08.11.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi
ALİ İNANDIM- Ankara’da, yaklaşık 1 buçuk yıllık görev sürenizi geride bıraktınız. Geldiğinizde ilk izleniminiz neydi? Nereye geldiniz?
ALAADDİN YÜKSEL- Mülki amir olarak, önemli 3 şehirde bulundum. 1990’lı yıllarda İstanbul’da vali yardımcılığı, 2000’li yıllarda İzmir Valiliği ve arada, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde valilikler ve son olarak Ankara Valiliği. Her gittiğim yerde duydum ama Ankara’ya atandığımda, fevkalade heyecan duydum. Çünkü büyüklüğünden öte Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentiydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümet ricali buradaydı ve devletin buradaki yapılanması farklıydı. Diğer illerden farklı bu yapıyı algılayabilmek için takriben 3 aylık dikkatli bir dönem geçirdim. Çalıştığım diğer illere benzemiyor, ilk kez böyle bir tecrübe yaşıyordum. Devlet görevini ifa edenler, artık il, ilçe sınırları, nüfus, yüzölçümü gibi rakamsal tanımları aşmalı. Bunların dışında bir ‘duygu haritası’ çıkarma ve stratejimi, buna göre belirlemem gerektiğini düşündüm.
ALİ İNANDIM - Bunu açar mısınız biraz?
ALAADDİN YÜKSEL - Yeni küresel yapı içerisinde, yönetim yöntem ve ilkeleri de tartışılıyor. İdari ve siyasi yönetime talip olanların, artık hizmetlerini bir mülki harita sınırları içerisine sıkıştırmayıp, şehri duygusal haritalara ayırmalı. Örneğin; “Haymana’yı getirin, bir haritasını, nüfusunu, kaç köyü olduğunu göreyim” demek yerine, Yenice Beldesi’yle Haymana’nın, ihtiyaç ve özelliklerini, komşusu Polatlı’nın halk ilişkileri ve sosyal dokusunu ayrı ayrı değerlendirmeliyim. Her yöreye, karakterine uygun kalkınma hareketlerini götüreceksiniz. Ankara’ya gelir gelmez Kalkınma Ajansı’nı kurdum. Ajans, insan ve ihtiyaçlar haritasını çıkardı. Kare kare ayıracak, bulabildiğiniz her insan dokusunu tahlil edecek, ihtiyaçları belirleyecek, fotoğrafı göreceksiniz. Ben, bu fotoğrafı çektim.
ALİ İNANDIM - Yaklaşık 1 yıl önce, “Ankara, Ankaralılar’ın gündeminde değil diyerek” Ankara’nın, ilgisizlik hastalığına dikkat çekmiştiniz. Hala o kanaatte misiniz?
ALAADDİN YÜKSEL - Bana göre bir şehirdeki ana unsur, ‘ortak akıl’ kabiliyetini kullanabilmesidir. Beni, şehrin birikimi kadar, bu gücü de son derece ilgilendiriyor. Ankara, çok yoğun siyasi hareketlerin, yoğun hizmet sektörünün ve kamu yapılanmasının çok yüksek olduğu şehirlerden biri. Dünya şehrinde yaşıyorsunuz, diğer dünya şehirlerinde olup, sizde olmayan eksiklerinizi tartışmıyorsunuz. Her sabaha, yeni bir gündemle başlıyorsunuz. İlk aylardan itibaren bu kentin yüksek birikimini gördüm ben. Organize sanayilerinden üniversitesine, eğitim kurumlarından Türkiye’nin en modern sağlık altyapısına kadar. İl ve bölge müdürlerini ilk topladığımda, “Kaç kişi birbirini tanıyor?” dediğimde, o şehri yönetenler, “Vallahi törenlerde görüşüyoruz” diyorsa, zorluklar olduğunu kabul etmek gerekir.
ALİ İNANDIM - Ankara vekillerimizi de ekleyebilir miyiz aralarına? ‘Ankara Milletvekillerini Bilgilendirme Toplantısı’ndaki gözlemlerinizi de merak ederek soruyorum.
ALAADDİN YÜKSEL - Bunu tartışmak benim görevim değil tabii. O toplantıda, idari nezaket içerisinde şunu söyledim: “Bir kentin rekabet avantajını elinde tutabilmesinin öncel koşullarından biri, kentin ana oyuncularının, ortak akılda buluşması kabiliyetidir. Eğer bu kabiliyetini kullanamıyorsanız şehrin hiçbir kabiliyetini harekete geçiremezsiniz” dedim. Bir adım daha atıp, toplantıdan sonra senin de köşende yer verdiğin gibi değerlendirmeler yapmak benim görevim değil. Yoksa görev sınırımı aşarım. İlgiyi yetersiz buluyorsa eleştirecek olan eli kalem tutanlar, kentin muhataplarıdır. Kent değişiyor, dönüşüyor. Halkın kentine olan ilgisi, kentin değişim dönüşüm zamanında herkesin fedakarlık yapmasıdır. Sivil toplum örgütleriyle meslek odalarıyla buluşuyorum. Takım oyunu oynama konusunda bu buluşmaları sağladığımı düşünüyorum.
ALİ İNANDIM - Gündeme siz getirmiştiniz, turizm konusunda yol katediyor muyuz?
ALAADDİN YÜKSEL - Turizm, başka sektöre benzemiyor. Sabah konuş, akşama sonuç al işi değil. Turizm öyle bir sektör ki aynı tarlaya tohum atmaya benziyor. Tohumu atacak, pusuya yatacaksın. Cazibe alanlarında iyileştirme yapacaksın. Geldiğimde, Ankara’nın cazibe alanı neresi olmalı diye baktım, “Ankara Kalesi’nden başlamalıyım” dedim. İl Özel İdaresi’nden, kültür ve tabiat varlıklarının iyileştirilmesine yönelik Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne, büyük bir miktar kaynak aktardım. Daha da yapacağım. Elektrik, telefon gibi havai hatların yeraltına alma çalışmaları sürüyor. ASKİ ve Büyükşehir’in, atıksu ve temiz su hatları bitirildi. Doğalgaz hatları devam ediyor. BEDAŞ, aydınlatma çalışmalarını sürdürüyor. Karanlıktan kaynaklanan sorunlara ve madde bağımlısı gençlere yönelik güvenlik önlemleri alındı. Büyükşehir ve Turizm Müdürlüğü, tanıtma büroları açıyor. Yönlendirme levhaları kondu. Gündüz 10:00 ile 18:00 arasında araç trafiğini durdurduk. Kültür Müdürlüğü, 2-3 gün arka arkaya gitti, taksicilerle eğitim faaliyeti gerçekleştirdi. Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi’ni, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’yle bir araya getirdim. İlk ve orta öğretim okullarından seçtiğimiz 100 öğretmene hizmet içi eğitim verdik. 2 buçuk ay kadar sürdü, geçenlerde sertifikaları verildi. 100 öğretmen daha alacağız eğitime. 5 milyon nüfusun 1 milyonu okullarda. Öğrencilerimiz, aynı zamanda turizm elçilerimiz olacak. Öğrencilerimizin, müzeleri ve ören yerlerini ücretsiz gezebilmesi için çalışma yapıyoruz. Bunları yapmayıp ta ne yapacağız? Akşam sıra gecelerine, çiğ köfte partilerine, onun çocuğunun sünnetine, bu kebapçının açılışına mı gideceğiz? 5 milyonluk kentin ihracatı, 5 milyar 600 milyon lira. Güneyde bir ilimiz, sadece turizmden, 8 buçuk milyar dolar kazanıyor. Bir şehir, 40 milyon dolarla başladı işe, sadece kesme çiçekten, domates, biber ve salatalıktan 1 milyar dolar kazanıyor şimdi. Dünya’yı doyuran bir Ankara hayal ediyorum.
ALİ İNANDIM - Tarıma havyacılığı da ekleyelim. Ne durumdayız, neler düşünüyorsunuz gelecek için?
ALAADDİN YÜKSEL - Şüphesiz, bu yüzyılın ve geleceğin reçetesi tarımdan geçiyor. Bir şehir düşününüz ki 1 milyon 200 bin hektar kullanılabilir araziniz olsun, sulama kabiliyetiniz olsun bunun sadece 98 bin hektarını sulayın. Arazinin neredeyse tamamı, dededen babadan kalma geleneksel tarımla işleniyor. Bu ülkenin, diyelim 18 milyon ton buğday ihtiyacı olsun. Bir ürün planlaması yapılmadığı için 23 milyon ton buğday alın, sonra gidip, bunları toprağa gömün. Sizin toprağınız, en iyi sebze, meyveyi sağlasın, bu yüzyılda Ankara, bu işi bıraksın. 6 ilçeden, Tarım Müdürlüğü kaldırılmıştı geldiğimde. Hepsi merkezden yürüyordu. Böyle şey olur mu? Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne giren yuva kavunu, nerede kardeşim? Nerede İstanbul’a, pamuklara sarılarak yollanan elmalar, armutlar? O kadar kıymetli ki çürümesin diye pamuklara sarıp, yolluyorlar. Ne oldu da bunları kaybettik? Ankara’da, başlıklardan biri de ‘seracılık ve çeşitlendirilmiş tarım’ diyorum. Özel İdare’den yaptığımız katkılarla Nallıhan’da, 50’nin üzerinde sera yaptık. Kesme çiçeğin katma değeri inanılmaz yüksek. Geçen hafta Çubuk Kaymakamı’na, 300 bin liranın 80 binini yolladım. Yalova’ya gönderip, kesme çiçek seralarını gezdirdim. Ayrıca termal sularımızı, derelere akıtmayacağız. Örneğin Haymana’da, Kızılcahamam’da, bu suları seralardan geçirecek ve enjeksiyon yöntemiyle yeraltındaki kaynaklarına geri vereceğiz.
Avrupa’nın, bütün tiftik ve yapağını karşılayan, dünyanın gıpta ettiği Ankara Keçisi’ni bırakın, İl Özel İdaresi’nin kaynaklarıyla başka bir ülkenin hayvanı olan Saanen keçilerini getirin, Anadolu’ya dağıtın. Böyle bir şey olamaz. Hayvancılıkta en büyük ataklarımdan biri Çubuk’ta. 5 yıldır, koku yüzünden, ahırlar kalksın mı kalkmasın mı tartışması sürüyordu. Ya uluslararası havaalanı diyeceksiniz ya da hayvancılık diyeceksiniz. Geldim, konuyu Başbakanımız’la ilgili bakanlarla görüştüm. Temmuz ayında sayın Başbakan, bana çok önemli bir miktar para verdi, Sanayi Bakanlığı’yla işbirliği yaptık, Türkiye’de ilk defa Çubuk’ta ‘Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi’ne başladık. 2 buçuk milyon metrekarelik bir alana, 20 bin hayvan kapasiteli 100 büyük ahır yapıyoruz. Ağustos’ta yer teslimi yaptık, Eylül’de işe başladık. İçinde hayvancılığın bütün modern tesisleri olacak; laboratuarı, hayvan hastanesi, gübreyi enerjiye çevirecek sistemi. Şimdi ek olarak, Türkiye’nin ilk ‘Hayvancılık Meslek Lisesi’ni açacağız.
ALİ İNANDIM - Ne zaman bitecek?
ALAADDİN YÜKSEL – Bitişi, 2014 yılının sonu olarak görünüyor ancak olağanüstü bir şey olmazsa 2012 yılının sonunda bitmesini bekliyorum. Türkiye’nin ‘Hayvancılık Borsası’nı, Ankara’da kurulabilmeyi ümit ediyorum. Ankara, hayvan değerini biçen merkez olabilmelidir.
ALİ İNANDIM - Okullaşmaya çok önem veren bir valisiniz. Sanayicilerin, ciddi bir eğitilmiş işgücü ihtiyacı var. Meslek okullarından gelenlerse güncel bilgi ve teknik donanımları yetersiz geliyor. Görmemiş gibi sıfırdan başlıyor eğitimleri. Meslek okullarına nasıl bakıyor, neler yapmayı düşünüyorsunuz?
ALAADDİN YÜKSEL - Bir idareci olarak gittiğim şehrin, eğitim kapasitesinde 3 şeye bakarım. Bir, fiziki altyapıya bakarım. İki, erişim kabiliyetine bakarım; bilgisayar internet gibi. Üçüncü olarak kalitesine bakarım. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı, yüzde 80’dir. İlköğretimdeki rakamlarımız yüzde 99.99’dur. Meslek liselerinde de hemen hemen yüzde 80’lerin üzerindedir. Yüzde 100’e çıkarılmasına inanıyorum. Genel liselerden meslek liselerine yönlendirme gerekmektedir. Eklemeliyim; ‘Hayvancılık Meslek Lisesi’ne ek olarak bir de ‘Tasarım ve Mobilyacılık Meslek Lisesi’ açacağız. Bu da Türkiye’de ilk olacak. Siteler civarında arazisini bulduk, Milli Eğitim’de de projeleri bitti, Bakanlığa takdim ettik.
ALİ İNANDIM - Savunma sanayi yatırımlarıyla organize sanayi bölgeleri hareketlendi, hem de yenileri açılmaya başladı. Bu planlı mıdır yoksa kendi halinde, kişilere kalmış bir gelişme midir?
ALAADDİN YÜKSEL - Türkiye Cumhuriyeti’nin, iş hayatının gelişmesi ve sanayinin bu geldiği noktayı yakalamasında yaptığı en doğru işlerden biri, organize sanayi bölgeleri rejimini çok dikkatlice kullanmasıdır. Nadiren, bir heves bile olsa organize sanayi bölgeleri, sanayicinin, kendi yönettiği bir alan olması bakımından ve başka hiçbir yerel otoritenin de oraya müdahale imkanının olmaması nedeniyle bana göre Türkiye’nin, en doğru sanayi rejimlerinden birisidir. Bütün iller buna önem veriyor. Ankara’nın, genel kabiliyeti şöyle: 11 tane organize sanayi bölgesi var. Bunun 5 tanesi faal. İçinde kümeleşme ve yan sanayi çok başarılı. İçlerinde 2 tanesi çok örnek ve özel; İvedik ve Ostim. Ankaralı sanayicileri, yürekten tebrik etmek gerekiyor; ‘kümeleşme’ işi, tam bir akıl ürünüdür. Bunu yaparken bir şey daha yapmış, bunlara destek olacak yan sanayiyi de oluşturmuşlar. Türkiye’de, savunma sanayisine destek olan yan sanayinin iş büyüklüğü, yüzde 82’yle Ankara’ya ait. Çok müthiş bir olay. Bugün Ankara’nın, inanılmaz bir gücü de Polatlı’daki iki sanayi bölgesidir. Türkiye Şişe Cam Fabrikaları, Polatlı’ya geliyor. Her ay, sessizce gidiyor, Kaymakam’la müteşebbis heyet toplantılarına katılıyoruz. Şişe Cam Fabrikaları, Polatlı’ya, Ortadoğu’nun, en büyük şişecam fabrikasını yapmaya karar verdi. Bir süre sonra inanılmaz bir Polatlı OSB’si oluşacak. Bu bir heves mi? Ankara’da, organize sanayi bölgeleri heves olamaz. Üniversitelerin teknokentlerini, organize sanayi bölgeleriyle buluşturmak, işbirliğini sağlamak önümdeki işlerden biri. Bu buluşmayla Bilişim Vadisi’nin, ilk adımlarını da atmış olacağız.
ALİ İNANDIM - Tam burada sorayım: Ankara, Bilişim Vadisi’ni de kaptırdı. Türkiye’nin en iyi alt yapısı ve nitelikli işgücü buradayken. Kendi Bilişim Vadisi’ni, kendisi mi yapacak Ankara?
ALAADDİN YÜKSEL – Bir şey kaptırmadık. Bilişim Vadisi, zaten önümüzde duruyor bütün herşeyiyle. Bize, “Yahu kardeşim, bir araya gelin, ortak akılda buluşun, Ankara’nın göbeğinde duruyorum ben” diyor. Ne istiyor Bilişim Vadisi? Birincisi; o şehrin eğitim altyapısı kuvvetli olsun diyor. Arkasından üniversiteler olsun diyor. Onun arkasından üniversitelerde, teknokentler olsun diyor. O şehirde, çok sayıda organize sanayi bölgeleri olsun, o bölgelerde, kümeleşme kabiliyeti olsun diyor. En vurucu maddesi; Bilişim Vadisi’ni üretecek araziye sahip olsun diyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 2005 yılında bu koşulları beyan etmiş. Uluslararası şirketler, bunları incelemiş. Demişler ki Türkiye’de, bunu başaracak 3 tane şehir var; İstanbul, Ankara, Eskişehir. Sonra koşulları, bu şehirlere oturtmaya çalışmış ve sonunda “Bunu başaracak beyni ve fiziki yapısı en uygun yer Ankara’dır” demişler. Birileri memnun olsun diye Ankara dursun. Böyle bir şey yok. Biz, bu işi başaracağız. Hedef; 2012 yılı. Bu ayın 15’inden sonra teknokent yöneticilerini çağıracağım, ilk buluşmayı yapacağız.
ALİ İNANDIM - Geçen yıl, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümü olan 27 Aralık’ta, Garnizon Koşusu ve Seğmen Yürüyüşü’nün iptaliyle çok tartışılan bir gündem oluşmuştu. Bu yıl ne olacak?
ALAADDİN YÜKSEL - Bayramlar, bir bütünlüğü ifade eder. Bir şehirde, o şehri oluşturan insanlar, bu benim milli günüm, iyi ki bir araya geldik, el ele tutuştuk, bayramı idrak ettik diyebilmelidir. Ama şehirde bir gurup insan bayramı yapıyor da bir gurup insan, “Hastam var gidemiyorum, işe gidecektim yetişemiyorum, ambulansla çocuğumu hastaneye yetiştiremedim, filan meydanda saatlerdir bekliyorum” diyorsa idrak ettiğiniz hadise bir bayram olabilir mi? 7-8 saat ana yolların kapalı olduğu, genel hayatı bu kadar olumsuz etkileyen bir dünya şehri, bana söyleyebilir misiniz? Ben, hiçbir faaliyeti durdurmadım. Sadece Ankara’nın ana yollarında, bayram programında gösterilen hususlar dışında, uluslararası takvime bağlanmış olan Atatürk Maratonu’da dahil, hepsi yürüdü. Seymen kardeşlerimiz geldi evvelki gün, vilayetin önünden ana caddelerden Ulus’a kadar yürüdük beraber. Ama 11 tane seymen derneği, Genel Kurmay kavşağından beraber gitmiyor. Her biri, o yürüsün, ondan sonra yürüyeceğim diyor. Her seymen derneği, 1 buçuk saatte Ulus’a gelirse 11 tane dernekle ana yolları kapatırsınız. Seymenlerin her biri, bir dönemin kahramanları ve bu kahramanlığı yaşatan insanlar. Ama bu şehirde, hiç kimsenin istediği gibi hareket kabiliyeti olamaz. Geçen yıl bunu uygularken özellikle Garnizon Komutanı, söylediğim bütün gurupların temsilcileri dahil, bir ay önce Valiliğe davet ettim. Böyle düşündüğümü, yapacağımı söyledim ve emri bir ay önce herkese duyurdum. Ankara’nın zararına, kötülüğüne, genel hayatını olumsuz etkileyecek hiçbir karar alamam.
ALİ İNANDIM - Sanki sadece geçen yıla has bir kararmış gibi algılanmıştı.
ALAADDİN YÜKSEL - Hayır, böyle bir şey yok. Ben bir yazılı emir çıkardım ve şu ana kadar da hiç kimseye özel bir muamele yaptırmadım. Yani söylediğiniz gruplara “hayır” dedik te… Böyle bir şey yok ki.
ALİ İNANDIM - Peki şöyle bir şey mi öneriyorsunuz; bu koşuyu şurada yapın, yürüyüşü şurada yapın diye?
ALAADDİN YÜKSEL - Hiç kuşku yok. Mesela seymenlerin, asıl yürümesi gereken hadise, eğer tarihi yaşatmak gerekiyorsa büyük Ata, Gar’a gelmiş ve Gar’dan yürümüş. Efendim orada bizi kimse görmüyor, ana caddeyi kapat. Böyle bir şey olabilir mi? Ayrıca askeri faaliyetleri deruhte eden bir görevim yok benim. Ancak Anıtkabir ve Anıtkabir’in bahçesi, her türlü faaliyete açıktır ve onu da zaten Genel Kurmay düzenliyor. Ben şehirde, ana caddelerde alınması gereken tedbirleri, şehrin ihtiyaçlarına göre değerlendirir ve uygulamaya koyarım. Aksi, başka tartışmalara girer. Bunun ötesinde, benim milli ve manevi değerlere bağlılığım, tarihi olayları yüreğimde yaşatma konusunu, kimseyle tartışmam çünkü ben bu ülkeyi, yüreğime bayrak yapmış bir insanım. Ankara halkının, tasvip ettiği süre içinde bütün kararları uygularım. Eğer Ankara halkı, bu kararlardan rahatsızlık duyuyorsa tekrar oturur, değerlendirebilirim. Ben, Atatürk Maratonu’nun da asla yapılmasından yana değilim. Atatürk’ün, şehre geldiği güzergahlar belli, o güzergahlardan yapsanız. Arena ve 19 Mayıs Stadı gibi stadımız var bizim. Son turlarını orada yaptırsak, törenlerinde, bütün insanları tribünlerine toplasak? Eğer sizin tercihiniz tarihi yaşatmak değil de şahsi takdiminize yönelikse ben, şehri şahsi isteklere göre yönetemem. Sizin başlıklarınız var; “Yine bayram geldi, yollar tıkanacak mı?” Gazeteler atıyor bu başlığı. Eğer ortak akıl değilse bir talep değilse gazeteler niye atıyor bu başlıkları?