26.12.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi
11
Eylül 1919. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya gelmesine yaklaşık 3 ay
var. Ankara ahalisi değerlendirmesini yapmış, 3 kişi telgrafhane yolunda; Müftü Hoca Atıf, Defterdar Yahya
Galip ve Hoca Hatip Ahmet Efendi. Padişahla görüşecekler. Cesarete bak!
Padişaha tarihi posta!
Padişahı istiyorlar
ama Sadrazam Damat Ferit Paşa çıkıyor karşılarına. İlla padişahı istiyorlar. Bakın
siz şu haddini bilmezlere ki Damat Ferit, “Millet,
padişahla görüşemez!” diye paylıyor mors alfabesiyle kendilerini. Israr ediyorlar. Sanki çok
normal bir şey halkın padişahı telgraf başına çağırması, belli ki olağanüstü
bir durum var. Sadrazam takmıyor. Ankara Telgrafhanesi’nden hem çekilen hem
koyulan en tarihi posta yollanıyor İstanbul’a; “Öyleyse Ankaralılar da ne senin gibi Sadrazamı ne de senin Padişahını
tanımıyor!”
Solda Ankara Telgrafhanesi |
Savaşın can damarı
Ok yaydan çıkıyor böylece. 27 Aralık 1919’da görüşmeye yaramayan
telgrafın tozunu alacak Mustafa Kemal ve arkadaşları ayak basıyor Ankara’ya.
Coşkulu bir kutlamayla karşılanıyorlar. O günü ‘Kızılca
Gün’ ilan ediyor
Ankaralılar; karanlığın aydınlığa döndüğü, umudun doğduğu gün. O gün, ülkenin
de Kızılca Gün’ü oluyor.
Ankara
Telgrafhanesi, hoş gelişle başlayan Kurtuluş Savaşı’nın can damarına dönüşüyor, İstanbul ve
Anadolu’yla bağ, bu binadan ve telgraftan kuruluyor. Nitekim 30 Ağustos 1922’de
zaferin ilanı ve savaşın bitişi, yine bu binadan dünyaya duyuruluyor.
Direnişin simgesi
1886’da başlamış 1894
yılında bitmiş inşaatı. Zamanın Ankara Valisi Abidin Paşa yaptırıyor. Hemen
Valiliğin yanında, binanın şimdiki otopark kısmındaki tarafındaymış. ‘Mış’lı
konuşuyoruz çünkü 1925 yılından sonra Ankara Adalet ve Hukuk Mektebi olarak
kullanıldıktan sonra 1930’larda yıkılıyor ve yerinden yol geçiriliyor.
“Böyle tarihi, halkın tavrı ve ülkenin
kaderi açısından simgesel bir binayı, dünyada başka hangi ülke yıkardı acaba?”
diye soru biçiminde kızıyor insan. İki katlı, albenisiz küçük bir konak
görünümündeki telgrafhane, alelacele yıkılıyor adeta. Akıl alacak şey değil; o
gün için Meclis’ten bile önemli bir yapıyı, bugüne devredilmesi gereken
direnişin simgesini, odun ve moloz yığınına çevirmişiz. Mors alfabesiyle “tık tık tık”, saygılarımızı sunuyoruz!
Geri getirilmeli
4 yıl önce
fotoğraflardan Telgrafhane’nin kabaca bir planının çıkarıldığını, yeniden inşa
edilmesinin gündemde olduğunu duymuştuk. Bu süre içinde Ankara’nın başkent
oluşunun yıldönümü 13 Ekim’lerde, 27 Aralık Kızılca Günü’nde, hep anımsatmaya
çalıştık. Hiçbir girişimde bulunulmadı henüz. En azından bize ulaşan bir haber
yok. “Bir posta da bize koymasınlar”
diye titreyip, vaz mı geçildi acaba?
3 yorum:
Telgrafhane Kadar Ona izafi Yüceliği Veren İnasanları da Hatırlayanlar Varmı ? Taşpınarlı Atıf Hoca Tekalüf-Ü Milliye Kanunu Çıkmadan Mahalle Mahalle Köy Köy gezip Milli orduya Para ve Eşya Toplayan Hatip Ahmet Efendinin Hacettepeli olduğunu Ankara'nın Bağlarını adı gibi bilen gezen Fakir Fukara babasını kimse arayıp sormaz.Anmaz Bile.araştırmazda Onunla Birlikte Negezenin Ahmet Efeyi hiç tanımaz Ankaralı sanki Hafızası silinmiştir.Halkın anlattığınada inanmaz Belgesi Varmı der Geçmişteki Seymenlerinide Hiç Bilmez tanımazda Şimdiki nesil.Ve STK lar.Yapılara Ruh verenlerin İnsanlar Olduğu Unutulmamalı.sevgili Ankara Sevdalısı sayın ALİ İNANDIM. selam ve dua ile.
Sağdaki bina, Ankara Valiliği.. Ulus İşbankası yönüne bakan duvarı.. Oradan yerini kestirebilirsiniz..
Yorum Gönder