29 Haziran 2011 Çarşamba

ANKARA TAŞI


28.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Ankara’nın bir taşı, bir de gözyaşı… Eflatun, pembe, gri, boz renklerle çeşitli yelpazesinde,  göze hoş görünen, güzel dokulu bir taştır Ankara Taşı. Yapıldığı binaya, Kale’nin görkemli kütlesi gibi ağırlık ve zerafet kazandırır. Andezit taşı diyorlar ama Ankara’da, çok kullanıldığı için ‘Ankara Taşı’ diye çıkmış adı.



Beton Ankara Taşı’na karşı

Volkanik bir taştır. Isı farklılıklarından etkilenmez; kışın sıcak, yazın serin tutar. Su geçirgenliği, neredeyse yoktur. Dekoratiftir, kolay şekillendirilebilir. Boya istemez, sıva istemez. Yöresel bir zenginliktir. Gölbaşı civarı, Ankara Taşı ocağıdır. Ankara Kalesi’nden bedestenlere, hanlara, hamamlara.. Birinci Büyük Millet Meclisimiz’e, Ankara Palas’a.. Sümerbank binasından Ziraat ve İş Bankaları’na.. Gar’dan bir sürü resmi binaya, okullara, apartmanlara şekil vermiştir Ankara Taşı. Bugün aynaya baktığında, bir de simasına gözyaşları süzülür Ankara’nın.



Beton icat oldu, göz zevkimiz bozuldu. Kişiliksiz, süslemesiz beton yapılar, maliyeti gibi ucuz zevkin yaygınlaşmasına yardımcı oldu. Hatta ‘güzel’ duygusu, işgüzarlığının gerisinde kalan bazı zevat, bu güzelim taş dokunun üzerine beton sıva yaptırma uçukluğunu göstermiştir. Aralarındaki konuşmaya şahit olmuş gibiyim:

- Amirim, arkadaşlarla konuştuk, bir sıva çektirdik mi bina kendini gösterir vallahi. Eski havası gider, yepyeni bina olur!

- Sahi mi?

- Cillop gibi olur, gel sen bizi dinle.



Cillopçular ve kaybolan doku

Dışarıdan bakınca o binalarda, kimlerin, nasıl bir zevkin görev yaptığı, yaşadığı hakkında fikrimiz olur. Güzelim Ankara Taşı üzerine sıva çeken beton kafaların, nerede olduğuna işarettir! Bir de ek olarak, bu binaların, tarihi ahşap kapı ve doğramalarını alüminyum doğramaya çeviren bizzat kendi cillop zevat vardır. Her zaman her yerde cilloplukları, dikkat çekicidir!



Tarihi Ankara evlerini, bu sıvalar kaybetmiştir. Bazı hanlar, ucuz ve doğasına aykırı mermerle kaplanmıştır. Kale’de, Prinçhan’ın altında, böyle sarı mermerden bir kütle var. “Beni buraya niye döşediniz?” diye inliyor adeta sessiz sessiz. Altındağ Belediye Binası’yla takım olmuşlar. Hacı Bayram’ın, valilik tarafındaki bahçesinde, kuşları yemleme bölgesi denilen yer ve yandaki tarihi Kitapçılar Çarşısı, bu garabetten nasibini alanlar arasında. AŞTİ bile daha tarihi görünüyor buranın yanında. Yahu arkadaş, Hacı Bayram’ın bahçesine, bu alakasız doku ve renkte taşla düzenlemeyi nasıl yaptın? Hiç mi etrafına bakmadın? Anlamsız boş sütunlar ve taş yığını ruhsuz bir bahçeyle Hacı Bayram’ı, AŞTİ’ye nasıl çevirdin? Sen yaptın, buna izni nasıl verdiler? Ayağım gitmiyor vallahi bu iğretiliğe. Daha yüzlerce örnek, Ankara’yı sarmış durumda.



En Ankaralı en yakışanı

Her kentin bir rengi, kokusu vardır. O renge ve kokuya aykırı her şey sırıtır; o kentli olamaz ömrü billah. Dev alışveriş merkezleri, devlet daireleri, milyonluk siteler, kültür, sanat ve kongre merkezleri  yapılıyor, tarihi yerler düzenleniyor. Kendi özgün taşıyla doğasına uygun süslemek varken belki de daha pahalı taşları yurtdışından getirme görgüsüzlüğünü, alkışlayacak halimiz yok herhalde. Özellikle Eski Ankara kısmında.


Bu konuya da önümüzdeki ‘Turizm Atılımı’ çerçevesinde yapılan düzenlemeler yüzünden geldik zaten. Ayrıksı olmak için yeni ucubeler, sokaklarımızda yükselmesin diye. Eski, yeni fark etmez, unutulmasın; “En Ankaralı taş, Ankara Taşı’dır, durduğu yerde Ankara’ya en yakışanıdır” diye!

25 Haziran 2011 Cumartesi

SEÇİM GÜRÜLTÜSÜ DİNİNCE


24.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Projeler, projeler… Bir ay öncesinden başlayıp, hergün yatırım haberleriyle doldu Ankara gazeteleri. Ertesi gün kurdelesi kesilecek yatırımlarmış gibi canlı, heyecanlı haberler içinde yüzdük bir ay. Seçim bitti, müjdeler de hız kesti. Yatırım coşkusundan uzak, gündemine döndü gazetelerimiz. Duyurusu yapıldı, uygulama için hazırlık yapılıyor diye ümit ediyoruz  bakalım. Yine, Ankara’dan başka her şeyle ilgilenen vekiller seçmemişizdir inşallah!



Seçim sonrası ilk gelişmeler

Seçimden sonra ilk destek açıklaması, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi. Ostim Sanayici ve İşadamları Derneği’ni kabulünde, havada kalan ‘Bilişim Vadisi Projesi’ne değindi. “Bilim merkezi haline gelen Ankara, bu proje için en uygun yer. Bu projeyi takip etmek lazım” dedi. Hem de nasıl etmeli sayın Gül; bu yoğun birikimi, daha fazla boşa akmadan, enerjiye dönüştürmenin zamanı geldi de geçti bile.



Evvelki gün Cemil Çiçek, Akyurt’ta yapılması planlanan, 1 milyon 800 bin metrekarelik fuar alanı projesi ve Gölbaşı serbest bölgesi için kentin ileri gelen yöneticilerini, odaları ve sivil toplum örgütlerini topladı. Seçimin dumanı tüterken bu toplantının yapılmış olması, Ankaralı’nın, alışık olmadığı bir şey. Her duyduğuna inanmayı çoktan bırakan Ankaralılar, yükselen ilk yapıları görmeden tepki vermeyecek, göreceksiniz. Biraz daha heyecanlı olduğum için, ilk temel atıldığında ben vereceğim, onu bilesiniz!



Yatırım adımları

Bir de seçimden bir hafta önce, Ankara’daki ilk yılını değerlendiren Vali Alaaddin Yüksel’in, gürültüye giden açıklamaları vardı. Yatırım Destek Ofisleri kuruluyordu. Kasım ayında, Proje Pazarı açılacaktı. Yatırımcı ve proje sahiplerini, buluşturmanın yolları aranıyordu. Gerilemesi durmayan hayvancılık ve tarım için yeni girişimler vardı:  Çubuk’ta, havaalanından uzakta, 40 bin hayvanlık 100 ahır kurulmaya başlanmıştı. Kapanan Tarım Müdürlükleri, tabelalarını yeniden asmış, göreve başlamıştı. Avrupa Sağlık Birlikleri’nin başkanları davet edilmiş, Ankara’nın, kaplıca turizmi için kapsamı tanıtılmıştı. Bir de tabii bana göre Ankara’nın ‘en çılgın projesi’, Kale civarının eskisine uygun  düzenlenmesi yatırımına ilk kazma vurulmuştu.



Ankaralı olun

Yatırımlardan sözediyoruz. Bir beklentiler var bir de yapılanlar. Yapılanlar başlangıç, beklentilerinse yapılması şart. Hepsine bir yerden başlamalı, başlayanları, büyüterek geliştirmeliyiz. Laf olsun diye değil, tepki verilsin, eller taşın altına koyulsun diye anımsatıyoruz. Toplantılara, tepkisiz, “Anlat anlat heyecanlı oluyor” bakışlarıyla katılmayın diye. Bu gelişmelere uygun katkı ve önerilerinizle gelmeye başlayın artık diye. Siyasileri, vekillerimizi, parti ve Meclis koridorlarından çıkarıp, Ankara’yla ilgilenmeye zorlayacak güç olun diye. Azıcık kendinizden başınızı kaldırıp, Ankara’ya da bakın diye. Biraz Ankaralı olun artık diye!



Sessizleri istemiyoruz
Nüfusu artarken ekonomisi daralan, üstelik sattığının 4 katını alan bu kabın, daha fazla basıncı kaldıramayıp, patlamasını beklemeyin demeye çalışıyoruz. Ankara’da, sorunların ve çözümlerin, bu kadar ortak ve yüksek tonda seslendirildiği zaman azdır. Hareket etmiş trene atlama alışkanlığından bu defalık vazgeçip, bir kez daha şu treni kaldırın diyoruz. Seçim gürültüsü dinince, yeniden suskunluğa gömülmenize engel olmaya çalışıyoruz. Bu dönemde bir tek, sessizce izleyen odalar, sivil toplum örgütleri ve siyasileri istemiyoruz.

22 Haziran 2011 Çarşamba

YAĞSA SUÇLU YAĞMASA SUÇLU


21.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bir su birikintisi içinden dalgıç kafaları yükseliyor. Ankara’nın merkezinde, bir alt geçitte, kamyonları yutan su birikiyor. Çok hızlı gelen selden, yüzerek kurtuluyor sürücüler. Çetin Emeç Bulvarı’ndaki 70 Gün Alt Geçidi, televizyonların canlı yayınlarında, gazetelerin baş sayfalarında, tarihe geçiyor. Aniden oluyor her şey. Sellerin, felaketlerin, yer ve saat belirtme huyu olmadığı için, aniden!

Felaket
Doğaya kafa tutan varlık; insanoğlu. Çalışkanlık, sıkıdüzen iş terbiyesi ve teknolojisiyle ünlü Japonlar, çok güvenli nükleer santrallerinin, kurbanı durumuna düştüler. Felaket budur.  Denizler kabardı, şehirleri yuttu. Felakettir bu. Alt geçitte biriken suya felaket dersek bu felakete ne diyeceğiz; kıyamet mi? Ya günlerdir Çin’i alt-üst eden sellere? Ankara Çayı, Akköprü’ye, İvedik’e, Demetevler’e taşsa kısmen felaket diyebiliriz belki. İnsanları, Kızılay’dan, Cinnah Yokuşu’nun başına, kayıklarla bırakmak zorunda kalırsak felaketten sözedebiliriz. Ancak her yağmurda, sadece alt geçitlerin suyla dolduğu duruma ‘felaket’ demek, felaketi biraz fazlaca küçümsemek olur.

Pranga Çiftliğe dokunmadan bile
16 Haziran’da alt geçiti su bastı, 19 Haziran 2011’de gazetemizin manşeti ‘Atatürk Orman Çiftliği İçin Uyarı’ydı. Muhabirimiz Gizem Karakış’ın haberinde, Ankara Şehir Plancıları Odası, uyarıyordu: “Atatürk Orman Çiftliği bataklıktır, yapılaşmaya gidecek çalışmalara girişmeyin, daha büyük sel felaketleri yaşarız” diyordu oda başkanı Orhan Sarıaltun. Çiftliği, Ankara’nın ayağında ‘pranga’ olarak gören iş camiası geldi aklıma. Sel aynı gün, başka yerleri de vurmuştu çünkü. Ankara Giyim Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Canip Karakuş’un tekstil imalathanesi, 6-7 milyon dolarlık zarar görmüştü selden. Yurtdışına gitmeye hazır siparişleri, telef olmuştu. Bir başka imalathanede 300 bin metre kumaş, selin gazabına uğramıştı. Çiftliğe, dokunmadan başa gelenlerdi. Çiftliğe dokunulduğunda başa geleceklerin maliyetini, daha açık nasıl anlatmalıydı acaba?

Doğaya rağmen bir şey yapamazsınız, doğa kazanır hep. İnsanoğlu, doğanın içine doğmuş ama doğaya kafa tutan varlık olmuş. Oysa iş ağzıyla konuşursak doğaya uyumlu, doğru işler, uzun vadede maliyeti düşük işlerdir. Zarar, en azla atlatılır.

Yağsa suç yağmasa suç
Yağmur Yağıyor Ankara’ya’ başlıklı yazımı anımsarsanız; uzun zamandır görmediği yağışın, Ankara topraklarından, nasıl yeşil olarak fışkırdığını, bozkırın, her damlasına nasıl hasret olduğunu, toprak altında bekleyen 20 yıllık tohumların nasıl patladığını anlatmaya çalışmıştım. Bereket, yağmurun diğer adıdır. Altgeçite biriken su, yağmurun suçu değildir. Yağmadığında, taharet almaya su arıyorduk. Yüzlerce kilometre öteden su getirmeye çalıştık. Yağmurun bereketini felakete çevirmek, insana hastır. Yağsa suç, yağmasa suç!

Kime kafa tutuyoruz
Benden sonra tufan” diye burnunun dikine gideni, anımsamaz insanoğlu. İnsan aklı, iyiyi anımsamaya, kötüyü unutmaya uygundur. Marifet, bulduğun boşluğa bir şey dikmek değil. 70 günde de yapsanız, 7 bin günde de yapsanız fark etmez; uyumlu değilse 1 dakikasını alır doğanın; uymayanı, yıkar, yokeder. ‘Yatırım’ falan diye bakmaz, acımasızdır. Kuralları, üstündür, kesindir.

Yahu kaçılmaz olan doğanın kuralıysa kime kafa tutuyoruz biz?

18 Haziran 2011 Cumartesi

MESLEK OKULLARININ BU YÜZÜ


17.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Üniversiteli amele’ yetiştirmeyelim diye üniversite ve meslek okullarıyla işbirliğine dikkat çekmeye çalışıyoruz bir süredir. Çocuklarımıza, ekmek yiyemeyecekleri ya da istemedikleri meslekler uğruna sınav makinelerinde kıymayalım istiyoruz. Hayatta yapmayacakları meslekler için, 4 yıl da üniversitede çürütmeyelim gençliklerini. Meslek liseleri ve yüksekokullarında iş hayatına kazandırılabilecek geçlerimiz var; hedefsiz ve plansız eğitim sistemimizde oyalayacağımıza, bir an önce üretim ordusuna katabileceğimiz yüzbinlerce gencimiz. Yüzbinlerce nitelikli işgücü açığına derman olacak. Katarken çağa uygun meslek eğitimiyle tabii.



Bayat eğitim çöpe

Hep organize sanayi bölgelerinin, işadamlarının, firmaların, üniversiteler ve meslek okullarıyla işbirliğinde gecikmesine, isteksizliğine değindik bugüne kadar. Halının ucunu kaldırınca birikmiş başka bir sorunla meslek okullarının, başka bir yüzüyle karşılaştık: Meslek yüksekokulları yine bir nebze daha iyiymiş ama meslek liselerinin durumuna ayrıca büyüteç tutmak gerekiyormuş meğer. Nuh Nebi’den kalma bilgi ve teknolojilerle yetişen gençler, güncel bilgi ve yeni teknolojilerden habersiz mezun oluyormuş. Çırak olarak ilk adımı attıkları iş yaşamlarına, aslında bir ‘sıfır’ olarak başlıyorlar. Liseden sonra 3-4 yıl, yüksekokuldan sonra  5-6 yıl daha kaybetmiş oluyorlar. Yıllarca aldıkları bayat eğitimi girişte, çöpe atıp, her şeye yeniden başlıyorlar. Ne israf, ne israf!..



İşbirliğine engel

Organize sanayi bölgeleri, firmalar, katkıda bulunma, eksiklerini giderme isteklerine karşın meslek liseleri ve yüksekokullarıyla işbirliği çabalarından sonuç alamıyor. Müfredat değişikliğine gidilmiyor, tezgahlar yenilenmiyor. Peki neden? Bin yıl düşünseniz aklınıza gelmez nedeni. Bürokrasi hazretleri sahnelerde!.. Kıpırdayana kadar teknoloji değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor, üretim sistemleri değişiyor. Çocuklarımız, daha lisedeyken küfleniyor. İş yaşamıyla yetişmiş işgücünü buluşturamıyoruz. Son çare üreticiler, kendi okullarını kurmak zorunda kalıyor. O da sınırlı sayı ve çapta oluyor maalesef. Eğitim, aynı zamanda ciddi bir uzmanlık alanı çünkü.



Bu yaz bir adım atalım

Ankara, yatırımlar dönemine girmeye hazırlanıyor; hem sanayi hem de turizm yatırımlarıyla. Turizm, daha başlamadan ilk meslek okulunu, Gölbaşı’nda açtı bile. Darısı sanayicilerin başına. Önümüz yaz. Tatili haram edip, varolan meslek okullarımızda iyileştirme ve güncelleştirme çalışmalarını hızlandırır, firmalarımızın işbirliğiyle buluşturursak kentin, yatırımların kaderini değiştirecek bir adım atmış oluruz. Yoksa nitelikli işgücünün ve yatırımların, Ankara’dan kaçışını, melül melül izlemeye devam ederiz, sokaklarda sürtmek zorunda bıraktığımız işsiz gençlerimizle beraber.


Çok ama çok ihtiyaç varken hemen güncelleştirip, çağa uydurmalıyız meslek okullarımızı. Kapatmak, aklımızdan bile geçmesin. Ankara’nın, önündeki yatırımların altından kalkabilmesinin bir koşulu da bu okullarımızdır. Yetişmemiş işgücünü, üretim sektörü işe alamıyor ama şu anda Ankara, 1 satarken dışarıdan 4 alıyor!

14 Haziran 2011 Salı

BİTTİ SEÇİM GÜNLERİ HOŞGELDİNİZ ANKARA VEKİLLERİ


14.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Yüzüne hasret kaldığımız vekillerimizi, seçim sayesinde, Ankara’nın sokaklarında, ilçelerinde, beldelerinde görme zevkine eriştik. Çok şükür!.. Vallahi Ankara’nın, vekilleri varmış meğer. Unutmuşuz görmeye görmeye. Vaadler, projeler, iyi niyetli dilekler uçuştu seçim gezileri boyunca. Ankara’nın mimli safı olarak, hepsiyle heyecanlandım bendeniz. “Ah keşke ah keşke!..” diye diye izledim hepsini. Ümitlendim. 29’a 2 daha eklendi, 31’e çıktı Ankara’nın vekil sayısı. “29’u ilgilenmese yeni gelen 2’si ilgilenir mutlaka” diye ümitlenecek kadar ileri bir saflık sınırını zorlar oldum.

Halka dokunmayan siyasetçiler
Bu arada yeni vekil adayı olmasına karşın siyaseti, parti merkezinin dışına taşıyamayan vekillerimiz de gözümüzden kaçmadı. Her şeyden önce değişmesi gereken Partiler Yasası ile Seçim Yasası’nın bir nimeti olarak, halka dokunmadan siyaset yapma, seçim kazanma alışkanlığını sürdürenler vardı. Her biri pire gibi kendi bölgelerinin tozunu atmak yerine, yükü genel başkanın sırtında, seçime parti merkezlerinde girenler vardı. Sahada, Ankara’da, göremedik onları. Gözden ırak, gönülden ırak… Halk ta sandıkta görmüyor gözüyle göremediğini.

Bizim için hepsi bir
Yeni vekillerimiz, partilere göre şöyle dağıldı.
AKP: 17
CHP: 10
MHP: 4

Ama biz Ankaralılar için, 31 vekil onlar. Hepsinin, ülke için olduğu kadar, Ankara için de çalışacağını varsayıyoruz. Ankara için yararlı amaçlar ve projeler için, tek vücut olarak görüyoruz. Çalışmayanın, adını bile anımsamıyoruz. Hafızamızın o kısmı, bir hayli zamandır çok tenha!

Cemil Çiçek ağabey
Yalnız efendim, mimli bir saf olduğum kadar, sinsi sansar bir gözlemciliğim de vardır benim. Örneğin; seçim öncesi son bir aylık Ankara gazetelerinde, en çok hangi adayın haberinin yapıldığı gözümden kaçmaz. O kadar da zeki, dikkatliyim! Bu seçimin, Ankara’daki 1 numarası, Cemil Çiçek’ti. Defalarca bakanlık yapmış, Meclis’in en tecrübeli vekillerindendir. Ankara’nın, içinden, ilçelerinden, neredeyse hergün, gazetelerimize haber oldu. Bu hali de bana ilham oldu.

Cemil Çiçek, artık Ankara vekillerinin ağabeyidir. Devlet tecrübesi ile iktidar olanaklarına yakınlığıyla Ankara’nın, sorunlarına ve yatırımlarına öncülük edebilecek kişidir. Ankara vekillerini bir araya toplayıp, Ankara’nın sorunları ve yatırımlarını, öncelik sırasına dizip, uygulanması için bütün Ankara vekillerini ve yerel idare kurumlarını zorlayacak tecrübedir. Yeni Meclis’te, Ankara masasının başına oturacak başka bir isim gelmiyor aklıma.

Duyun Ankara’nın çığlığını
Ankara, havası fazla gelen bir balon gibi patlamak üzeredir. Yeni projeler, yatırımlar alacak fazla havasını. Particilik ve kıskançlıklarla geçirecek bir saniyesi yok. ‘Bilişim Vadisi’ projesi başta olmak üzere, ‘Turizm Atılımı’ için Kale havzasının düzenlenmesi, Savunma ve Havacılık Sanayisi yatırımları ile üniversitelerinde, eğitim ve sağlık  için yapılacak destekleyici yatırımlar, Ankara’nın öncelikleridir. Tarım ve havyacılıkta yeni ufuklar açmak, yaşamsaldır.

Bu görev döneminde, bir kez yoğun olarak, Ankara’yla ilgilenmeye davet ediyoruz sizi sayın vekillerimiz. Başkentidir Türkiye’nin. İkinci büyük kentidir, 4 milyon 700 bin kişilik nüfusuyla. Eğer içinde ve ilçelerinde, uzun zamandır attığı bu çığlığı duymayacaksanız, Ankara gazetelerinin sayfalarında, göre göre sadece kendinizi görebilirsiniz!

Bitti seçim günleri, ilginizi bekliyoruz değerli Ankara vekilleri.

11 Haziran 2011 Cumartesi

200 BİN Mİ ÇOK 10 BİN Mİ AZ?


10.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Dünyayı hoplatan Türk.. Büyük buluşuyla bilim camiasını titreten Türk.. Yeteneğiyle göz kamaştıran Türk!..” Gazetelerimizin, televizyonlarımızın baş köşelerinde, çiğ bir abartıyla  övününürüz kendileriyle. Türkiye sınırlarından çıkınca dünyayı, hoplatan, titreten, kamaştıran bir tabiatımız var. Türkiye’de, ‘tıs’ yok. Dünyayı hoplatan bu Türkler, nedense kendi topraklarını hoplatıp, sıçratamaz dünyaya karşı? İklimi mi uygun değil memleketin acaba; sınırları aşınca kan yürüyor beynimize. Gittiği ülkeye yarayan beyinler yetiştirme uzmanıyız.



Aynı beyin

Allah baba, herkese aynı beyni vermiş ama değerlendirebilen yararlanıyor nimetlerinden. İklimle pek ilgisi yok galiba. 2 binli yıllara geldik, bilim ve araştırma-geliştirmenin önemiyle oyalanıyoruz hala. Karar versek artık önemli olduğuna: aksini iddia eden olmamış ki tarih boyunca. Nesiller kuruttuk bu kararsızlık ve pısırıklığımızla. E yetsin artık!



Inovankara

Ostim Organize Sanayi Bölgesi, Sağlıkta Yenilikçilik Hareketi Platformu’yla adı ‘Inovankara’ olan bir çalışma gerçekleştiriyor. Ankara’nın, sağlık alanındaki tüm kurumlarını bir araya getirerek yerli üretimde, önlemler ve çözümler bulmaya çalışıyorlar. Bir tane bulmuşlar örneğin; dışarıdan alınan 200 bin Avroluk bir ürünü, Ostim’de 10 bin Avroya üretmiş Ostim. Üstelik daha kalitelisini. 200 bin Avro, yaklaşık 400 bin Lira eder. Eski parayla 400 milyar Lira. 10 bin Avro, 20 bin lira, eski parayla 20 milyar. Ostim, daha kalitelisini, 20 kere daha ucuza maletmiş. Beyin aynı, aklın yolu bir; tartışılacak bir yanı var mı bu kazancın? Ayakta alkışlanacak bir üretim ve başarı. Zahmet olmazsa alkışlayıverin bari!



Yapamayacağımız iş yok

Yapılan toplantıda, Türk Kızılayı Genel Müdürü Ömer Taşlı, “Bilgiyi üretiyoruz, ürünü üretiyoruz, kullandığımız makine ve teçhizatın bütün bilgilerini üretiyoruz ama bir türlü o bilgiyle üreteni yan yana getirip, kendi markamızı, kendi ürünümüzü üretemiyoruz” demiş. Ostimler’den, uzaklaşmamak gerektiğinin altını çizmiş. Ostim Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın’sa “Sağlık Bakanlığımız’la üniversitelerimizle teknoparklarla biraraya gelerek yapamayacağımız iş yok” diyor. Sağlık alanı dışında da becerilerini kanıtladıklarından sözediyor. Savunma Sanayisi’nin, öngöremediği işler çıkardıklarına değiniyor. Gördünüz, başarının anahtarını.



İş ki niyet olsun

Defalarca söyledik; Türkiye’nin en iyi üniversiteleri Ankara’da, firmalar, işbirliği yapıp, değerlendirsin diye. Meslek liselerimizi, okullarımızı, sakın kapatmayın aksine yenilerini açın diye. Ostim, bütün organize sanayi bölgelerimizin simgesi gibidir. Ostim derken aslında bütün organize sanayi bölgelerimizi kastederiz. Her birinde, en az 5 tane mucit bulursunuz.  Bu birikim tarım, hayvancılık ve bilişim sektörlerimiz için de geçerli, iş ki niyetiniz olsun.



Milyonlarca işsiz gencimiz, sokakları arşınlarken çözüm, işte burnumuzun dibinde. Ostim ve  Sağlıkta Yenilikçilik Hareketi Platformu’nun attığı adım, yüreklendirici bir adım. Yeniden soralım; 200 bin Avro mu çok, 10 bin Avro mu az? Aradaki 190 bin Avroyu yani 380 bin Lirayı savuracak kadar zengin mi Türkiye? Hele Ankara…


Dünyayı hoplatan, titreten, kamaştıran beyinlerimize, sınırlar dahilinde sahip çıkarak, hiç olmazsa 2 binli yıllarda kendimizle alay ettirmeyiz inşallah. Ettirmeyiz de dünyadan Türkiye’ye değil, Türkiye’den dünyaya seslenir beyinlerimiz.

7 Haziran 2011 Salı

KALE’NİN GÖZKAPAĞI KIPIRDADI


07.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Uyanacak galiba. “15 Şubat 2011 tarihini, bir uyanışın kıpırdanma günü olarak kaydedebilirsiniz. Ankara, Ankara Kalesi’nden başını kaldırıp, uyanmaya hazırlanıyor” demiştim. Neşeli, heyecanlıydım. Aradan sessiz ve toplantısız bir dört ay geçince, “Kendi kendine sevindiğiyle kalan meczup muamelesi görürüm artık” diye hayıflanmaya başladım. Ümidimiz kırılmak üzereydi. 2 Haziran 2011’de yapılan üçüncü ‘Kale Toplantısı’, geç te olsa yeniden yeşertti ümitlerimizi.

İlk kazma vuruldu
Vali Alaaddin Yüksel, bizim karamsarlığımızın aksine heyecanla açtı toplantıyı. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, kısa bir sunum yaptı altyapı çalışmalarıyla ilgili. Konya Sokak’tan ilk kazmanın vurulduğunu müjdeledi. İşte kulaklarımın, duymak istediği! Hacı Bayram’da, yeniden düzenleme sürerken eksik  kamulaştırmalar bitmek üzereymiş. “Gelecek yıla bitmiş olur Hacı Bayram” dedi. Kale’nin tüm altyapı çalışmaları ise en geç 8 ayda bitermiş. Seçim çalışmaları nedeniyle erken ayrılmak zorunda kaldı Gökçek, yardımcısı ayrıntılı sunuma devam etti.
- Trafiği ve esnafı zora sokmadan, altyapı çalışmalarının aşamalarını, harita ve fotoğraflarla gördük.
- Kale envanter çalışması bitirilmiş.
- Kent içinde Kale’ye yönlendiren tabela yerleri saptanmış.
- Çıkrıkçılar Yokuşu’nda, Saraçlar Çarşısı’nın üzeri kapatılacakmış.

Ancak keşke Melih Gökçek, bütün toplantı boyunca konuşulanları kendi kulağıyla duyabilseydi; altyapı çalışmaları bitmeden Kale’de hiçbir düzenleme başlayamaz çünkü. Su kanalları, boruların yenilenmesi, aydınlatma ve kabloların yeraltına alınması bitmeden üst-yapı çalışmaları başlayamıyor. Bedaş ve Türk Telekom, Büyükşehir Belediyesi’nin ağzına bakıyor. Bu konuda bir uyumlu çalışma sorunu var belliki.

Güvenlik, eğitim, tanıtım
Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya, zaten suç oranı oldukça düşük Kale bölgesi için, yüreğimize su serpen rakamlar verdi. En önemlisi, ilk 5 aydaki toplam suç oranının düşmesiydi; 3 suçtan biri, işlenmez olmuştu. 2 Mobese kamerasıyla siftah yapmış, gözlemeye başlamışlardı. Kaleiçi ve çevresindeki tabela, ve yolların yeniden yönlendirilmesi çalışması bitmiş, uygulanmaya hazırdı. Korsan otoparkçılar, sıkı takipte. 13’ü, emniyetin misafiri olmuştu bile.

Milli Eğitim Müdürlüğü ve Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi, bir anlaşma yapmış, Ankara ve Kale için eğitime başlamışlardı. Çalışmalarını, eğiticilerin eğitimi, esnafın eğitimi ile Ankara ve Kale sakinlerinin eğitimi olarak üçe ayırmışlardı. Şu an 900 çocuğumuza, bir yandan gezerek Ankara’yı tanıtıyorlar.

TÜRSAB’ın yurtdışında tanıtım için 3 dilde hazırladığı, AKA Kültür Akademisi’nin, Ankara’yı anlatan kapsamlı kitap çalışmaları, birkaç aya bitmek üzere. Yanı sıra Altındağ Kaymakamlığı ile TRT’nin tanıtım ve belgesel çalışmaları, 3-4 ay içinde bitmek üzere. Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, ne görev verilirse hazır olduğunu yineledi. Yine bir görev verilmedi kendisine!

Karamsarlar dahil kıpırtı görüldü
Önceki toplantının en yorgun ve karamsar üyesi, Kale Derneği Başkanı Şevket Bülent Yahnici’ydi. Bu toplantıda, yüzü gülüyordu. 15 Şubat’tan beri bir yol alındığına, altyapı engeli aşılınca Kale’deki gelişmelerin hızlanacağına inanıyordu. “Herkesin bir hazırlık yaptığını, gözlerimle gördüm çünkü. Esnafta biraz sıkıntımız var, bilinçlendirmeye çalışıyoruz” diyordu. Sayın Yahnici benim ibrem; o gülüyorsa araba gidiyor demektir!

15 Şubat’tan bu yana yapılanları ele aldık. Öneriler, yapılmayanlar ve yapılamayanlar var ayrıca. Tuvalet sorunu gibi, turizm danışma bürosuna dil bilen birini bulamamak gibi, Ankara’nın simgesinin olmaması gibi… Köşemiz yetmedi şimdilik, sonra devam ederiz. Yalnız gözkapağının kıpırdadığını bilmenizi isterim; er ya da geç uyanacak Kale. Ancak Vali Alaaddin Yüksel ve Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, Kale’yi ayırıp, özel  ilgilerini yoğunlaştırmaları şart. Neyin en büyüğünü yapsanız, hiçbiri Kale’den daha büyük olamaz Ankara’da. ‘En Çılgın Proje’diyorum ben. Tarih sayfaları önünüzde, buyurun, doldurun sayfalarını!

4 Haziran 2011 Cumartesi

13 HAZİRAN’DAN SONRA


03.06.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

“Var yeaa, sizin eve göktaşı düşecekkhh.. nıhaha haa!” diye keyiflenen bir tiplemesi vardı Ata Demirer’in. Çocukken mahalle arkadaşlarından birinin taklidiydi. O tipten bizim mahallede de vardı. Sevincini, hevesini kursağına dizen nursuz, uğursuz türden bir arkadaşımız. Ankara için yapılan her şeye sevinen, duyduğu her yatırım haberine inanan en saf Ankaralı olduğum için, duraladım bir an. İçime, nursuz, uğursuz arkadaşımın ruhu kaçtı sanki. “Var yeaaa, yatırımlarınıza göktaşı düşecekhh!” diyen başka bir adam çıktı çıkacak içimden!



Rüzgar gibi yatırım haberleri

25 Mayıs 2011 günü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı Ankara’yla ilgili projelerden sonra bir rüzgar esmeye başladı. Hergün açıyorum Ankara gazetelerini, Başbakan’ın açıkladığı projelere ek olarak yatırım üzerine yatırım haberleri hep. Sert bir rüzgara dönüşüyor… “Köşeye saklanın, ‘elma’ deyince çıkın ortaya, patlatın yatırımları” mı dediler nedir, başım döndü sayfa sayfa yatırım haberlerinden. Say deseniz denedim; sayamıyorum hepsini. Pek samimi olmadığınız bir arkadaşınızın, aniden sarmaş, dolaş sarılıp, şapır-şupur öpmesi gibi, bir şaşkınlık hali; duralıyorsunuz. Işık görmüş bıldırcın da böyle kalakalır.



Bilişim Vadisi yok!

Aman inşallah hepsi aynı anda, aynı hızla gerçekleştirilebilse keşke. Biz de bu köşeleri, o projeler ve yatırımlar yapılsın diye işgal ediyoruz zaten. Ancak papağan gibi tekrarladığım için dikkatimden kaçması mümkün olmayan bir yatırım var sözü edilmeyen: Bilişim Vadisi Projesi. Savunma ve uzay sanayisine ilişkin yatırımlardan söz ediliyor ama ‘Bilişim Vadisi’ yok projeler içinde. Oysa bu iki sanayi dalı, bilişim sektörüyle geliştirilebilir ve taçlandırılabilir ancak. Üstelik bilişim, tarım, hayvancılık ve her türlü sanayi üretiminde, temel bir sektör haline gelmiştir artık dünyada. Türkiye’deki en uygun adres te kaçınılmaz olarak Ankara’dır; akademik ve teknik alt yapısının uygunluğu nedeniyle. Hayatidir, bir devrim niteliğindedir Ankara için. Ama yok projeler içinde!



Hayvanat Bahçesi

Muhatap olduğum 10 kişiden 9’unun, içimi bayıltan ilk sorusu var öte yandan; 1 milyon 700 bin metrekarelik alana kurulması planlanan Hayvanat Bahçesi Projesi. Bir sürü projenin arasında herkesin aklı oraya takılmış, ilk soru onu soruyorlar. İnsan istihdamına bu kadar ihtiyaç varken hayvan istihdamındaki bu ısrarı, anlamaya çalışıyorlar. Ucuz et için, çiftliklerde istihdam edilen hayvanları tercih ediyor, hayvancılığın desteklenmesini öneriyorlar. “Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Hayvanat Bahçesi’nin, koşulları iyileştirilsin ama abartmaya gerek yok” diyebiliriz özet olarak. Vallahi kimse bir hafta boyu hayvanat bahçesi gezdiremez; ben de aynı fikirdeyim!



Kazanılsa da kaybedilmiş

Tarım ve hayvancılık bir ayağı, Kale ve turizm ikinci ayağı, savunma ve uzay sanayi üçüncü ayağı olarak düşünülmelidir. Bilişim Vadisi ise yıkılmasını, devrilmesini imkansızlaştıracak dördüncü ve yeni ayağıdır Ankara’nın. Yatırım haberlerinin rüzgarlarında savrulmamak için sağlam basalım ayağımızı. Ankara için sessiz sedasız siyasetin, seçim nedeniyle aniden parlamasına bıldırcın gibi kapılmayalım.


Değerli vekillerimiz, soluk ilginizin seçim nedeniyle parlayan ışığının, Ankara için doğru  projeleri aydınlatmasını bekliyoruz. İlgisi dışında bir yere tuttuğunuz ışığa, Ankaralı’nın, bakmadığını bilmenizi istiyoruz. 13 Haziran’dan sonra gerçekleşmeyecekse eğer, kazanılsa bile kaybedilmiş bir seçimi, şimdiden ilginize sunuyoruz.