15 Temmuz 2013 Pazartesi

TARİHİ GELDİ, YA RAMAZAN?


12.07.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi



Geldi mi Ramazan? Keskin tartışmaların gürültüsünden anlaşılamıyor. Görüntüde, sokakları kaplayan iftar sofraları var ama Ramazan sadece mideyi ıslah etme ayı değil bizim bildiğimiz. Ruhu da ıslah edeceksin. Yardımlaşacak, zorda olana elini uzatacak, kimsesizleri, ölmüşlerini hatırlayacaksın. Küs komşuya, evde açılmış birkaç dilim baklava yollayacak, o da birkaç hurmayla tabağı iade edecek, barışacaksın. İftardan sahura, o yüzden şenlikli olur Ramazanlar; ruhunu hafifletenler, insan olmanın keyfini paylaşırlar o saatlerde.



Gelişinden güzeldi

Ramazanlarda, bayramlarda, bir hafta 10 gün öncesinden sarardı bu ferahlık duygusu. Bir gece önce, evin mutfağı kullanılırdı sadece. Sahura kadar ev ahalisi, mutfağın yakınından fazla uzaklaşamazdı. Hanımlar, baklava börek açar, kalanı da tadına bakmak için yalanırdı etraflarında. Kaçak tadım teşebbüsleri bitmez, işi başından aşkın hanımlar, bir de bekçiliğiyle yorulurdu pişirdiklerinin. O geceler, oturmasına izin verildiği için çocuklara daha şenlikli olur, pişeni önce onlara tattırmak, nineleri dedeleri daha mutlu ederdi. Yaz ise pencerelerden, komşunun sesleri, tencere tabak tıngırtıları duyulurdu. Kışın, sahura kadar sönmeyen kuzinelerin sıcağı, buğusundan pencerelerin dışını göstermezdi. Böyle başlar, böyle giderdi bayramın sonuna kadar.



Ayırımsız gelirdi

Her zaman sahip çıkılırdı ama mahallenin zorda olanı, delisi dahil, ayrı bir ilgi görürdü Ramazanlar’da. Olanla değil, olmayanla paylaşılırdı; pişen de sevgisi de saygısı da. O yüzden zorda olan, mahallenin dışına itilmez, içine çekilirdi. Delisi de bilir, bu hava üzerine siner, deliliği azalırdı sanki. Bizim çocukluğumuzda deliden korkulmaz, sahip çıkılırdı.



Mezhebi, 12 Eylül 1980 öncesindeki tatsız olaylardan öğrendik biz. Mezhebi ayıranlar varmış. Çocukluğumuzda görmedik ama büyünce fark ettik; olana da mahalle, mesafe koyarmış. Öyle de  olsalar, derdiyle sevinciyle çocuklarıyla paylaştığımız arkadaşlığımız, belki 40’ıncı yılına girmiştir. Ramazan’dan Ramazan’a değildir yani duygularımız, düşüncelerimiz. Ruhumuza böyle bir yükü, hiç yüklemedik biz.



Genelgeyle hatırlatılıyor

Ne edebiyat parçaladın be arkadaş” diye geçiyor aklınızdan. Ankara Valiliği’nin yayınladığı bir genelge var, onu okuyunca oluştu edebi ihtiyaç. Bu genelgede, kutsal ayın anlamını arttıran sevgi ve hoşgörünün, sosyal yardımlaşma ve dayanışma içerisinde geliştirilmesi için kamu kurum ve kuruluş üst yöneticilerinden hassasiyet beklemiş Valilik. Hastaneler, hapishaneler, huzur evleri, yetiştirme yurtları ve çocuk yuvalarının ziyaret edilmesi, ihtiyaç sahibi öksüz, yetim, hasta, yaşlı ve fakir kimselerle ilgilenilmesi gerektiğini hatırlatmış. Bir de kamu kurum ve kuruluşlarının birbirleriyle varlıklı kişilerin, meslek kuruluşlarının, kendi aralarında iftar davetlerinden kaçınmasını, ihtiyaç sahibi öksüz, yetim, hasta ve yaşlılar ile fakir fukaranın iftar sofralarında buluşturulmasına dikkat çekmiş. Böyle şeyler konuşulmazdı bile, bırakın hatırlatmak zorunda kalmayı.



Tarih olarak geliyor da

Bu sokağa ‘şucular’, öbür sokağa ‘bucular’ diye ayrı sofra kuruluyor, televizyonlardan da canlı izletiyorlar. 5 yıldızlı otellerde, asli amacı unutmuş, birbirini ağırlıyor örnek olması gerekenler. Ramazan gelmiş, ayırıcı sözler düşemiyor dillerden. İşte tarih olarak geliyor da ruhuyla beraber kendisi gelemiyor Ramazan’ın. Hafızalara kazınmış anılardaki Ramazanlar’la bu yüzden tanışamıyor çocuklarımız.

Hiç yorum yok: