30.03.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Sinema tarihine geçmiş bir filmin adıydı ‘İyi Kötü Çirkin’. Bizim filmin sonu tatlıya bağlansın diye bozduk sırayı. Mutlu sonla biten filmlerin çocuğuyuz biz. Kurumuş ağacın bile dibinde patlayan tomurcuk ya da o ağacın yanına düşmüş tohumdan süren filizle kapanır son sahnelerimiz. Ümit kurumaz. Buradan kurutsanız, dünyanın sonuna kadar bir yerden sürer mutlaka. Son nefesini bile ümitle almalı ve devretmeli insan çünkü o ümit korur insan gibi insanlığı.
Ankaragücü’nde kötü
Ankaragücü bir ağaçsa eğer, yaşamın cilvesi, mücadelenin rengi 102 yaşında bir çınardır ancak. İmalat-ı Harbiyeciler’in, emekleriyle serpilmiş mücadelesidir. 62 yıldır ‘Makine Kimya Endüstrisi’ diye biliyoruz onları. ‘Ankaragücü’ yazımızda geçmiştik tarihini, 31 yıldır parlayan yapraklarını solduran hastalığa gelelim.
Üç yıldır bitmeyen iktidar kavgası, rezillikler içinde süründürdü takımı. İki taraftarlı gudubet bir takıma dönüştü önce. Dünya böylesini de gördü. Esnafın, iki kamyonet yiyecek, içecek yardımına muhtaç olacak hale geldi. Forma alamadı, sıfırın altındaki Sivas ikliminde, ikinci yarıya ıslak formayla çıkmak zorunda kaldı. Milletvekilleri, kurumlar, aralarında para toplayıp, yardım etti. Oynayacak profesyonel futbolcusu kalmadı, gençlerin sırtına yıkıldı yük. Şehir dışı maçlarda masraflarını, rakipleri, misafir oldukları ev sahibi karşılayacak oldu. Takımın küme düşmesi kesinleşti, yine bitmedi çile. Milyar dolarlık ligde, rezalet ve sefaletler silsilesi, en son masa sandalye hacizlerine sahne oldu. 25 bin lira için!.. Sonunda kendi çocuğu teknik direktör Hakan Kutlu, isyan etti ve Başbakan’dan görüşme talep etti; olanı biteni anlatmak için.
31 yıldır ustalar liginde mücadele eden Ankaragücü, dibine asit atılmış çınar gibi, bu sezon hiç başını kaldıramadan çürütüldü nihayet. Gerekçesi kötü, hikayesi kötü, yönetmeni kötü bir sahne. Kötümüz buydu.
Marmara Oteli’nde çirkin
Gelelim çirkine… İskelet kadar çirkin bir bina; Atatürk Orman Çiftliği’nde, orada ne işi olduğunu, niye izin verildiğini bilemediğimiz Marmara Oteli. 5 yıldızlı otel inşaatı kendileri. 28 yıldır hayaletler kalıyor odalarında. Oteli yapanlarla Çiftlik arasındaki hukuki süreç, yeni bir aşamaya geldi. Vaadler ve kira ödemeleri gerçekleşmediği için, bir ay içinde Çiftliğe yeniden devredilecek iskelet bina. “Allah’ın sopası yok” dedikleri bu olsa gerek.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, kendi parasıyla aldığı, ıslah ettiği ve halkın yararına bağışladığı arazide, vasiyetinin tersine işler yaparsanız bereketi olmuyormuş demek. Cinlere, perilere otel, sadece Çiftlik’te!
Devredilince depreme dayanıklıysa yeniden yapılacak, değilse yıkılacakmış. Ata’nın, bir de deprem mi sipariş etmesi gerekiyor? Lafı edilmeden yıkılmalı, bu ayıp ve Çiftliğin kalbine saplanan hançerden kurtulmalı Ankara. Ata’nın vasiyetiyle uyuşmuyor. Çiftlik ve orman olmaya tahsis edilmiş arazide, 5 yıldızlı otelin işi ne? Çirkin değil mi her şeyiyle?
Kazan’da iyi
Bir gün önce ‘Şehitlerimizle Övünebilir miyiz?’ diye yazmıştım, bir gün sonra bu haber çıktı: Kazan Tahsin Şahinkaya İlköğretim Okulu, yeni neslin, fedakarlıkların kıymetini bilmesi için ilçedeki şehit ailelerini ziyaret etme projesi başlatmış. Öğrenciler, Hakkari’de şehit olan Yusuf Pazar’ın ailesini ziyaret etmişler. Gözyaşlarına boğmuşlar şehit ailesini. Yeni bir aile olmuşlar. Hem bu güzel fikre önayak olan hocalarımızın kıymetli hem de şehit ailelerine çiçek veren çocuklarımızın o yumuk ellerini öpüyorum. İyi budur, ümit budur, kurunun dibinden yeşeren tomurcuk, süren filiz budur işte!