31.05.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi
Bir
araştırma... 2014 yılı itibariyle Ankara’da 470 bin kişilik fazla konut
yapıldığını saptamış. Ankara’nın ortasına dikildiği gibi dört bir yanına doğru
ilerliyor inşaatlar. Çoğu da lüks konutlar.
‘Konut Sektörü ve Ankara’ araştırmasını,
2015 yılında Ankara Kalkınma Ajansı’nın iki uzmanı Abdülbaki Çakmak ile Ömer
Akkaya yapıyor. “2000 yılından bu yana
740 binin üzerinde konut inşa edilmiştir ki bu da 2 milyon 410 binin üzerinde
nüfusu karşılayacak büyüklüktedir” diyorlar. Halbuki 2000-2014 yılları
arasında başkentin nüfus artışı, 1 milyon 140 bin civarında.
Birikimi olan alıyor
Üstelik
yine 2000 yılından bu yana, hanelerde yaşayan birey sayısı da azalma
eğiliminde. Yani kalabalık ailelerden çok küçük aile ya da bekarların artışı
söz konusu. E bu da daha fazla konut ihtiyacı demek aslında. İşte buna rağmen
fazla konut inşa edilmesinden bahsediyoruz. Karışık matematik hesaplarının
özeti; 2000 ile 2014 yılları arasında, 470 bin fazla konut inşa edilmiş
Ankara’da.
Bu
dönemde kendi konutunda oturanların oranı, sadece yüzde 2,2 artmış. Bu da şu
demek; yapılan konutları ihtiyacı olanlar almıyor, parası olan konuta yatırıyor
birikimini. Yüzde 2’ye bakınca kimbilir kimler kaçıncı evini alıyor yani. Ve bu
evlerin fiyatı da tüketici fiyat endeksinin çok üzerinde seyrediyormuş.
Aralıksız devam ediyor
İstanbul’daki
konut çılgınlığını görünce 2012 Haziran ve Temmuz aylarında, ‘Türkiye Üretmiyor Tüketiyor’ ve ‘Nasihat Dinlemeyenin İlacı Musibet’
diye iki yazı kaleme almıştık. 5 Ağustos 2014’de, “Evsizden çok boş ev var” diyen İngiliz akademisyen David Harvey’in
Mart ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde verdiği konferansını paylaştık sonra.
Bu
arada o zaman Başbakan Yardımcısı olan Ali Babacan’ın “İnşaatı bırak, sanayiye bak” minvalindeki sözleri yankılandı. ‘Emlakçılar kralı’ olarak tanınan mesleğin
duayeni Salim Taşçı bu görüşlere sahip çıkmış, ‘İpotekli Türkiye’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirmiştik
kendisiyle. Ama daha büyük sitelerin daha büyüğü, daha yüksek binaların daha
yükseği yapılmaya ve bunların çok ciddi bir kısmı lüks konutlar olmaya devam etti
ve ediyor hala.
Amerika’yı hatırlatıyor
Araştırmacılarımız
tehlikeyi çok nazikçe şöyle ifade etmiş; “Konutlaşmanın
sosyo ekonomik olumlu etkileri, kısıtlı kalıyor.” Yani “İhtiyacı olana konut üretilmiyor” demek
istiyorlar.
“Baş döndürücü hızda ilerleyen
konutlaşmanın, fiyat-maliyet-güç yetirebilirlik göstergelerinin makul düzeylere
çekilmesi, sosyal açıdan olduğu kadar ekonomik kırılganlık açısından da hayati
öneme sahiptir” diyor, yani uzun dönemli ipotekli konut kredisinin, koca
Amerikan ekonomisini ne hale getirdiğini ve hala içinden çıkamadığını hatırlamamızı
sağlıyorlar.
Çok tehlikeli olan
2000’lerde
inşaat sektörü coştu ama çok tehlikeli de bir şey olmaya başladı; sanayiciler
inşaat işine kayma eğilimi gösteriyor uzun zamandır. Çünkü üretim yaparak 10-20
yılda elde edeceği gelirin, inşaat işinde çatlasa 2 yılda edilebileceğini gördüler.
Üretimin önündeki engelleri de düşünerek sanayici tabii ki “Ben enayi miyim?” vehmine kapıldı. Rant,
çok büyüktü.
Oysa
Ali Babacan’ın devletin sesi olarak işaret ettiği nokta, ülkenin ekonomik çıkış
adresiydi. Orta gelir tuzağına düşmek üzere olan Türkiye, sanayide her şeyi
olduğu gibi, yenilikçilik akımıyla yüksek teknolojili ürünleri icat etmek ve üretmek
zorunda. Bunu beceremeyenler, yeni dünyanın sofrasına oturamayacak. Sözün özü;
bizim, üretmekten başka çaremiz yok.
Dengeyi bozuyoruz
İnşaatçıların da bir sonrakine daha büyüğün daha büyüğünü yapmak yerine, kendi döngüsünü kırıp, yeni oluşturacakları şirketlerle yenilikçiliğe dümen kıran sanayi üretimine katkı sağlamanın yollarını aramaları gerekir belki de. “Ülkede sermaye birikti” diyoruz, onun da çoğunu aynı kefeye koyup dengeyi bozuyoruz. Denge bozulunca koca Amerika’nın ayağı kaydı, biz mi ayakta kalacağız onun çeyreği bile değilken?
İnşaatçıların da bir sonrakine daha büyüğün daha büyüğünü yapmak yerine, kendi döngüsünü kırıp, yeni oluşturacakları şirketlerle yenilikçiliğe dümen kıran sanayi üretimine katkı sağlamanın yollarını aramaları gerekir belki de. “Ülkede sermaye birikti” diyoruz, onun da çoğunu aynı kefeye koyup dengeyi bozuyoruz. Denge bozulunca koca Amerika’nın ayağı kaydı, biz mi ayakta kalacağız onun çeyreği bile değilken?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder