20 Ocak 2016 Çarşamba

AYAŞ’IN TÜKENEN DEĞERLERİ



19.01.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

Karlı havada, baharlık bir konuya gireceğiz. Baharlık çünkü bitkiler, çiçeklerle ilgili. ‘Bozkır’ın bir aşağılama kavramı olarak yöneltildiği Ankara sınırları içindeki elmaslar, altınlar, zümrütlerle kaplı arazileriyle ilgili. Bahar gelmeden hatırlatalım ki yenilenen doğayla beraber bu değerlerin de yenilenmesine fırsat verilsin.

Daha önce çeşitli defalar değinmiştik Ankara’nın kaybolan bitki türlerine. Bitki bilimcilerin dışında kimi ilgilendirdi acaba? “Kızılcahamam Çançiçeği, Ankara Civanperçemi, Nallıhan Akyıldızı, Ayaş Geveni, Çayırhan Sığırkuyruğu, Kazan Çançiçeği, Koçhisar Geveni neymiş?” diyen kaç kişi çıkmış, kaç yönetici dikkat kesilmiştir acaba? Bazılarımıza her bitki ot, bu toprakların sahibi ve sakini olduğunun farkında bile değiller.

Boş değil bilinçle bakmalı
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün, ‘Karasal ve İçsu Ekosistemleri Biyolojik Çeşitlilik Envanter ve İzleme Projesi’nin sonuçlarını, yaklaşık tam 1 yıl önce duyurmuştuk. Raporda, araştırma sonucu Ankara’da tespit edilen bitki türünün 800’den 2 bin 200 çıktığını görmüştük. Sadece Ankara’ya has tespit edilen bitki türü sayısı ise 290’dan 390’a çıkmıştı. Bir yörenin asıl elmasları, altınları, zümrütleri, doğasındadır; sahip olduğumuz hazinenin bakiyesi, şimdilik böyle.

Araştırıldıkça, zenginliğimizin daha da artacağı kesin de farkına varacak bilinç lazım bir de. Elalemin ülkesinden gelip, bizim yüzüne bakmadığımız bitkileri, sevgilisine hediye etmek için mi topluyor adamlar? Komşu arazide çiğneyip geçtiğimiz, tarla, yol açmak için telef ettiğimiz, beton beton binaları üzerine yığdığımız bitkiyi, binlerce kilometre öteden niye toplamaya geliyorlar? Doğaya boş boş değil de bilinçle baktıkları için olabilir.

Tükenen hazineler
Bu kez çerçeveyi daraltıp, büyüteci Ayaş’a tutuyoruz ve son mücadelesini veren yokolmakla yüzyüze hazinelerimizi, ilgilisine ilgisizine, bilgilisine bilgisizine not düşüyoruz. Ayaş, Aysantıbeli’ndeyiz...

Ayaş-Aysantıbeli

Aysantıbeli tepesi, Ankara yönünde, yaklaşık 6-7 kilometre Ayaş’a. Bitkibilimciler, “Endemik (sadece o bölgeye has) bozkır türleriyle bitki çeşitliliği yüksek ve endemik türlerce zengindir” diyor Aysantıbeli için. “Hazine burada” diyorlar yani. Ancak Ayaş’a has 7 bitki türü, işte bu Aysantıbeli’nde yokolmak üzere.

Türk Kayagülü
Ayaş Çançiçeği
Mor kıskıs
Türk Kayagülü, Ayaş Çançiçeği, Mor Kıskıs için kırmızı alarm ciddiyetindeki ‘vahim’ ibaresi kullanılıyor. Çok acilen önlem alınmalı, tarlayı şuraya genişleteyim diyen çıksa fotoğraf ve müzelerde arayacağız kendilerini.
Yurtgeveni ve Hanımçayı, ‘tehlikede’ sınıfında, korumak için az zaman var demek.
Yörük Taşçantası, Ayaş Gümüşü’nün durumunu ise ‘hassas’ diye sınıflandırıyor bitkibilimciler; gevşemeye gelmez, vakit varken önlem alınmalı diyorlar yani.

Yurtgeveni
Hanımçayı











Yerinde koruyalım
Bitkibilimci Profesör Doktor Mecit Vural’ın, Ankara’nın diğer bitki türleri için olduğu gibi, Aysantıbeli’ndeki çırpınışlarına da kulak vermek, destek olmak gerekiyor. Ayaşseverleri, doğaseverleri ve yetkilileri, acilen bu desteğin içini doldurmaya çağırıyoruz. Elmaslarımız, altınlarımız, zümrütlerimiz, yerinde değerini korusun diye.
Yörük Taşçantası
Ayaş Gümüşü















Fatma ana dükkanı kapatmış
Ayaş’ın bir değeri de ilçenin simge isimlerinden Fatma ana. Ayaşlılar’ın ablası, Fatma ebesi... 46 yıldır işletiyordu bayi-büfesini, kendi tabiriyle hala hesabı öğrenememişti. 46 yıldır sabahın 6’sından kışın akşamın 7’sine, yazın akşamın 9’una kadar çarşının başını tutuyordu.

Ağustos 2014’de yaptığımız söyleşide “Ailem de Ayaş’ın adamları da göz kulak oldu, tam beceremesek de hala ekmeğimizi kazanıyoruz işte. Hala da Ayaşlı sahip olur, sağolsunlar” demişti. 17 yıldır Ankara’ya gelememiş, dizleri taşımıyor, göstermesi lazımdı halbuki. 1 buçuk ay önce Ayaş’ı ziyaretimizde uğramıştık, “Guzuum, çok yoruldum, kaldıramıyorum artık” diye burkmuştu içimizi.
Ayaşlılar'ın Fatma anası Fatma Kurnaz', "Çok yoruldum" demişti son ziyaretimizde.
Geçtiğimiz Cumartesi gittiğimizde, büfesinin kapandığını gördük. Kapalı olduğu halde alışkanlıkla kapısını zorladı birkaç müşterisi. “Kapattı Fatma ana” denen, bir duraladı. Genci yaşlısının, 46 yıllık alışveriş, sohbet, dertleşme mekanı kapanmıştı. Fatma ebe yorulmuş, çarşının başköşesi solmuştu. 79 yaşında da yorulmasa mıydı? Gönlünce dinlensin Fatma ebemiz, ellerinden öperiz.
Fatma ebenin, kapanan bayi-büfesi

Hiç yorum yok: