22 Ağustos 2012 Çarşamba

BAYRAMDA GİZLİ GELECEĞİMİZ

21.08.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bayramın son günü, Ankara’nın dertleriyle bozmayalım şekerlenmiş tadımızı. “Kaybettik” derken çok güzel bir meziyetimizi, sanki geri kazanıyor gibiyiz, çıkaralım keyfini. 3-4 yıldır, artarak daha hissedilir olduğu kanaatine sahibim. Bilimsel bir bilgi değil, gözlemim öyle. İliğimize işleyen, dokunaklı reklamlar çekiliyor hakkında. Büyüklerinin elini öpmeden, dost akrabayla bayramlaşmadan tatil yörelerine sıvışmaya daha dikkat ediyoruz sanki. Ya da başka şehirdeki yakınlarımıza uğramaya çalışıyoruz önce. Birkaç Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı hatta Muharrem ayında, bu dönüşümü hisseder oldum.

Budur zaten amacı; işten güçten bulunamayan zamanı, yakınlarımıza ayırmak için bayramda tatil olur. Gevşeyen bağları, tamir etmek için. Bir araya gelelim diye. Deniz kumları, kayak takımlarıyla bayramlaşalım diye değil. Duygusuz maddeler ve maddiyatçılarla bayramlaşan, yalnız kalır.

Bayram öncesi
Cuma akşamı, görüşemeyeceğim arkadaşlarla bayramlaştık,  çıktım gazeteden. Bayram havasına girdim. Çocukluğumuzdan kalmış; hafifleten, hoşgörüyü genişleten bir duygudur. Kızılay metroya indim, en öndeyim. Benden biraz irice bir arkadaş, yokmuşum gibi geldi, bütün rahatlığıyla önüme geçti. Etrafımdakiler, ne diyeceğim diye meraktan yan bakışa kesildi. Şimdi metro, yeraltında olduğu için, kendiliğinden gölgeli, “Ağaç geldi, gölge oldu” diyemiyorsunuz. İçimdeki güzel duygular ve bayram sevinci, ahşaplığı yakıştıramadığı için, bu tahta insanla muhatap olmadım!

Cumartesi, arife günü… Anacığım, mis kokulu kurabiyeler atmış fırına. Yaprak sarıyor şimdi. Burma tatlısının, müptelasıyım. Babacığım, bayram alışverişinden gelmiş, belgesi bayram şekeri baş köşede. Bayramların, bu hareketini severiz biz. Bayram, misafirliğiyle maratona dönüşür. Gelen yakınlar, ziyaret edilen büyükler, dostlar, akrabalar derken bir şamata içinde bağları tamir edersiniz.

Sakat toplum
İnsani bağları gevşeyen insan, kemik erimesine tutulur. Eridikçe kolay kırılır. Siz kırılınca toplum sakatlanır. Sakat toplum, her türlü kötülüğe açılır.

Taze bekarlık zamanlarım, çalışmak zorunda kaldığım bir bayramdı Ankara’da. Kardeşlerim Mithat ve Güven İstanbul’da, anne-baba Karadeniz Ereğlisi’nde, çocukluk arkadaşlarımla ilişkilerim kopmuş. Şeker almış, harçlık hazırlamıştım bayram çocukları için. O gün kapım, bir ‘tık’ edip, çalmadı. Hiç alışık değilim, anlatamam içime çöken kasveti. Bilmediğim bir bayramla tanıştım. Erimiş bir kemik lifi kadar incelmişim, kırıldım! Kıymetini anladığım gündür bayramın.

Çocuklarımıza, eski bayram coşkusunu hissettiremiyoruz galiba. Bizim bayramımızı, yaşamıyorlar. Hareketini bile sevdiğimiz bayramı, çocuklarımıza aktaramıyoruz. Komşu kapısı çalmıyorlar. Halbuki şeker ve harçlık için çalınmaz o kapı, işin cilvesidir. Çocuğu, çevresine açan ikinci bağdır. Şeker yok, harçlık yok, ne olacak? Bilgisayar oyunu mu dağıtacağız iyice bizden kopsunlar diye? Şekere doymuş, eğitim sisteminde eğitemediğimiz çocuklarımızla ne yapacağız?

Topallayan ayağımız
Sıkı bağların sırrına ermiş, güçlü bağları kurabilme meziyetimizi, geri kazanmalıyız. Bu memleketi 150 yıldır böldürmeyen, son 30 yıldır, kardeşlerine düşman edemeyen bu meziyettir. Kemikleri eritmeye çalışıyor ama kırabilecek hale getiremiyorlar. Bayramlarımız beraberlik, beraberliğimiz, güçtür.

Güçtür de unutulmasın; bu gücün diğer yarısı, tavsayan ‘Milli Bayramlarımız’dır. ‘Milli’ ayağımız topallarken manevi ayağımıza yüklenmekle bu uzun yolu yürüyemeyiz. Yaklaşık 70 yıldır topallayan devlete, bundan sonra kaçınılmaz, aksayan ayağını, mutlaka yeniden kazandırmalıyız.

Hiç yorum yok: