30 Aralık 2017 Cumartesi

YENİ YIL FARKLI OLACAK


30.12.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Aynı sorunları dillendirmek, dönüp dönüp aynı tartışmalarla eğleşmek, ülkenin pek çok ilinden geri kalmaktan bıkmış yılgın Ankara için farklı bir yıl olacak yeni yıl. Kaç yeni yıla iyi beklentiler ve ümitlerle girmiştik de kursağımızda bırakmıştı şehrin idarecileriyle bürokratları. Ülkenin başkenti, şehircilik konusunda önderlik edeceği kentleri izler duruma düşmüştü. 23 buçuk yıllık Belediye Başkanımız Melih Gökçek’in 28 Ekim’deki istifası, başkentin kaderinde tarihi bir kırılma noktası olarak işaret edilecektir gelecekte.

Kopuk hatlar kuruldu
Yeni Belediye Başkanımız Mustafa Tuna’nın, göreve geldikten 20 gün sonra toplu taşımada ’24 saat kesintisiz ulaşım’ uygulamasını başlatması, her kesimde olumlu karşılık bulan şok bir karar oldu başkentliler için. Vatandaşın ihtiyacı kadar şehrin ticaretini, turizmini, öğrencilerin, vardiyalı çalışanların yaşamını etkileyen ciddi bir unsurdu şehir yaşamında. Hareketi öldüren, dolayısıyla şehri gerileten bir unsurdu. Alıştıkça günden güne anlayacağız yaşayan şehirde yaşamayı.

Yaklaşık bu 2 aylık süre içinde, ilçe belediyelerimizle Büyükşehir Belediyesi arasında kopuk hatlar yeniden kuruldu ve olumlu işbirliklerinin müjdeleri verildi. Şehrin çıkarı söz konusuysa zaten iktidar ya da muhalefet partisinden olmak önemli olmamalıydı; iyilik de kötülük de vatandaşın sırtına biniyor sonuçta. O makamlar, yükü almak için oysa, özlediğimiz hatta unuttuğumuz bir tabloydu kucaklaşmalar.


Başrol ASKİ-EGO’da
Ankara’nın öncelikleri, su ile su baskınlarını çözecek altyapı ve toplu taşıma sorunlarıyla başlıyor. ASKİ’nin yeni Genel Müdürü Cumali Kınacı, bu sorunlara ilişkin tespitlerini yaptı, çalışma ve planlarını açıkladı. Zamanla Kızılırmak Suyu’nu devre dışı bırakma niyetinden taa Polatlı’daki tarlaları vuran kirli Ankara Çayı’nın temizliğine kadar konuya hakimiyetini, en azından sözleriyle kanıtladı şimdilik.

EGO’nun, toplu taşımaya ilişkin çok eksiği var. 1994 Ulaşım Ana Planı’ndaki işleri bitiremedi daha. Kızılay-Dikmen, Dikmen-Sokullu, Söğütözü-100.Yıl, Dikimevi-Önder, Dikimevi-Doğukent, Etlik-Tandoğan metroları ile Esenboğa bağlantısına hiç dokunulmadı daha. Ring ve otobüs servisleri, hala yetersiz. Bu arada Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Gazi Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan ve 2014’ün başında bitirilen ‘Ankara Ulaşım Ana Planı 2013-2038 (AUAP), çöpe atıldı anlaşılan. Ses yok...

Ok gibi fırlayacak şehir
Tüm toplu taşıma araçlarının, banliyöler dahil, Ankarakart’a geçmesi,
otopark ve hafriyat gelirlerinin belediye kasasına aktarılacak biçimde yapılandırılması,
su, ekmek ve ulaşımda indirimler,
imarla ilgili emsal düşürmeleri, şehrin göbeğine mızrak gibi saplanmış bazı binaların tıraşlanması,
2 katrilyonluk Ankapark’ın en uygun biçimde şehrin sırtından indirilmesi gibi temel konular, 2 ay içinde hızla kentin gündemine getirildi.

Tamtakır kuru bakır bir belediye kasası teslim alan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’na, başkent olmanın gereği, öncelikle hayati konularda devletin katkısını, şehrin en azından temel konularda hızla yol almasını diliyoruz. Arkasında, temel sorunları çözüldükçe ok gibi fırlayacak sanayisi ve ticareti olan bir şehir duruyor çünkü aynı zamanda.
Koyunpazarı Sokak (Foto: Ali İnandım)
Önlemler, turizm, 2018
Şehrin en sinsi hastalıklarındandı güvenlik, uyuşturucu ve fuhuş konuları. Ankara Valiliği’nin Emniyet Müdürlüğümüz eliyle girişimlerinin, orta ve uzun vadede bu hastalıkları en aza indirmek ve tedavi etmek amaçlı olduğunu görüyoruz. Hiçbir şehirde olmamalı ama başkentin bu kadar başıboş bırakılmaması gerekirdi. Mücadeleye başlanmasını, bir aşama olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca Valilik ve Büyükşehir Belediyesi’nin uyumlu işbirlikleri, Ankara’ya çok zaman kazandıracaktır, onu da demeden geçemiyoruz.

Ayrıca sıfır turizmli tarihi şehrimizin İl Kültür ve Turizm Müdürü yeni değişti, Müdür Kudret Cabılar’dan şehir turizmine ilgi, destek ve yakışır projeler bekliyoruz. Başkentin en bakir olduğu kapıyı, şehre aralamalarını diliyoruz.

İşte böyle... Sıraladığımız bu gelişmeler, bizi yeni yıldan da sonraki yıllardan da ümitli olmaya sevk ediyor. Ama sanki 2018, yılgın başkentin, şok tedavileriyle geçireceği bir yıl olacak gibi görünüyor.

26 Aralık 2017 Salı

YENİ 27 ARALIKLAR’DA



26.12.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Geçen yılın sıfırın altında 8-10 dereceli ayazını anımsayanlar halden anlayabilir. Başkentin eski ayazlarını bilenler, çok daha iyi hisseder o günü. Ankara, çelikten soğuk o günde, tarihinin en sıcak karşılamasını yapıyordu.

27 Aralık 1919.. Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’ya ayak basıyor. 3’ü 10 geçe Kızılyokuş’tan (Dikmen sırtları) iniyorlar. Bu notları düşen Heyet-i Temsiliye üyesi Mazhar Müfit, devamını anlatıyor: “..Hava güneşli idi fakat kuru bir soğuk, şiddetle ortalığı donduruyordu. Mus­tafa Kemal Paşa, orada dizilmiş olan kız talebelerin üşüdüklerini düşünerek, çocukların gitmelerini Vali Yahya Galip Bey’e söyledi..

Huzurun sesidir davul
Yahya Galip Bey o kadarla kalmıyor, “Yal­nız çocuklar değil, biz de donduk” diyerek kendinden sonra konuşan hariciye memurlarından Fahrettin Bey’e, “Bey birader, biraz kısa kes, titriyoruz” diyerek kestiriyor nutkunu. Nutuk değil, hareket lazım artık!
Ankaralılar, 27 Aralık 1919'da  Mustafa Kemal ve arakadaşlarını beklerken
Köyleri, kasabalarıyla toplasan 85 binlik Ankara’nın kadını, erkeği, çocuğuyla 80 bini kilometrelerce yol boyu dizilmiş coşkuyla heyeti selamlıyor, 700 yaya, 3 bini atlı seymen, kıyafeti, kılıcı kuşanmış, zeybekler dönüyor. Davullar, daha o günden müjdeliyor yeni devleti. Devletin, huzurun sesidir davul, huzurun olduğu yerde vurulur davullar.

Cılız katılımlı törenler
27 Aralıklar’da, hatta başkent olduğu 13 Ekimler’de, gelenekselleşmiş bir şikayetimizi yineliyoruz Ankara’da. 2015 Aralığı’nda, ‘Daha Soğuk 27 Aralıklar’ demiştik adına, belki fikri üşütür de kendimize getirir diye. “..Ancak artık 27 Aralıklar, Ankara ayazından daha soğuk geçiyor. Devleti de yöneticileri de Ankaralılar da yok Kızılca Gün’de..” demiştik törenlerin cılız katılım seviyesini görünce.

Bir şey değişmedi öncekiler gibi o yıl da sonraki yıl da. Üst makamlar yine hiç yoktu, kamu kurumlarının katılanı da vekil seviyesinde katıldı ki buna Ankara Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi de dahil, siyasi partilerin hiç umuru olmuyor zaten kendi arzusuyla katılan birkaç Ankaralı vekili dışında. Yani her zamanki gibi yasak savıldı yine.

Kızılca Gün’, karanlığın aydınlığa döndüğü, kötü gidişe “Dur” denen, umudun doğduğu gün demek Ankaralılar için. Bütün ülkenin öyle görmesi gerekir ya, ama bari Ankara’da hissedilsin, hissettirilsin değil mi ya? Bari yeni devleti kucaklayan, canıyla malıyla kuruluşuna baş koyan Ankaralılar hissetsin. Ülkenin vefa borcudur bu Ankaralılar’a, önce devleti nasıl görmezden gelebiliyor acaba?

27 Aralıklar ve 13 Ekimler’de, tüm ileri gelenleriyle devleti görmeyi umuyoruz coşkuyla kutlanmasını beklediğimiz törenlerde. Ankara Valiliği ve Büyükşehir Belediyemiz’in önderliğinde, daha önce bölünen, ayrışan, o nedenle az kişiyle sönük geçen törenlerin ortak kutlanmasını, Ankaralıyı da tekrar o Dikmen sırtlarına, Eski Meclis meydanına toplamalarını diliyoruz.

Yoksa birliği, beraberliği, daha baştan kaybediyoruz Kızılca Günü’nü bile kutlayamayan devletin başkentinde.

23 Aralık 2017 Cumartesi

GÜLE GÜLE GELİN SOKAK 8 NUMARA



23.12.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

İki yıl dayanmadı görüşmemizden sonra. Daha doğrusu yıkmayı bekleyenler dayanamadı. Koca bir sayfa ayırmıştık belki dikkate alınır diye, ne belediyeden ne de bakanlıktan kimse tınmadı bile. Ara ara ziyaretine gidiyorduk, her gidişimizde durumu daha kötüleşiyordu. Sonrasında tekrar belediyeyi uyardık, bir şey değişmedi. Ustasının belki de ömrünü yiyen el işi göz nuru ahşap süslemeleri kuruyup kıvrılmaya devam ediyor, sanat eseri kalem işi süslemeleri, daha da solgunlaşıyor, dökülüyordu. Oysa direniyordu, kurtulabilirdi.
Tavan göbeği, kalem işleri dururken..
Yıkılıyor!..
O civardaysak eğer, yanımızda kim varsa göstermeye götürüyorduk. “Yarına kalmayabilir” demeye dilimiz varmayınca sanki göstererek yaşatmak istiyorduk. Bir kez de o civardayken Ankara’yı adım adım, gece gündüz fotoğraflayan Ahmet Soyak’a göstermek nasip olmuştu. O da fotoğraflayarak çoğaltsın, yaşatsın istedik. Ancak geçen hafta sonu, ona da kötü haber vermek nasip oldu; bir süredir uğrayamadığımız Gelin Sokak 8 Numara, yıkılıyordu!
Önce komşuları yıkıldı.. Sağ arkada bizimki..

Etrafındaki komşuları yıkılmıştı son görüşümüzde. Dönemini yansıtan son iki evden biriydi. Diğeri Hediye Sokak 5 Numara. En az 250 yaşında, döneminin mimari özelliklerini o kadar hırpalanmasına karşın hala koruyan, hayat kısmındaki müthiş süslemeleriyle canlı bir mimari laboratuarından oluyordu başkent. Özgün Ankara evlerinden özellikli birini kaybediyordu sadece Hamamarkası değil, bütün Ankara. Bu iki ev, çok değişmiş komşularına göre özgün haline en yakın olanlardı.
Yan bahçesinden..

Daha da yeni tanışmıştık
Kentsel dönüşüm ya da restorasyon adı altında Ankara evlerinin yıkıldığını ya da yıkılarak özgünlüğüyle ilgisi kalmayan biçimde yeniden yapıldığını görünce bir araştırma yapmaya karar vermiş, ‘Ankara Evleri Anlatıyor’ başlıklı 13 bölümlük yazı dizisi hazırlamıştık. Henüz ayakta duran en eski evlerden başlayarak, günümüze kadar mimaride ve ev kavramındaki değişimi ele almış, bunun günlük yaşamımıza etkisini incelemiştik.

İşte bu çalışma çerçevesinde Şubat 2016’da, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Kültürel Mimari Koruma Programı’ndan Profesör Doktor Neriman Şahin Güçhan hocamız, önce bu iki evle tanıştırmıştı bizi. Bu iki ev üzerinde, yaklaşık 250-300 yılı kapsayan, en eski halinden bu yana 3 mimari dönemi ve değişimi izlemek mümkündü. Gelin Sokak 8 Numara, aklımızı başımızdan almıştı.

Sanat eseri tavan
Öncelikle evin hayat kısmındaki tavanın deli işi ahşap işleme göbeği, onu çevreleyen süslü çerçeveleri, usta çıldırtan ince çıta bezemelerini görünce donduk kaldık. Genelde evin içinde, başodada olur bu tür süslemeler, hayat kısmına yapılmıştı.
Sanat eseri tavan göbeği

Göbeğin çevresi, taşıyıcı ahşap direk ve başlıkları, santim santim ‘kalem işi’ rumi, hatai desenlerle kaplıydı. Çok güzeldi çok, insana değer veren unuttuğumuz bir özen fışkırıyordu terk edilmiş bu hayattan. Komşuların, çaya, sohbete, misafirliğe gelmeye can atacağı cinstendi. Donduk kaldık, ayrılamıyorduk bir türlü. Ve bunca el, akıl, göz nurundan dökülen müzelik sanat eseri süslemeler, iç yakıcı bir umursamazlıkla çürümeye terk edilmişti. Akla zarar bir umursamazlık!..
Göz nuru kalem işleri
Geri gelmeyecek bir değer
Evin iç kısmı, son 20 yılda bir hayli değiştirilerek bozulmuş, karı-koca son iki yaşlı kiracısı da terki diyar edince iyice başıboş kalmıştı. Aşağıda kiler, ‘karhane’ denen sof işleme tezgahının olduğu depoya çevrilmiş atölye kısmında, en son gittiğimizde Suriyeli bir aile oturuyordu. Ne eve ne bahçesine bakmadan, izbenin içinde yaşıyorlardı.
Yıkılmadan önce son hali

Komşuları yıkılırken sonuna kadar dilimizi ısırıp fark edileceğini umuyor, yıkılabileceğini dillendirmeye korkuyorduk. Başlamışlar yıkmaya. Gelin Sokak 8 Numara’yı, adı meçhul ustaların göz nuru sanat eserine de sahip çıkmadan yolcu ediyoruz. Geri gelmeyecek bir değerini daha kaybediyor başkent.

Bir tek Hediye Sokak 5 Numara kaldı geriye. Bakalım ayağımız nasıl varacak, gidip ahretliğinin kaybını haber vermeye.
 (Son hali fotolar: Ahmet Soyak)