bakılırsa bu yıl da biteceğe benzemiyor altyapı kabusu. “Aman benden duymuş olmayın ama..” diye başlayan cümleler, daha birçok esnafın, bölgeyi terk etme hazırlığında olduğuna işaret ediyor. Kaş yaparken göz, böyle çıkarılır işte.

Bitmedi: Tadilat dolayısıyla Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin 3’te 2’si, 2 yıllığına kapatılmıştı zaten. Sadece bu müzeye  turist getiren bir tur şirketim olsa bu toz toprak içindeki  3’te 1 için, ben de Ankara’ya gelmez, turizmin ciddiyetini kavramış yörelere götürürdüm misafirlerimi. Ne diyeceğim adamlara? “Müze ve Kale, toz toprak, ilk günkü kadar ilkel, görmeniz lazım” mı diyeceğim? “Akkale’deki idrar esansı, ilkelliği bütünlüyor, o günlere götürüyor bizi!”

Ümidin ağır bedeli
Bala’nın, Beypazarı’nın, Kazan’ın altyapılarını bitirdi ama  ikinci yılında, bir avuç Kale’yle başedemedi Büyükşehir Belediyemiz. Görünüşe göre kabusun üçüncü perdesi, önümüzdeki yıla kalıyor. “Niye bu kadar karamsarsınız?” diye çıkıştığım Kale esnafı ve sakinleri tecrübeyle sabit, haklı çıkıyor. Ben hala ümitliyim ama ümidin bedelini Kale esnafı cebinden, Kale sakinleri, sefaletle ödüyor. Ankara da ‘A’sına bile uğramadan kaçan turistleriyle ödeyecek.

Hiç yorum yok: