17.08.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Bayram alametidir
Hacivat’la Karagöz. Bayramla aklıma düştü, “gazeteye misafir edeyim, Ankara
konuşalım” dedim. Geç kalmışım; “Çok meşgulüz, bayram” dediler. Başka bayrama artık.
Ankara’nın Hacivat, Karagözleri’ne kaldık. Kaldık ya onlar da eğlenceli değil!
Orta okul değildim,
eminim. İlkokuldayız demek. Karadeniz Ereğlisi’ndeyiz, Erdemir Lojmanları’nda
oturuyoruz. Apartmanda bir komşumuz, kendi bodrumunda temizliğe girişti. Böyle
kutular, kitaplar, süs eşyaları… Yardıma gittik. İstenmesi beklenmez, gördüğümüz
gibi giderdik yardıma. İlkokul çocuğuyken bilincindeyiz yani. Hiç ummadığım bir
şey çıktı eşyaların arasından; sapasağlam ve gerçek deriden bir Hacivat-Karagöz
çifti. Arkadaşım Tombik’le (adı Mahmut ama öyle çağırmaktan adını unutmuştuk)
fark edip, ayırdık kenara. Temizlik bitti.
Mıknatıs kadar güçlü bağ
Temizlikten, nur
topu gibi bir Hacivat-Karagöz çifti doğmuştu. Hacivat’ı o, Karagöz’ü ben aldım.
Karagöz’ü severdim çünkü. Tek Hacivat’la tek Karagöz, bir hiçmiş meğerse.
İkisinden biri olmayınca olmuyormuş. Bir gece ayrı tutabildik ikisini, ertesi
gün buluşturduk. Sonra da ayıramadık. Mıknatıs da bu güçle çekebilirdi karşı
kutbunu.
“Oynatalım işte”
dedi Tombik. Dünden razıyım. Ne kitabı var piyasada, ne de internet o zamanlar.
Elimizde bir metin yok oynayacak. O gece çocuk aklıyla çocuklara komik gelecek
bir metin yazdım. Hacivat-Karagöz açılışları ve kapanışları, bazı kavgaları kazınmıştı
aklımıza. Arasını doldurdum.
Ertesi gün çıtalar
arasına beyaz bir tülbent gerdik. Arkaya iki mum yaktık. Ve mucizevi bir olaydı
bana göre; kenarı zilli bir tef bulduk. Kim buldu, nereden buldu, o yaşıma
kadar mahallede görmemişim, nasıl
bulundu, hala bilmiyorum. Hacivat-Karagöz’den daha çok şaşırtmıştı beni. Tahtadan,
uzun oturma tabureleri vardı, onları topladık diğer bodrumlardan. Tellallar gibi yayıldık, “25 kuruşa
Hacivat-Karagöz gösterisi buradaaa, şu apartmanın bodrumundaaa” diye
gösterimize çağırdık herkesi. Anımsadığım kadarıyla bir simit parasıydı 25
kuruş.
Ağzına kadar
doldurduk bodrumu. Birçok yerde toplu gülüşmeler, cesaretlendirdi bizi. Hiç
hesaplamadığımız bir hasılat yaptık. Ertesi gün yine çıktık tellallığa. Önceki
günün yarısı kadar doldu. Üçüncü gün, 5 kişi geldi. Çok sonra fark ettim;
hergün çağırdığımız gösteride, değişiklik yapmayı akıl edememiştik!
Hacivat-Karagöz farkı
Hacivat, gündemi
takip eden, mürekkep yalamış ama Karagöz’e yardımcı olmaya, onu, güne uydurmaya
çabalayan bir adamdı. Karagöz, işsiz, güçsüz, saman alevi sinirlenmesiyle her
fırsatta Hacivat’ın tepesine hoplayan ancak işine gelince Hacivat’ın sözünden
çıkmayan, hazırcevap bir ülke evladıydı. Genelde parlamasıyla Hacivat’a
zıplaması bir olan Karagöz, zararlı çıkar, yediği sopayla “Vay anam, yandım
anam! Kolum ezildi, burnum çizildi. Seni gidi idare fitilli, çöp bacaklı, sivri
sakallı mikrop adam! Beni evirdi çevirdi, yerlere devirdi. Ah belim.. büküldü
elim! Ay kepçe kulaklarım, vay balon oldu yanaklarım!” diye uzun uzun inler,
medeniyete yenik düşerdi.
Dayanışma derinliği
Farklı mahallenin
çocukları çatışır ama tüm zıtlıklarına karşın ahbaplıkları bozulmazdı. Ertesi
gün hiçbir şey olmamış gibi “Haayy hak, yar bana bir eğlence medettt!” diye
kapısına dayanır Hacivat, tekme tokat kavga pahasına, yine karşılardı kendisini
Karagöz. İtişmeleri, kakışmaları gibi ahbaplıkları da bitmezdi. Yüzlerce yıl
sürdü. Şimdi bunu hiç anlayamayacak bir nesil yetişiyor, Anadolu’da bile
kaybettiğimiz.
Şimdiki
Hacivatlar’la Karagözler, çatıştığı gibi düşman oluyor. Çatışmayı bir arada
tutabilen derin kültürü, gölge oyunu sanıyorlar.
1 yorum:
Anlam yüklü bu muhteşem yazı için tebrikler Ali. Mesajının, ülkenin tüm yeni nesillerine ulaşıp algılansını umuyorum ve başarılı yazılarının devamını diliyorum.
Yorum Gönder