12.07.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi
Geldi mi Ramazan?
Keskin tartışmaların gürültüsünden anlaşılamıyor. Görüntüde, sokakları kaplayan
iftar sofraları var ama Ramazan sadece mideyi ıslah etme ayı değil bizim
bildiğimiz. Ruhu da ıslah edeceksin. Yardımlaşacak, zorda olana elini uzatacak,
kimsesizleri, ölmüşlerini hatırlayacaksın. Küs komşuya, evde açılmış birkaç
dilim baklava yollayacak, o da birkaç hurmayla tabağı iade edecek,
barışacaksın. İftardan sahura, o yüzden şenlikli olur Ramazanlar; ruhunu hafifletenler,
insan olmanın keyfini paylaşırlar o saatlerde.
Gelişinden güzeldi
Ramazanlarda,
bayramlarda, bir hafta 10 gün öncesinden sarardı bu ferahlık duygusu. Bir gece
önce, evin mutfağı kullanılırdı sadece. Sahura kadar ev ahalisi, mutfağın
yakınından fazla uzaklaşamazdı. Hanımlar, baklava börek açar, kalanı da tadına
bakmak için yalanırdı etraflarında. Kaçak tadım teşebbüsleri bitmez, işi
başından aşkın hanımlar, bir de bekçiliğiyle yorulurdu pişirdiklerinin. O
geceler, oturmasına izin verildiği için çocuklara daha şenlikli olur, pişeni
önce onlara tattırmak, nineleri dedeleri daha mutlu ederdi. Yaz ise
pencerelerden, komşunun sesleri, tencere tabak tıngırtıları duyulurdu. Kışın,
sahura kadar sönmeyen kuzinelerin sıcağı, buğusundan pencerelerin dışını
göstermezdi. Böyle başlar, böyle giderdi bayramın sonuna kadar.
Ayırımsız gelirdi
Her zaman sahip
çıkılırdı ama mahallenin zorda olanı, delisi dahil, ayrı bir ilgi görürdü
Ramazanlar’da. Olanla değil, olmayanla paylaşılırdı; pişen de sevgisi de
saygısı da. O yüzden zorda olan, mahallenin dışına itilmez, içine çekilirdi.
Delisi de bilir, bu hava üzerine siner, deliliği azalırdı sanki. Bizim
çocukluğumuzda deliden korkulmaz, sahip çıkılırdı.
Mezhebi, 12 Eylül
1980 öncesindeki tatsız olaylardan öğrendik biz. Mezhebi ayıranlar varmış. Çocukluğumuzda
görmedik ama büyünce fark ettik; olana da mahalle, mesafe koyarmış. Öyle
de olsalar, derdiyle sevinciyle çocuklarıyla
paylaştığımız arkadaşlığımız, belki 40’ıncı yılına girmiştir. Ramazan’dan
Ramazan’a değildir yani duygularımız, düşüncelerimiz. Ruhumuza böyle bir yükü,
hiç yüklemedik biz.
Genelgeyle hatırlatılıyor
“Ne edebiyat parçaladın be arkadaş” diye
geçiyor aklınızdan. Ankara Valiliği’nin yayınladığı bir genelge var, onu
okuyunca oluştu edebi ihtiyaç. Bu genelgede, kutsal ayın anlamını arttıran
sevgi ve hoşgörünün, sosyal yardımlaşma ve dayanışma içerisinde geliştirilmesi
için kamu kurum ve kuruluş üst yöneticilerinden hassasiyet beklemiş Valilik.
Hastaneler, hapishaneler, huzur evleri, yetiştirme yurtları ve çocuk
yuvalarının ziyaret edilmesi, ihtiyaç sahibi öksüz, yetim, hasta, yaşlı ve
fakir kimselerle ilgilenilmesi gerektiğini hatırlatmış. Bir de kamu
kurum ve kuruluşlarının birbirleriyle varlıklı kişilerin, meslek kuruluşlarının,
kendi aralarında iftar davetlerinden kaçınmasını, ihtiyaç sahibi öksüz, yetim,
hasta ve yaşlılar ile fakir fukaranın iftar sofralarında buluşturulmasına
dikkat çekmiş. Böyle şeyler konuşulmazdı bile, bırakın hatırlatmak zorunda
kalmayı.
Tarih olarak geliyor da
Bu sokağa ‘şucular’,
öbür sokağa ‘bucular’ diye ayrı sofra kuruluyor, televizyonlardan da canlı
izletiyorlar. 5 yıldızlı otellerde, asli amacı unutmuş, birbirini ağırlıyor örnek
olması gerekenler. Ramazan gelmiş, ayırıcı sözler düşemiyor dillerden. İşte
tarih olarak geliyor da ruhuyla beraber kendisi gelemiyor Ramazan’ın. Hafızalara
kazınmış anılardaki Ramazanlar’la bu yüzden tanışamıyor çocuklarımız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder