29.06.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi
Suriye’yi konuşmak
üzere Başbakan, Bakanlar, Meclis Başkanı, Genel Kurmay Başkanı falan,
makamlarından çıkıyorlar. Kimi daha kapıda adımını atmasıyla kimi arabasına
binip, kapıdan çıkmasıyla yer çöküyor, iniveriyorlar yeraltına. Bozuntuya
vermiyor, metro inşaatından devam edip, tünelin Milli Eğitim Bakanlığı
çıkışında buluşuyorlar. Öyle ıslak, çamurlu Köşk’e çıkılmaz. Cumhurbaşkanı,
çizmeleri geçirip, tünel girişine geliyor, toplantı başlıyor. Konu uluslararası
hatta savaş söz konusu. Yer beğenecek zaman değil!
Böyle olsaydı
Böyle de olabilirdi.
Halen de olabilir. Meclis Kavşağı’yla Milli Kütüphane arasına yolu düşenler,
can simidi olmadan çıkmasınlar. Özellikle devlet erkanı, bilhassa tedbiri elden
bırakmasın. Çukura düşer, yabancı basının ağzı büzülmez, “Devlet Çöktü” diye
bas bas bağırtırlar dünyaya. Allah onların diline düşürmesin! Sen susarsın ama
onlar susmaz, susturamazsın da. “Altı
boşalmış, devletin haberi yok” diye makaraya sararlar.
Örneğin 70 Gün
Geçidi, 20 dakikalık yağmurda kamyon boyu suyla dolup, balıkadamlar tüplerle
dalışa geçince ödüm kopmuştu; “Ankara caddelerinde balıkadam eğitiliyor”
imalarıyla ağzına dolar şimdi bu yabancı
basın diye. Selin getirdiği taşlar ve çamurları göstermişti Belediye Başkanımız.
Sonra nedense koca koca künkler döşenen yeni bir inşaat başladı. Adındaki gün
sayısı değişmedi Geçit’in!
Pipet kadar künkler
Gerçi Ankara’da, her
zaman bulundurmalı; hani şu giyilen,
turuncu can yeleklerinden. Üstelik herkese parayla satıp, hazineye ve
belediyelere gelir kapısı açılmalı. Yoksa parasızlıktan pipet kadar künk
döşemek zorunda kalıyor belediyelerimiz!
5 milyonluk kente
döşenen künklere, tüm cehaletime karşın
inanamıyorum. 150 yıl önce inşa edilen Paris kanalizasyonuna, bugün
turlar var, bildiğiniz turist gezdiriyorlar. Kanalizasyon gezmek için para
veriyor adam. Bir fotoğrafını görmüştüm; baraj yapımında, çok büyük inşaatlarda
kullanılan, şu adam boyunu aşan lastikleri olan devasa kamyonlardan biri, oyuncak
gibi kalmıştı içinde. İçine girebiliyor, bir de oyuncak kadar kalabiliyordu! Nüfuslar
artıyor, kentler büyüyor, bizim kanalizasyonlar hala çocukluğumdaki ölçüde.
Görünmezlik icadı
Yalnız çocukluğumdan
bu yana, tatsız bir olayda, görünmez olabilme yeteneği kazandı idarecilerimiz.
Her fırsatta fotoğraf makinelerine, kameralara boy boy poz verirken can sıkan
bir olay olunca buharlaşıyorlar. Hapı mı çıktı görünmezliğin, haberim yok?
Çukura düştü, kayboldu vatandaş, onunla beraber idareciler de. Gazeteciler,
soracak adam bulamadılar bütün gün. Devletin merkezi orası, “Ne olmuş?” diye
merak edip, uğramadılar bile. Soğudukça olay, görüntü gelmeye başladı.
“Sussalar daha mı iyiydi?” dedirtecek açıklamalar, derde derman, yaraya merhem cinsten
değildi. Ha bir de hukuki süreç ve idari soruşturma başlamış, sonucu beklemek
gerekirmiş. Mahkeme kararıyla yanlış yapıldığı tescillenen Kuğulu Kavşağı’nda,
sonuç belli oldu da ne oldu?
Ordulu işçi altımızı üstümüzü gösterdi
Şöyle ödüller almış
ta böyle marka bir kentmiş te gelip, gören öyle bir hayran kalıyormuş ta… Halının
altına süpürülmüş her eksiğin, bir yağmur ya da 2 metrelik bir çukura bakıyor ucunu
göstermesi. Altı üstü birbirini tutmayana söylenmiş çok güzel bir deyimimiz vardır;
“Altı kaval, üstü şeşhane” derler. Tam Ankaralık; üstümüz süslü, altımız
dökülüyor!