5 Ağustos 2012 Pazar

AĞIR AMA DOĞRU VE KARARLI ADIMLAR

03.08.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bir buğday tanesinin, başağa dönmesine denk sürede büyüyen gökdelenlerden bahsetmiştim İstanbul’da. Gözü dönmüş bir çılgınlık furyası esiyor. En son Beylikdüzü’ne doğru çevreyolunun çevresinde dizili siteler aldı aklımı. Aynı sürede dikilen, ilçe barındıracak siteler. Yıl bile olmadı ama öncesinde boş arazi, tarlaydı buralar. Kentsel Dönüşüm diyemiyorum, bir kent yoktu çünkü oralarda.

İnsan ruhu üzerine hırs anıtları
Alibeyköy’den Balat’a ya da Kağıthane’den Çağlayan’a doğru görsem ‘dönüşüm’ diyebilirdim bu gökdelenler ve siteler için. Aksine, boş arazide yükseliyorlardı. Kentin göbeğinde kalan birkaç avuç boş araziyi de ürkütücü büyüklükte beton kütleler doldurmuş. Gerçekten ürkütücü; sanki bir dev, hışımla üzerinize yürüyor. Uzaktan bakmak zorunda bırakıyor sizi, insani değil yaydığı hava. İnsan ruhunu ezmekle yükümlü hırs anıtları gibiler!

Bu beton kütlelerinden birini yapan, yıllarca üretimle sanayicilikle meşgul bir işadamımız, yaptığına şaşırmış: “Ben, hayatımda hiçbir işimde böyle para kazanmadım arkadaş” demiş. Anlatanın yalancısıyım. Ancak kazanılan para ortada, söylemeden de anlaşılabiliyor zaten.

Püf noktası
İşte burası püf noktası; sabırla adım adım tezgahını  geliştirmek yerine, tatlı paranın büyüsüne kapılmak. Frenleri boşalmış işadamımızın. Onu, o güne getiren tezgaha yatıracağına, dolduruşa gelmiş, toprağa, betona yatırmış parasını. Dili damağı kamaşmış. İş değiştirmiş neredeyse. Kazandığını nasıl değerlendirecek, merakla bekliyorum.

Merakla bekliyorum çünkü Amerika Birleşik Devletleri gibi bir süper güç, tam da bu nedenle ekonomik krize girdi. Üretmek yerine kestirmeden gitmeyi düşünen işadamları ve bankalar, alamayacak insanlara sattıkları evlerin ve onlara verilen kredilerin altında kaldılar. Onlarınki, bizimki gibi kütlesel beton yığınları da değildi üstelik. Üretmeyene tükettirmeyi denediler ama o günden beri bir türlü çıkamıyorlar krizden.

Üretmeyi küçümseyen İstanbul
Bilmediğiniz merdivenden koşa koşa, zıplaya zıplaya çıkılmaz. Her birini yoklaya yoklaya, tek tek çıkacaksınız. Bir tanesi çürüktür, alır sizi aşağıya. Yavaş ta olsa doğru ve kararlı adımlar atmalı Ankara. Üretmeden tüketme hissini  körüklememeli. İstanbul’un düştüğü derin rant çukurunu, dikkatle değerlendirmeli. Artık üretmeyi, küçümsüyor çünkü İstanbul.

Geçen hafta Ankara İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu toplandı. Her ay yapılan olağan toplantı, bu ay kamuoyuna duyuruldu. Ankara Valisi Alâaddin Yüksel, “Ankara’da işgücü programlarını doğru belirleyerek istihdam etkinliklerini ve mesleki eğitim uygulamalarını dikkatle takip edeceğiz.” dedi. Meslek okullarımızın, güncellenmesini istedi. Budur bizim gündemimiz.

İki niyet
Ankara Sanayi Odası kuruyor, OSTİM, meslek okulunu kurdu. Üniversitelerle işbirliğine girişti bu sanayi önderlerimiz. Yine teknoparklarla işbirliğini başlattılar. Türkiye’nin, 2011’deki 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması’na 27 sanayi kuruluşumuz girdi. Artmalı tabii ama küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşan organize sanayi bölgelerimiz, belki de büyük işletmelerimizin işlevinden daha önemli görevler üstleniyor.

Küçük, yavaş ama doğru ve kararlı adımlar atıyor Ankara. Masaldaki tavşan ve kaplumbağanın yarışı gibi. Sabırlı kaplumbağa olmak yakışıyor Ankara’ya. Her adımın değerini bilen, hakkını veren. Atlayanın arkasından uçuruma atlamayan.

Biri kendinin, diğeri ülkenin geleceğini kurmayı hedefleyen iki niyet, iki kent. Tavşan Ankara’ya, mutlaka yenilecek diyorum ben!

Hiç yorum yok: