10.11.2015 Milliyet-Ankara Gazetesi
1984’ün
sonbaharı. Sağdan soldan gerçek aydınlarını bir tırpan gibi biçen 12 Eylül 1980
Askeri Darbesi’nin etkisi sürüyor. Ülkeye olduğundan daha çok Ankara’ya çökmüş
sanki, cıvıltısı gitmiş, renksizlik ve kasvetin şehri olmuş başkent.
Yaşam emilmiş gibiydi
İnamıyor
insan... Birkaç yıl öncesine kadar cıvıl cıvıl Sakarya Caddesi’ne, Tunalı
Hilmi’ye, Gençlik Parkı’na, koyu gri bir örtü çekilmiş, koca şehir tadilata
alınmış gibi. Hava kirliliğinden sokak lambalarının ışık veremediği, belirsiz
saatlerde sık sık elektrik ve suyun kesildiği, Ankara ayazında otobüs, dolmuş
kuyruklarının uzadığı, sosyal yaşamı sokaklardan neredeyse tamamen çekilmiş bir
başkent.
Çocukluktan
beri bazı yaz tatillerinde amcamızın yanına geldiğimiz bu Ankara’ya,
inanamıyorduk. Mala cana zarar vermeyen ama kentin sokaklarında, sakinlerindeki
yaşam coşkusunu emen bir bomba atılmıştı sanki. Bu ruhhalinde bir Ankara’da,
üniversiteye başladık.
Çölde vahaydı hocalarımız
Ankara
Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu o zamanki adı. Cebeci koyu gri,
yerleşkemiz koyu gri, koridorlarımız, kantinimiz, patlamış floresanlardan koyu
gri. Radyo Televizyon Bölümü’nü kazanmışız ama kameralar, ışık setleri
depolarda, radyo stüdyosunun kapısında, kafamız kadar bir asma kilit sarkıyor. Birkaç
hafta sürdü afallamamız.
Ama
Mümtaz Soysallar, Ahmet Taner Kışlalılar, Nermin Abadan Unatlar, Ünsal
Oskaylar, Korkut Boratavlar, Turhan Erollar gibi yangından kurtarılmış
hocalarımız var. Çölde vaha hocalarımızdan biri de Emin Özdemir. Duru bir su berraklığındaki
Türkçe’yle kendi dilimizi yeniden öğretiyor, edebiyatın arınmış dünyasında,
grileri unutturuyordu bize. Gelişigüzel konuşunca kendimiz bile dinlemeyiz,
güzel konuşunca başkaları kadar kendinizi dinliyormuşsunuz meğer. Dilimizden,
lezzetli bir yemek, tereyağlı baklava gibi tat alıyorduk.
Uygulama nerede biz orada
Sığınağımız Atila Cangır’ın fotoğraf atölyesiydi. Mesleğimize ilişkin en çok uygulama yapabildiğimiz yerlerden biri Görünüm Gazetemiz, bir de orasıydı çünkü. Radyo ve televizyonla ilişkimiz izlemek ve dinlemek, üretim ise temenni seviyesinde!
Sığınağımız Atila Cangır’ın fotoğraf atölyesiydi. Mesleğimize ilişkin en çok uygulama yapabildiğimiz yerlerden biri Görünüm Gazetemiz, bir de orasıydı çünkü. Radyo ve televizyonla ilişkimiz izlemek ve dinlemek, üretim ise temenni seviyesinde!
Ankara
Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden Prof. Dr. Ferruh Dinçer Müdür olmuştu
okulumuza. Bir gün Berk Ağlagül’le çaldık kapısını, radyo stüdyosunun durumunu
anlattık. İlk bizle gördü, haberi bile olmamıştı stüdyodan. “Biz burayı temizler, derler toparlar,
aletler çalışıyor, program bile yaparız” demiştik. Bir kere anahtarı
araklayıp, girip bakmıştık çünkü ne var ne yok diye. “Haydi bakalım” dedi. Kapalı devre haber bültenleri, müzik
programları, radyo tiyatroları yayınladık kısa sürede.
Nefes deliği açıyorlardı
Farkında
olmadan, 12 Eylül’ün kasvetli gri tozunu alıyormuşuz aslında. Hocalarımız, 12
Eylül’ün gri örtüsünde bize bir nefes deliği açıyor, biz de o deliği büyütüp, güneşi,
renkleri yeniden görmeye çalışıyorduk. Bir keresinde Ünsal Oskay derse geldi,
sertçe “Ne yapıyorsunuz burada”
dedi. “Hocam dersiniz var”. “Ulan genç adamsınız, bahar gelmiş, derste
ne işiniz var” deyip bildiğiniz zorla sokağa attı bizi. Al sana nefes
deliği!
Sol
eğilimli diye bilinirdi okul. 1980 Darbesi’nden önce öyleydi; okullar bile
sağcı-solcu diye ayrılmıştı. İlk gün ilk derste, her eğilimden arkadaşlarımızla
biraradaydık. Ahmet Taner Kışlalı’nın Siyaset Bilimi dersi, bu yüzden hararetli
geçerdi. Bir soru ya da fikir atar ortaya, serbest tartışmaya bırakırdı. Her
görüş, bizzat yüzyüze tartışılmış olur, önyargıların da bir kısmı, bu
tartışmalarda kırılırdı. İflah olmaz biçimde bölünmüş gençliğimizi, geri kazanıyorduk
o tartışmalarda.
İşlerini iyi yaparlar
İLEF,
1965 yılında, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın-Yayın Yüksekokulu olarak
kurulmuş. Biz o yüzden BYYO-İLEF deriz eski mezunlar. Sayısız ünlü gazeteci,
televizyoncu, sinemacı, reklamcı, yazar ve sanatçı kazandırmıştır ülkeye. Her
görüşten verdiği mezunlar için birşeyi gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz;
mesleğin hangi alanında, hangi görüşe yakın yapsalar da iyi yaparlar işlerini.
BYYO-İLEF,
50’inci yaşını doldurdu, 3 Kasım’dan itibaren 51’inden gün aldı. O zaman kayda
değer, az sayıda öğrenci alınan 3-4 okuldu, bugün en son bildiğimiz 52 iletişim
fakültesi var Türkiye’de. Yüzde 90’ına, öğretim görevlisi bile bulunamıyor. Bir
bizim aldığımız eğitime bir de bu tabloya bakın. Olmayan işe adam
yetiştirilemiyor resmen!
Çok
haksızlık ettiğimizi bilerek, saymakla bitiremeyeceğimiz daha nice değerli hocamızın
ellerinden öpüyor, nice sayamadığımız arkadaşlarımızı sevgiyle selamlıyoruz.
Atatürkümüz’ün de 77’inci ölüm yıldönümü bugün. Yolumuzu açan ulu öndere rahmet diliyor, minnet ve saygıyla anıyoruz.
Atatürkümüz’ün de 77’inci ölüm yıldönümü bugün. Yolumuzu açan ulu öndere rahmet diliyor, minnet ve saygıyla anıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder