30 Mart 2016 Çarşamba

HAYDİ BE POLATLI!



29.03.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

2 bin 700 yıllık Frigya Krallığı’nın başkenti, Anadolu Bacıları’nın diyarı ve en sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun 250 yıllık gerileyişinin bir zafere dönüşen Sakarya Meydan Savaşı’yla durdurulduğu yer Polatlı. Hiç öyleymiş gibi bir şehir muamelesi görüyor muydu? Başka ülkede bunun yüzde 1’i olsa nimetten sayıp, bütün dünyaya bağıra bağıra boncuk diye satardı elalem. Biz, bırakın 2 bin 700 yılı, daha 95 yıl önceki zaferini unutmuş, Sakarya Savaşı’nın Adapazarı’nda yapıldığını zanneden sıfır tarihli bir nesil yetiştiriyoruz.

Başımız dik gezelim
Daha 8 Şubat 2015’de ‘Sakarya Meydan Muharebesi Milli Parkı’nı ilan edebildik Sakarya Savaşı’nın verildiği topraklarda. 100 kilometre uzunlukta, 30 kilometre derinlikte bir cepheden bahsediyoruz. Hala kimi yerde mevzilerin aynen korunduğu, şehitlerimizin, bir mezar taşı bile olmadan sahipsiz yattığı topraklar. 1 yıl içinde şimdiden 35 şehitlik tespit edildi sahipsiz. Bu da başka ülkede olsa bırakın sahipsiz bırakmayı, her biri için dikilen anıtlar altında, ayrı kahramanlık destanı dinlerdik yine elalemden.

Milli Parklar çalışmalara başladı ama Haymana’yı da içeren 14 parçalı Tarihi Milli Park’ın ‘Uzun Devreli Gelişim Planı’ da onaylanınca, şehit dedelerimizin ve ninelerimizin huzurunda, başımız dik gezebileceğiz inşallah.
Sakarya Meydan Savaşı'nın bazı mevzileri aynen duruyor
10 bin kişi gezdi
3 yıldır gayri resmi olarak Alagöz Karargahı, Malıköy, Sakarya Şehitliği ve Zafer Anıtı, Duatepe ile Kartaltepe’yi içeren ‘Kurtuluş Yolu’ yürüyüşü yapılıyordu. Bu güzergahın resmileştirilmesine uğraşıyor Polatlı. Aynı güzergahın, Ankara’dan başlayarak buharlı trenle gezilme planları da var. Bilgisayar başında oyun oynamaya benzemediğini, o gün aç karnına, üstte başta yok, dedelerimizin ninelerimizin hangi koşullar altına savaştığını görmeli çocuklarımız. Çanakkale’de de görmeli, Polatlı’da da Haymana’da da Dumlupınar’da da görmeli.

Bu konuda 2 yıldır yoğun çaba harcıyor Polatlı. Hemen Polatlı Belediyesi Tarihi Alanlar Tanıtım Merkezi’ni(POTA) kurdu, hiç olmayan şehirde 5 rehber yetiştirdi, çoktan gezdirmeye başladılar ziyaretçileri. Geçen yıl bin 500’ü Polatlılı olmak üzere, 10 bin kişi gezdirildi. Tarih Milli Park’ın bitişiyle önce Ankaralılar, sonra bilmeyenler, çok şaşıracak dibinden, üstünden geçtikleri ve hiç gitmeyecekleri topraklarda verilen mücadeleye.
Gordion'da (Yassıhöyük) Kral Midas'ın tümülüsü
En zengin pişmanın başkenti
Gelelim Frigya Krallığı’nın başkenti Gordion’a, yeni adıyla Yassıhöyük’e. 2 bin 700 yıllık geçmişinden bütün dünyanın aklında kalan, eşek kulaklı kralı Midas ve onun altınseverlik hikayesidir. “Tuttuğum altın olsun” diye dilemiş, olunca da dünyanın en zengin pişmanı olmuştur. Altın yesen yenmiyor, dokunduğu insanın muhabbeti çekilmiyor nitekim. Dünyanın bildiği kralın ve hikayenin başkentini, bir de biz değerlendirmemişiz üstüne. Gordion’a gelen turistler, bir çay içmeden, Polatlı’ya uğramadan dimdirek Kapakdokya’ya kaçıyor, paraları orada harcıyor Midas’ın aksine. ‘Büyük beceriksizlik’ desek çok mu nazik bir tabir olur acaba?
Sarayın bulunduğu höyük üzerinden Yassıhöyük köyü ve Midas'ın tümülüsü
Balon geliyor
Öncelikle Gordion’da çay içebilecek, belki ödüller kazanmış yöresel böreklerin tadına bakabileceğiz, onu söyleyelim. Bu yaz, balonlar süzülmeye başlayacak Gordion semalarında ki aşağıda 70 civarında tümülüsü (yığma toprak mezarlar), solucan gibi kıvrılan Porsuk nehri, az ileride 250 yıllık gerileyişin durdurulduğu Duatepe ile en ilginç güzergahlardan biri olacak uçmak için. Bazı noktalarda seyir terasları yapılacağını, daha önce de söylemiştik.

Polatlı Belediye Başkanı Mürsel Yıldızkaya, geldiği günden beri ilçenin tarihi ve turistik değerlerine ilgisizliği gündeme getirmişti zaten. Bu konuda iyi bir ekip kurdu ve üniversite, resmi kurumların kapısını aşındırıyorlar hep birlikte. Sürekli proje geliştiriyor ve Ankara Kalkınma Ajansı’yla işbirliği de dahil, hemen kaynak yaratarak uygulamaya geçiriyorlar.

Bacılar yemeği hazırladı
Bir tanıtım TIR’ı hazırladılar, bir-iki aya yollara çıkacak. Hitit, Frig ile İstiklal ve Kurtuluş Yolları, turist ve gezginlere açılacak.
Yeni yerine çıkmaya hazırlanan Polatlı Tanıtım Merkezi, her şeyi birarada bulabileceğimiz bir müzeye dönüşecek aynı zamanda.
Nihayet 8-10 kültürün bir arada yaşadığı Polatlı’nın, mutfağı bize de açılacak. 5 Eylül 2015’de öne çıkarılması düşünülen yemekler için yarışma düzenlenmiş, onların 25 tanesini tatmak, geçtiğimiz Cumartesi günü 26 Mart’ta, bize de nasip olmuştu. Soğan ve buğday kentinde, damağımıza ilginç gelecek tatlar yaratmış Polatlı’nın Anadolu Bacıları.
Kent Konseyi Başkanı Serpil Öztürk'ün önderliğindeki Polatlı'nın Anadolu Bacıları, Belediye Başkanı Mürsel Yıldızkaya ile birlikte. Polatlı'nın yerel tatlarından 25 çeşit hazırlamışlar bize.
Bacı köyü çok konuşulacak
Bacılar” demişken bir de Anadolu Bacıları’nı bir örgütlenme etrafında toplayan Ahiliğin kurucusu Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’nın memleketi Bacı köyüne uğradık. Gidin de Bacılılar anlatsın, kendi kulaklarınızla dinleyin. “Neymiş bu Polatlı arkadaş” diyeceksiniz.

Sonuna ulaşmalı bu işler, ulaşması için de destek olmalıyız. Tarih bizim tarihimiz.

Haydi be Polatlı, üfle şu ilgisizlik tozunu, kaldır şu tarihini ve kültürünü ayağa da hem Ankara hem ülke, bir hazinesine daha kavuşsun.
Terkedilen Bacı köyü. Fatma Bacı'nın türbesi ve cami, pırıl pırıl korunuyor.



Tepenin diğer yanında Yeni Bacı köyü
Fatma Bacı Türbesi
Ankara Üniversitesi Ankara Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ANKAMER) heyeti, POTA Koordinatörü Kadim Koç ve Kent Konseyi Başkanı Serpil Öztürk'le değerlendirme toplantısında




27 Mart 2016 Pazar

ANKARA OLAMADILAR



25.03.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

Başkentte güvenlik zaafı varmış, önlem alınırsa şehir turu ata ata bomba gezdirilemeyeceğini yaşayarak görmüş oluyoruz. Boşalan sokakların, çarşıların, bir haftalık bir aradan sonra yeniden dolmaya başlaması, güven duygusunun içimizde yeniden oluşmaya başladığının göstergesi. Önlem alacak, dayanışmamızı güçlendirecek, o bombaları patlatanlar kadar patlattıranları da açıklayacağız kamuoyuna.

Ki bu destekleyenler arasında belirgin bir ayrım yok; Müslümanı Hristiyanı, medenisi az gelişmişi, batılısı, doğulusu, kuzeylisi güneylisi, bir ittifak var. Bomba ve silah patlatarak bizi hizaya çekmeye alışmış bir ittifak. Sokakların güvenliği, onların ifşa edilmesiyle de ilgili dolayısıyla.

İngiliz gazetesi de sordu
İngiliz The Guardian Gazetesi, Güvenpark’taki patlamadan sonra Ankara’da yaşayan İngiliz piyanist James Taylor’un talebini, 15 Aralık’taki internet sayfasında, “Charlie oldunuz, Paris oldunuz, Ankara olacak mısınız?” sorusuyla tartışmaya açmıştı. Bin 17 yorumdan çıkan sonuç, istisnalar vardı ama bizim için üzücüydü. Özetle; uzaklığı, Müslümanlığı, Orta Doğululuğu, aynı medeniyetten olmamayı içeren gerekçelerle patlamalardan hiç de rahatsızlık duymadığı anlaşılıyordu tartışmaya katılanların.

Uzakta olan, Müslüman olan, aynı medeniyeti paylaşmadığınız, Orta Doğulu madem, her türlü sizden bu kadar uzak Irak’ta, Suriye’de, petrol ve doğalgaz çeşmelerinin başında, hiç kalkmadığınız ihale masalarında ne işiniz vardı o zaman?

“Bürokrasi ağır”
Önce Dışişleri Bakanımız, sonra Başbakanımız, ondan sonra da Cumhurbaşkanımız uyardı Belçika’yı; “Terör örgütünün açtığı çadırlara niye izin veriyorsunuz?” diye. Üstelik Türkiye’nin Güneydoğusu’nda terör örgütüyle Temmuz ayından beri şiddetli çatışmalar yaşanırken Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Brüksel’de katılacağı toplantının yapıldığı binanın yanına açılmıştı çadırlardan biri.

Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynders, çadırların kaldırılma talebini yineleyen Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nu, Belçika’da bürokrasinin biraz ağır işlediğini kabul ediyorum” diye yanıtlıyordu. Bir gün sonra 22 Mart’ta, kendi başkentinde patlayınca bombalar, ağır bürokrasisinden eser kalmadı Belçika’nın. Anında olağanüstü hal durumuna geçildi, tüm Avrupa başkentleri alarma geçti.

“Başarıyla eğitiyoruz”
Patlamadan bir gün sonra Suriye’deki Rus Orduları Kumandanı Kıdemli Orgeneral Aleksandır Dvornikov, Rus gazetesi Rossiyskaya Gazeta’ya, "Suriye ordusunun savaş gücünü geliştirmek için onlara modern silah ve araçlar bıraktık. Bunlar topçu sistemleri, muhabere ve istihbarat araçlarından oluşuyor. Askeri uzmanlarımız, hükümet güçlerinin, Kürt ve diğer grupların(!) eğitilmesi görevini başarıyla tamamladı" diye demeç veriyordu.

Hiç niyetleri yokmuş
32 yıldır terörle yaşıyorduk, 6 aydır da masum insanlara yönelmesiyle ciğerimizi söküyordu yaşattığı acılar. Paris’in acısını içinde hissedenler, Ankara’nın, Güneydoğu’nun acılarını paylaşmıyor, bir şey hissetmiyor, üstüne katkıda bulunuyormuş meğer. Meğer bize medeniyet nutukları atan, aklınca insaniyet dersi verip terbiye etmeye çalışanlar, medenileşmenin prangası terörden rahatsız değilmiş yakın(!) olmadığımız için.

Ülke bizim, caddeler sokaklar bizim, kaybedilen bizim çocuklarımız. Sokağımıza ve çocuklarımıza sahip çıkacak, safları sıklaştıracak, onları yaşatacağız. Gördük ki Ankara olamayanların, olmaya da hiç niyetleri yokmuş zaten.

22 Mart 2016 Salı

KENDİ BAHARIMIZI GETİRİRİZ BİZ



22.03.2016 Milliyet-Ankara Gazetesi

İçin için yeniden doğma, yenilenme zamanı. Her ot yeşerdiğinde, tomurcuk yaprağa döndüğünde, her çiçek güneşe güldüğünde, bizim de içimiz yenilenir, dönüşür, güler. Baharın evlerindeki gibi içimizin tozu, tortusu, havası temizlenir. Dayanma gücümüz tazelenir, yaşamın acımasızlıklarına katlanması kolaylaşır. Her sabah güneşinde ümitle dolarız, her bahar yağmuruyla ruhumuz dirileşir. Bahardan bahara böyle yetişir insanoğlu.

İçimizi de açmadan soldurmakmış..
Daha bir ayağı cennette masum çocuklarımızla..
Ömrünün baharını soluyamamış masum ergenlerimizle..
Ömrünün baharında ama yaşamaya fırsat verilmeyen masum gençlerimizle..
İşinin, ekmeğinin, ailesinin derdinde masum yetişkinlerimizle..
Hayatının ikinci baharında soluklanacakken masum büyüklerimizle..
Bir baharımızı daha elimizden almaya çalışıyorlar yenilenemeyelim, ümitlenemeyelim, dirileşemeyelim diye. Meğer 32 yıldır baharla başlatılan terör eylemleri, sadece ‘havaların düzelmesi’yle ilgili değilmiş, içimizi de açmadan soldurmak istiyorlarmış meğer.

Ne güzel pembeli beyazlı duvak gibi açmıştı ağaçların çiçekleri halbuki. Ankara çiğdemleri, çalı çiçekleri ne güzel fışkırmıştı sarı sarı. Ne güzel patlamıştı zümrüt yeşili söğüt tomurcukları. Solgun otlar, Hereke halısı gibi, ne güzel serilmişti ayaklarımızın altında. Dünyayı kendilerinden başkasına haram etmeye doymayanlar, bir kez daha azdı, kan gölüyle burnumuzdan getirdi, elimizden almaya giriştiler bir baharımızı daha.

İşler değişti
Adı ne olursa olsun artık fark etmiyor, aynı ellerin kullandığı, kendi halkına kıyan eldivenler olduklarını öğrendik bu örgütlerin. Pis işlerin kiri, masum insanların kanı üzerlerinde kalıyor, sonra çıkartıp atıyor, yenisini takıyor içindeki eller. Hatta iyice genişlediler, desteklerini, katliamlarını, cinayetlerini saklama gereği de duymuyor, çocuğun inanmayacağı gülünç gerekçelerle karşınıza geçip, alay ediyorlar bir de.

Ancak eskisi gibi değil işler; eldiven kullanan ellerin sahibi ülkelerin isimleri, açıkça telaffuz ediliyor artık. Planı kuran, komuta eden, eğiten, silahı bombayı veren, bizi birbirimize karşı kışkırtanlar, belirginleşti. Cephede kaybedip, masum insanların içinde patlatılan her bombayla siyasetlerinden kalan son kırıntıları da fikrimizde tüketiyor pişkinler. Pazarlık etme koşulları da tarzı da yöntemi de değişti, ayılamıyorlar bir türlü ihtiras sarhoşluğundan.

Çatapat patlatsa değişmez
Afganistan’da, Irak’ta, Yugoslavya’da, Karabağ’da, Libya’da, Mısır’da, Yemen’de, Suriye’de yıkanılan kan banyosuyla karıştırmamak lazım, en son ihtimal, kendi başının çaresine bakar bizim millet. Çare bırakılmazsa çaresini kendi bulur.

Artık şehirde, masum insanların içinde, hangi örgüt, her kim ki çatapat patlatsa birdir bizim gözümüzde. Kökeni, mezhebi, ideolojisi fark etmez, başkasına hizmet eden kirli eldivenlerdir. Hak etmeyen masum insanları katledenler, hak ettiğiyle muamele görür; sadece katillerdir.

Çalınmak istenen baharlarımızı yaşayacak, otları, yaprakları, çiçekleri görmeye, ümitlenmeye, yenilenmeye devam edeceğiz. Böyle devam ederse baharlarımızı kana boyayanların, görecek başka baharı kalmayacak. Anlaşılamamış; mevsimi elimizden alsanız, yenisini yeşertir, kendi baharımızı getiririz biz.