28.08.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Kağnı tekerlerine,
onları çeken öküzlerin, ihtiyaç atların, eşeklerin toynaklarına, hatta insanların
ayaklarına çaputlar bağlanmış, yürüyorlar ay ışığında. Ses çıkmıyor. Gündüz
ağaç gölgesi, çalı diplerinde dinleniyor, keşfe çıkan düşman uçaklarına
görünmüyorlar. Yürümekten su toplamış tabanlarını patlata patlata koca bir ordu, düşman hattı
Yunan Ordusu’nun karşısına diziliyor. En son model silahları, gıpta ettiğimiz
kamyonları, otomobilleriyle karnı tok, sırtı pek bir ordu karşıdaki. Sırtını,
üzerinde güneş batmayan imparatorluk, İngiltere’ye dayamış. Mehmetçik için pek
lüküs hoşaf, bükme (börek) ve tahinden kahvaltımızı yapıp, 26 Ağustos 1922
sabahı ateşliyoruz topları. Tarihin en büyük askeri derslerinden biri başlıyor.
İpi kesilmiş kukla
İngilizlerin üç ayda
aşılamaz dediği hatlar, başarılı topçu ateşiyle üç saatte aşılıyor, Yunan
mevzilerine giriliyor. Düşman, üç koldan Akdeniz’e sürülüyor. ‘Ege Denizi’ yok,
adı Akdeniz o zamanlar. “İlk hedefiniz
Akdeniz” komutuyla 18 Eylül 1922’de, İzmir dahil, vatan topraklarında Yunan
askeri kalmıyor.
Çanakkale’de solmaya
başlayan İngiliz güneşi, Büyük Taarruz’la Anadolu’da batıyor. Yunanistan, boyundan
ne kadar büyük bir işe kalkıştığını, kayıpları ve borçlarıyla baş başa kalınca
anlıyor. Önüne konan sihir gibi ‘Anadolu’ hayalinin ortasında, gerçek bir
kabusa uyanıyor. Fedai, ipi kesilmiş kukla gibi çöküyor.
Yine bir 26
Ağustos’ta, 1071 Malazgirt Zaferi’yle
kazandığımız Anadolu’yu, 850 yıl sonra, kanımızın her damlasında,
vatanıyla devletiyle yeniden hak ediyoruz.
Sadece bıdı bıdı
‘Kurtuluş’un önsözü
Çanakkale’yse sonsözü de Büyük Taarruz’dur. Bu tarihi ders, 90 yaşında. 90 yıl
önce dünyaya verdiği dersi bilmeyen, anlamayan, anlatamayan beceriksizlik
sayfaları gibiyiz 90 yıl sonra. Bıdı bıdı edip, geçiştiriyoruz. Her yıl 15 bin
kilometre öteden Çanakkale’ye, dedelerini ziyarete gelen Avustralyalılar ya da
Anzaklar, “Niye geliyor?” demiyoruz.
Sakarya Meydan
Savaşı’nın merkezi Polatlı, Ankara’ya 80 kilometre. 25 dakika sürüyor yeni
yolla. Büyük Taarruz’un simgesi Dumlupınar, 270 kilometre. Değil 15 bin, bin
kilometre bile değil. Her cephede, her kökenden dedelerimizi, minnet duygusunu
yitirdiğimiz için anmadan, saygıdan sözedemiyoruz.
Son birkaç yıldır Sakarya
Meydan Savaşı için Polatlı Duatepe’de ve Büyük Taarruz için Afyonkarahisar
Şuhut ilçesi Çakırözü Köyü’nde, kilometrelerce gece yürüyüşleri, kalabalık anma törenleri yapılıyor. Gün ağarana kadar
sürüyor törenler. Dedelerimizin asker kıyafetiyle yattığı siperlerde, 3
dereceye kadar düşüyor sıcaklık. Paltolar, battaniyelere sarınıyor
ziyaretçiler. Bir gece dayanabiliyorlar. O dedelerimiz, su toplamış ve patlamış
ve yine toplamış tabanlarıyla 20 gün koşarak düşmanı, İzmir’e sürüyor. Gerçek, isteseniz
de daha fazla abartılamaz.
Taarruza denk bakanlık
Bu yıl Çakırözü
Köyü’nden başlayan Zafer Yürüyüşü’ne, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu öncülük
etti. Orman ve Su İşleri… Bakanı ve Bakanlığı, eleştiri dışı tutuyor, sormadan
edemiyorum; ne alaka?
Askeri Şurayı
sivilleştirme başarısını göstermiş bir hükümet,
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’yla Büyük Taarruz arasında nasıl bir bağ
kurmuş olabilir de Zafer Yürüyüşü’ne timsal etmiş olabilir? ‘Orman ve Su İşleri’
diye yeni bir savaş bakanlığı mı kurulmuştur? İçinde milliyetçi sözcüğü geçen
partiyle o taarruzun kadrolarının kurduğu partinin üst düzey temsilcilerinden
eser yoktu Zafer Yürüyüşü’nde. Bu irade, kimin temsiline bırakılmışsa değeri
odur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder