25 Ocak 2013 Cuma

BİRAND’LA VEDALAŞIRKEN

22.01.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi



Anılar canlandı. 1989-1993 yılları arası 4 yıl, ağzına kadar dolu 32.Gün’ler geçirdik. Araya birbirinden iddialı, çok ses getiren belgeseller sığdırdık. Onlarca ülkeyi dolaştık, dünyanın neresi sıcaksa oraya burnumuzu soktuk. Kendiyle ve kendi içinde yarışan bir program ve ekip olduk. Aramızdaki adı “MAB” dı. Bizden sonra belki 3 televizyon kanalı kuracak ekip geçti elinden. Brüksel’den kesin dönüş yapıp, Türkiye yerleşti. “Dönünce yavaş yavaş bize benzemeye başladın” dediğimde “Hadi oradan ukala!” diye pek tanıdık yanıtı almıştım. Ukalalıkla başlamıştı iş ortaklığımız.



Ukalayla tanışma

Kasım 1988. Arşiv ve ekip, TRT’deki odaya sığmadığı için Meclis’in Çankaya Kapısı’na bakan binalardan kiralanmış bir daire. Bir akşam saat 6-7 gibi, Mehmet Ali ağabey oraya  topladı bizi. Beni ve Mustafa Ünlü’yü ekiple tanıştıracak. Turan Yavuz, Ahmet Sever, Musa Çözen, Talip Korkmaz, Birand ve bizi öneren Metin Çorabatır, soluk floresan ışığının altında buluştuk. “Ali’yle Mustafa bizimle başlıyor” diye bir giriş yaptı Birand. Yapım ve yönetmen yardımcısı olarak başlıyorduk. Ne yapacağımızı anlatırken araya girdim; “Yalnız bana, büroya tıkıp, sadece kaset taşıtacaksanız şimdiden bırakın gideyim” dedim. Öğrenmek istiyor, çekimlere çıkmak dahil mümkünse her şeyin içinde fiilen olmak istiyordum. 23 yaşında velet, Türkiye’nin bir numaralı televizyon programı ve efsane ekibine koşul sürüyordum. Odaya bomba atılmış gibi oldu. Önce Musa abi başladı, bir güzel tozumu aldı herkes. Gençliğin verdiği sarsaklıkla ukalalığın sınırlarını zorlarken Birand, hep dinledi.



32.Gün’de taştım

Tanışma faslı bitti, hep beraber yemek için, meşhur Milka Restoran’a yürüyorduk. Mehmet Ali ağabey kolumdan çekti, biraz geri kaldık. “Çok büyük konuşuyorsun, içini doldurabilecek misin?” dedi. Üniversitenin ikinci ayından itibaren sinemanın ve televizyonun felsefesinden kurgu tekniğine, kamerasına, sesine, ışığına, sunumuna kadar, ulaşabileceğim bütün kaynakları tüketmiştim. Yetmeyeceğini anlayıp, felsefe, estetik, psikoloji, mimari, sanat tarihi gibi daha bir çok konuya da dalmıştım. 1987 yılından beri de TRT Dış Haberler’e stajla başlamış, çalışıyordum. Yani gözlerimden kulaklarımdan bilgi taşıyor ama değerlendirecek kapsamlı uygulama fırsatını bir türlü bulamıyordum. Gözüm dönmüştü.



Çalışmaya başlayıp, gece gündüz demeyince birkaç ay sonra bütün ağabeylerimizin desteğini görmeye başladık. Cenk Başlamış, Vahap Yazaroğlu dahil. Uyumlu bir çalışma ortamı olmuştu. 6 ay sonra Mithat Bereket, yaklaşık 1 yıl sonra Can Dündar katıldı aramıza.



Suya atarak yüzme öğretirdi

Birand, suya atarak yüzme öğreten ustalardandı. Brüksel’de oturduğu zaman, bir iş için gitmem gerekti. Kıbrıs’ı saymazsak ilk kez yurtdışına çıkacağım, hiç bilmediğim Brüksel’de, Mehmet Ali ağabeyin evine gideceğim. ”Ağabey, tek başıma çağırıyorsun, nasıl geleceğim ben” deyince “Oğlum, adresi verdim ya” demişti! İleri aşaması da şöyle oldu: 1990 yılı, Birinci Körfez Krizi için sık sık Irak’a gidiyoruz. Ya Başbakan Taha Yasin Ramazan ya Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’le söyleşi yapıyoruz. Geciktirdiler bizi, Celal Talabani’yle söyleşi yapmayı düşünüyorduk, yetişmedi. Birand’ın Ankara’ya, programa yetişmesi gerekiyordu. Otelin lobisine çağırdı, elime sorular verdi. “Çevirebilir misin şunları?” dedi. Yapım yönetim yardımcısı, kamera kullanıyor, kurgu yapıyordum, bir bu eksik kalmıştı! Soruları İngilizce’ye çevirdim, verdim, baktı, “Talabani’ye sen gidiyorsun” dedi. Şaklava’da, o zaman pek belirli olmayan Kuzey Irak sınırlarının, ilk kez açık haritasının çizildiği söyleşiyi yapmıştım.


4 yıllık 32.Gün’den hariç, TRT arşivinde çürüyen 6 bölümlük en kapsamlı ‘Kıbrıs Belgeseli’ni, 6 bölümlük ‘Vehbi Koç Belgeseli’ni, onun himayesinde Can Dündar’la ‘Cumhuriyet’in Kraliçeleri’ni ve en son 9 bölümlük ‘12 Eylül Belgeseli’ni yaptık. Beraber ürettiğimiz iyi eserler, bir de yukarıdakinin 100 katı anılarımız var. “Huzur içinde uyusun” diyeceğim ama orada da boş durmayıp, sorgu meleklerine soru soruyor olabilir! Güle güle MAB, nur içinde yat.

Hiç yorum yok: