30 Nisan 2016 Cumartesi

KALE’DE BİR ADIM DAHA ATILIYOR



29.04.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi


Ankara Kalesi’nde, çok önemli bir çalışma başladı. Kale giriş kapısı önündeki meydan ve Yeni Hayat İlkokulu tarafındaki otopark düzenlemesinde, nihayet ilk kepçeler vuruldu. Çok ağır adım gidiyoruz ama bu ve diğer altyapı çalışmalarının hepsi, Ankara turizmine kapının biraz daha aralanması demek. 6 yıldır söylediğimiz gibi; Ankara’nın rahmi Kale’dir ve Kale ayağa kalkarsa Ankara’da kalkacak.

Trafik keşmekeşine son
Kale giriş kapısı dediğimiz, Çukurhan, Çengelhan ve baharatçılar ortasındaki meydan. Bu alan, herhangi bir kentin tarihi kalesine hiç yakışmayan bir giriş meydanıydı maalesef. Trafik keşmekeşinin yok ettiği, tarihi dokuya uymayan bir meydandı.

Tarihi dokuya uygun tadilat ve düzenlemeler, Samanpazarı girişinden Can Sokak ve Atpazarı Sokak’tan meydana kadar gelmişti. Erimtan Müzesi’nin bitirilmesiyle Anadolu Medeniyetleri Müzesi’yle Çukurhan ve Çengelhan arasındaki izbe boşluk kapatılmış oldu. Koyunpazarı Sokak zaten tamamdı. Meydan kalmıştı bu dokuyu Kale girişine tamamlamak için, onun da çalışmaları 25 Nisan 2016 Pazartesi günü başladı çok şükür.

Eksik hatırlatmaları
Hala eksikler olmasına karşın, 5 yılda Konya Sokak’tan Kale girişine kadar ve Kale içinde altyapı çalışmalarının çoğu bitti. Yalnız elektrik hatları çekilmesine rağmen 2 yıldır sokak aydınlatmaları faaliyete geçirilmedi, çok ciddi bir ihtiyaç olan tuvalet sayısı arttırılmadı. Otopark sorunu, pekçok tur otobüsü ve rehberin kabusuydu. Yeni çalışmalarda, otopark düzenlemesinin yer aldığını görüyoruz.

Bir de her ne kadar Kızılay’dan çok daha güvenli olsa da özellikle yetersiz aydınlatma nedeniyle çekiniyor ziyaretçiler; güvenlik önlemleri başta Akkale ve Hisarpark civarı olmak üzere, tarihi bölge çevresinde daha görünür olmalı. Karanlık olunca sokaklar da ıssız oluyor, bilmeyeni ürkütüyor tabii ki.

Ayaklar alışmalı
Dünyada az bulunur bir turistik değerimizi kullanamıyoruz. Meydanla beraber bu eksiklerin tamamlanması, hele ki sezona yetiştirilmesi, esnafın zaten kısa olan bir yaz sezonunu daha kaybetmesini önleyecek. Bu kadar yatırım yapılan bir bölgeye, başta Ankaralılar’ın olmak üzere, ayağın yeniden alışması gerekiyor. Ayaklar alışacak ki Kale hareketlensin, Kale hareketlenecek ki turizmin kapısı açılsın, Ankara hareketlensin.

29 Nisan 2016 Cuma

AKKÖPRÜ MECERASI BAŞLADI



26.04.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi


Başlayalı 10 gün oldu, her gün Akköprü ve Atatürk Kültür Merkezi’nden metro aktarmasına kulak kabartıyoruz. Bir gün de hem giderken hem dönerken şikayet duymadığımız gün geçmedi. Şikayette yaşlılar birinci sırada. Bu aktarmadan habersiz olanları var ki şehirlerarası otobüsünü kaçıracağını Akköprü’de fark edenleri gördük. Diğerleri, daha çok merdiven tırmanma, inme ve uzun yürümekten şikayetçi. Hastaneye gidenleri, oraya kadar dayanabiliyordur inşallah.

Keçiören metro bağlantı çalışmaları nedeniyle Sincan-Batıkent yolcularının Akköprü ve Atatürk Kültür Merkezi’nden (AKM) aktarma yaparken düştüğü halleri, ‘Başkent Klasiği’ başlıklı izlenim yazımızda hemen ertesi gün değerlendirmiştik. 10 günde değişen ve değişmeyenler oldu.

10 günde ne oldu
- “Metro duraklarına giriş-çıkış bir kargaşa içinde gerçekleşiyor, yönlendirme yapılmamış” demiştik, AKM’de biraz yapıldı ama Akköprü’de inen-çıkan yine birbirine giriyor.
- “Güvenlik zafiyeti diz boyu.. burada bir yürüme şeridi ve o şeridi gözleyecek güvenlikçiler düşünülmemiş” demiştik, yürüme şeridi hala oluşturulmadı ancak bizim gördüğümüz 2 silahlı polisin yeterli olduğunu ümit ediyoruz önlem olarak. 200 metredeki zafiyeti anlatamamışız.
- “Otobüsler bir düzen içinde beklemiyor..” demiştik otobüslere iniş biniş daha kontrollü oldu.
- “6 vagonluk kalabalık, Çayyolu metrosunun 3 vagonluk trenine tıkışmaya çalışıyor” demiştik, bir şey değişmedi. Üstelik sefer sayıları belli saati geçince azaltılıyor, ilk gün kaybettiğimiz 15 dakika, 25-35 dakikalara varıyor şimdi. Öğrencilerin vah haline; süre dolup, yeniden kart basmak zorunda kalıyorlarsa eğer.
- “Yaşlılar için indi-bindi ve kalabalık hızına uymanın zor olduğunu gördük” demiştik, dediğimiz gibi; şikayette birinci sıradalar.

Beceremiyoruz
Niye izlenim yazımıza Başkent Klasiği’ başlığını atmıştık? Başkentin toplu taşıma kullanan sakinlerinin aşina olduğu bu kaba yaklaşım, bir kez daha tescillendiği için. Ne biz yazmakla bitirebiliyoruz ne de bu anlayış değişiyor. Toplu taşımayı, beceremiyor bu şehir.

AKM’ye nasıl geliyor?
Bu arada gece 10 buçukla 11’de bizi eve gitmeye zorlayan trenlerimizin, Çayyolu’ndan AKM’ye kadar gelebildiğini gördük. 2 yıldır bitmeyen sinyalizasyon hala bitmediyse nasıl oraya kadar geliyor bu trenler? Bittiyse biz niye hala erkenden eve tıkılıyoruz? Haydi bakalım, çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane soruları...

10 gün gitti, kaldı 50 gün. 1 buçuk milyona yakın nüfusu ilgilendiren bu kara düzen uygulamayı, 50 gün daha çekeceğiz yani. Ha o da gerçekten 50 gün kaldıysa eğer.

23 Nisan 2016 Cumartesi

23 NİSANIMIZ



22.04.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi


Koca adam oluyorsun, işin gücün falan oluyor, kendince dünyanın en önemli işini yaptığını sananlar, koca koca şirketleri, kurumları, devleti yönetenler oluyor, kıymet bileni bilmeyeni, genci yaşlısı, kadını erkeği, okumuşu okumamışı, perde inmiş gibi gözüne, dünyanın olup olabilecek en güzel bayramını idrakten uzaklaşabiliyor. Dünyada, çocuk bayramından daha güzel ne bayramı olabilir ki?

Daha güzel ne bayramı olabilir?
İçinde bu kadar ümit barındıran, yürekleri tazeleyen ne bayramı olabilir? Çocukları soldurmadan her bahar sulayan, kendilerine ve geleceklerine güvenlerini perçinleyen, dünyadaki akranlarını da yanlarına arkadaş eden ne bayramı olabilir daha önemli?

Hiçbir yetişkin çocuklar kadar dürüst olamaz, onlar kadar içten gülemez, onlarınki kadar renkli resimler yapamaz. Çocukluk, yetişkini de tazelemek içindir; yaşam enerjisini diri tutar, yaşamı katlanılır kılar, köşeli fikirleri yuvarlar. Çocuğun ideolojisi olmaz, dünyanın her yanındaki herkese en yakın insanoğludur ayrım gözetmediği için.
Varlıkları bile yeter
Egemenliğini ilan eden yeni devleti bir bebeğin doğuşuyla eşleştirebilirdik, öyle de yapmış, her ülkenin bayramı olan o günü çocuklara hediye etmiş, her yıl onların enerjisiyle tazelenecek diriliş bilincimizi, onlara emanet etmiştik. Zamanla siyasi içeriği geri itilip, çocuk bayramlığı öne çıkarıldı. Çocukların varlığı bile yeterdi çünkü bir ülkenin ümitlerini yaşatmak için.

Hem devletin en üst makamından altına kadar koltukları çocuklarla paylaşarak sorumluluk ve kendine güven duygularını güçlendiriyor hem de onlarla konuşuyor, dinliyor, eğleniyorduk. Ülkenin her yanından Ankara’ya geliyor, başkentlerini görüyor, devlet büyükleriyle zaman geçirip, çocuk balosuna, etkinliklere katılıyorlardı. Atatürk, yoğun devlet işleri arasında bile ‘Çocuk Balosu’na zamanında katılma konusunda çok hassastı.

Himaye-i Etfal başlattı
Aslında başlatıcısı, Himaye-i Etfal Cemiyeti, yani Çocuk Esirgeme Kurumu’dur. Çocuk Bayramı, kimsesiz çocuklara sahip çıkılması için düşünülmüş ancak teklif genelleştirilerek 23 Nisan 1927’den itibaren tüm çocuklara hediye edilmiştir. Sonuçta iki haliyle de dünyanın en güzel bayram fikridir.

1979’da TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği’yle dünya çocukları katılır aralarına. Bugün şenlikte, 50’den fazla ülkenin çocuklarını ağırlıyor çocuklarımız. Birleşmiş Milletler de bön bön bakıyor 23 Nisan’ı ‘Dünya Çocuk Günü’ ilan edeceğine.

Bürokrat ataleti var
İşte efendim, dünyada edilecek en güzel bayramı akıl etmişiz, o bayrama da maalesef sahip çıkamıyoruz hakkıyla. Her yıl daha gelişeceğine geriliyor coşku ve etkinlikler. Çocuk enerjisinden çok bürokrat ataleti var artık 23 Nisanlar’da; emiyorlar çocukların enerjisini. Yine de yumuk elleri, kuş cıvıltısı sesleri, türlü renkli kıyafetleriyle arkadaşlarım, her 23 Nisan’da bizi çocuklaştırmaya, tazelemeye devam ediyorlar.

Hepimizin bayramı, kutlu olsun arkadaşlar!

20 Nisan 2016 Çarşamba

ASAYİŞ BERKEMAL (Mİ?)



19.04.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

Birincisinde aklımız başımıza gelmedi, ikincisi patladı gelmedi, üçüncüsü patladı. Başkentin asayiş zaafını gözümüzün içine sokuyordu ardı ardına patlayan bombalar. Yüzlerce kilo bombayla şehir turu bile atıyordu teröristler. 10 Ekim 2015’de Ankara Garı’nda, 17 Şubat 2016’da Merasim Sokak’ta ve 13 Mart 2016’da Kızılay’da patladılar. 3 patlamada çocuğu, genci, yaşlısıyla 169 vatandaşımızı kaybettik.

Üçüncüsü, 5 milyonluk başkentin sokaklarını terk edilmiş kente çevirdi. Kentin sokaklarına, hatta uzak semtlerin sokak aralarına kadar yansıdı terk edilmişlik görüntüsü.

Vatandaşın önlemi
Kızılay patlamasından tam bir hafta sonra Kızılay boştu, kıpır kıpır olan Yüksel Caddesi ve Karanfil Sokak’ta akşam saat 8’de dükkanlar kapanmıştı. O sokağı bilen ve müdavimleri anlar o saatte bu sokaklarda dükkan kapanmasını. Batıkent’te,  merkezinden uzak sokak arasında bile berber, market, kasap iş yapamaz olmuştu. Hatta site içi marketlerin cirosu, artacağına yarıya kadar düşmüştü.

Önlem alınmayınca vatandaş kendi önlemini almıştı.

Boşluk ikinci hafta da sürdü, üçüncü dördüncü derken bir ayı buldu insanların yeniden sokaklara dönmesi. Alınan önlemleri bekledi, güven duydu ve çıktı sokaklara.

Başbakan’a kaldı iş
Ankara Garı’ndaki patlamayla ilgili emniyete yönelik tartışmalı konular vardı, müfettişler araştırdı, raporu 25 Şubat 2016’da sundu. Ankara Valiliği’nden soruşturma izni istediler, izin talebi reddedildi.

Ayrıca devlet içinde kendi devleti ve milletine karşı eylemlere göz yuman ya da fırsat veren bir grubun varlığından da söz ediliyordu. Asayiş zafiyetinin katlanmasında etkileri var mıdır, araştırma, incelemeler bittikçe göreceğiz onu da. Yoksa devletin merkezinde, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bulunduğu kentte bu kadar kolay ve üst üste olmamalıydı bu çapta eylemler diye biliyoruz biz.

Çünkü Merasim Sokak’taki patlamadan sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun talimatıyla ‘Başkent Güvelik Eylem Planı’ hazırlanmıştı ki Başbakan’a niye kalmıştı o iş? Gazetemiz yazarı Tolga Şardan, 18 Nisan Pazartesi günkü ‘10 Ekim Raporu’nun Ardından’ başlıklı yazısında konunun ayrıntılarını incelemişti, meraklısına hatırlatmakla yetiniyoruz.

İstenince oluyormuş
İçişleri Bakanlığı, son patlamadan 1 gün sonra 14 Mart’ta nihayet 5 aydır vekaleten yürütülen Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne, istihbarat ve terörle mücadele tecrübesi olan Mahmut Karaaslan’ı atadı. Koltuğa oturduğu sabah, alınan önlemlerle sokaklarda varlığını hissettik. Gölbaşı’nda, Bolu’da, daha kente girmeden eylem hazırlığı yapan teröristler yakalanmaya başladı. İstenince oluyormuştu demek.

Olay olmayacak” diyemiyoruz çünkü sağolsun ne çok ülkenin desteği olduğunu gördük terör örgütlerine. Temmuz’dan bu yana hızla artan terörist eylemlerde de komutadan eğitime, istihbarattan silah yardımına kadar katkılarını öğreniyoruz her gün. O destekler olmasa kimse ülkenin başkentinde, bu eylemlere yeltenme cesaretini gösteremezdi zaten.

Teşekkürü de bilmeliyiz
Yani efendim, gerek Doğu ve Güneydoğu’da gerek kent merkezlerinde, devlet isterse kimse istediği gibi at oynatamıyormuş. İçlerinde basiret gösteren yetkili ve etkililer olsun yeterki.

Ülkenin her yanında devletine ve milletine bağlı kamu görevlileri olduğunu, asayişimizi onların basireti ve kararlılığıyla koruduğumuzu biliyoruz. Bu bilinçle çalışan, iç hesaplaşmalarına kamuyu alet etmeyen, izinleri kaldırılıp yoğun mesaiye geçen başta tüm asker ve polisimiz, en yukarıdan aşağıya kamu görevlilerine, teşekkür etmeyi de bilmemiz gerekiyor.