İstanbul’un kar manzarası
O kar, memleketin iç bölgelerinde, Karadeniz’de ve Doğu’da yağmadı sanki 10 gündür. 2 dakikaya bütün memleket, kalanı İstanbul. Bir bülten süresince cadde cadde, sokak sokak İstanbul izledik. Zevk alırcasına ağızlarını doldura doldura, felaketin kendisi yetmiyormuş gibi, habere ilginçlik katma yarışına girmiş muhabirlerin sunumlarıyla izledik. Bir felaket bu kadar zevkli hale getirilebilir. Van’a da gönderseler ya muvaffak olanları?
13 milyon 624 bin kişilik yeni nüfusuyla neredeyse ülkenin 5’te birinin yaşadığı kent olmuş İstanbul. Ancak tampon tampona giden köprü trafiğinde, yürüyerek geçen yayaların karaltıları kıpırdıyor. Kar tipi demeden azimle yürüyenler, bir de “Çıkayım da arabayı çarpıp, geleyim” diye felakete kafa tutanlar dışında koca kent, kasaba kadar sakin. Aman “Ya deprem olsa?” demeyin. Bir felakettir, geçtiği ülkeyi dize getirdi, gider de dönmez inşallah.
Üstü var altı yok
Bir hafta önce TOBB Ekonomi Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr.Güven Sak’ın, İstanbul’a yığılmayı eleştiren ‘İstanbul Yağması Anadolu'yu Kurutuyor’ başlıklı makalesi yayınlanmıştı. O satırlarda, “Kent rantının köpürtülmesi, kışkırtılması, sanayi karından daha cazip hale getirilmektedir” demiş “Plansızlık, kar uğruna kısa görüşlülük, geleceğimizi tüketmektedir” diye eklemişti.
Bir hafta sonra süper, şahane, uzay teknolojisi zehir zekalı gökdelenler, alışveriş merkezleri, siteler ve ülkenin 5’te birini barındıran nüfus, kendini kaldırmayan bir altyapı üzerinde yaşadığını, acı bir tecrübeyle tekrar gördü: Toplu ulaşım, yeterli değilmiş henüz. Elektrik kesintileriyle doğalgaz işlemiyor, işlese basıncı düşüyormuş. Odun, kömür, katalitik sobası olmayan, üşürmüş. Ya sular da akmasaydı? Aman “Ya şey olsaydı” demeyin, olmasın!
Gelişme gelmemiş
2001 ekonomik krizinden sonra, her televizyon kanalında Profesör Doktor Mehmet Altan’ı görüyordum. Şu iki cümlesi kazındı aklıma; “Ülkenin tarımsal nüfusu çok yüksek, yüzde 45’ler civarında. Gelişmiş ülke olacaksak bu oranı yüzde 15’ler noktasına çekmeliyiz.” Yani “şehirlere dolduralım milleti” diyordu. Son nüfus sayımında, kırsal kesimin ülke çapında, yüzde 23’lere gerilediğini gördük. Şehre geldik, ‘gelişme’ gelmemiş!
Elim varmadı
Ayakları seke seke, kolları yanda, aklı havada romantik bir ‘Ankara’da Kar’ yazısı olacaktı. Kale’deki düzenlemeler bitince Hacı Bayram’ı gören bir otel ya da pansiyon odasında kalacak, sabah kahvaltısında, kar manzaralı eski Ankara’ya uyanacaktım. Ne alakasız bir şey çıktı.
Çıkar. Soğuk bu; üşütür de dondurur da canlıyı. Van’ımız üşürken bu yanımda kar şikayetleri sıralamaya, soğuktan yakınmaya elim varmadı. İllaki ilgi lazımsa “Köy ve beldelerde yaşayanların nüfusu yüzde 3’lere düşmüş ama Polatlı kadar nüfus eklenmiş Ankara’ya” diyeyim. Ötesini arif olan anlasın, değil mi Ankaralılar? Anlasınlar ama artık değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder