28 Şubat 2018 Çarşamba

KALE’NİN MEVSİMİ YOK



27.02.2018 Milliyet - Ankara Gazetesi

Merhabalaşıp bir dakika olmadan “Sokak aydınlatmaları takıldı ama 4 aydan fazla oldu yanmıyor” diye meydanı gösteriyor esnaf. “Niye?” demeye takatimiz yok, takılıp 2 yıldır yanmayanlarını biliyoruz Kale sokaklarında. Şehrin en turistik yerinde zifiri karanlığın ne olduğunu anlatamadık bu şehrin yöneticilerine. “Niye?” demeye güç kalmıyor 7 yıl aynı şeyi tekrarlamaktan. Bahanesi de yok.

Karanlıkseverlerin ateşi aydınlatıyor sokağı
Sokak aydınlatması temel bir hizmettir, olsa kim dinler bahaneyi. Kale sakinleri, esnaf, biz, anlayamıyoruz neyi anlatamadığımızı. Kale Meydanı yanmıyor, sokakları bir yanıyor iki sönüyor, aşağı yansa yukarı, yukarı yansa aşağısı kararıyor, medeniyet gelemiyor bir türlü 2 bin yıl önce bile bir medeniyet merkezi olan Kale’ye. Kepenkler erkenden indirilip, karanlıkseverlere terk ediliyor mahalle.

Karanlıksever saatleri
Karanlıkseverlerden bir tayfa, Yeni Hayat İlkokulu’nun çevresini mekan tutmaya devam ediyor. Mart 2017’de ‘Ayaküstü Kale Meyhanesi’ diye anlatmıştık, değişen bir şey yok, mekan hala revaçta! Karanlığı da beklemiyorlar aslında, hatta bazıları çocuklar okuldan dağılmadan başlıyor.

Bir de ‘vale’ yazılı yelekler giymiş otopark tahsilatçılarına kalıyor meydan. Yelekler yeni, daha önce yoktu. Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir işaret göremedik üzerlerinde, işler ilerlemiş ki organizasyon geliştirilmiş. Turist otobüslerine park yeri bulamazken çok hızlı verilen bir hizmet var burada; neredeyse daha inmeden arabayla sizi de park edecekler!

Birkaç hafta önce kapıları çalınmıştı
Tuvaletleri övmüyoruz
Kale’nin tuvaletlerine harcadığımız mürekkep, dünyanın hiçbir tuvaletine nasip olmamıştır. Şakalarımız ‘güzelleme’ olarak mı algılanıyor acaba? Değil efendim, aslında şikayet ediyoruz, övünülecek bir tarafı yok Kale’deki bütün mesaili ya da keyfi çalışan umumi tuvaletlerin.

Gözümüze sokulacak ya, sen bir de yağmur başlamasın mı meydanın ortasındayken. Daha incecik yağmurda sen o altı beton kaplı kaygan döşenmiş taşlardan yokuş aşağı akmaya başlamasın mı sular? O kadarcık suyu çekemedi yol. İyi tarafından bakarsak kar yağınca mahalle sakinleri ve esnafın otobüs seferi talebi de böylece kısmen hallolmuş olur; kayarak bu yandan Anafartalar’a, öbür yandan Hamamönü, Hacettepe’ye kadar inebilirler.
Çatlak daha da büyüdü

Zamanlama sorunu var
Yağmurdan kaçarken Bursa Evi’nin altına düşen Kale duvarındaki çatlağın da büyüdüğünü görmeyelim mi. Çatlatan çatlağımız!.. Yıkılmadan bir önlem düşünen var mı ki? Restorasyonu başlayan Alaeddin Camisi önünden geçmek, Akkale’ye gitmekten vazgeçtik; daha kapısında bu kadar sinir bozulması yeterli geldi dinlenelim diye gittiğimiz Kale’de.
Koyunpazarı Yokuşu

Ankara Kalesi’nin mevsimi yok, ister yaz ister kış ayrı keyifler sunan bir tarih ve turizm merkezi. Çok güzel ürünler yaratan atölyeleri, sanat galerileri, müzeleri, kafe ve lokantalarıyla günden güne kendini buluyor. Bir zamanlama sorunu var sadece; bu hızda toparlarsak torunlarımızın torunları, kesin sürecek keyfini. Olan bize olacak, gözümüz arkada gideceğiz işte!

24 Şubat 2018 Cumartesi

KIYMETİ BİLİNMEYEN MÜCEVHER: KALECİK KARASI



24.02.2018 Milliyet - Ankara Gazetesi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, 30 bin olarak veriyor nüfusunu. 370 yıl önce 30 bin nüfusu olan Kalecik’te, 13 bin kişi yaşıyor bugün. Beypazarı’ndan sonraki ‘Çukurova’sı Ankara’nın, Yukarı Çarşı’sı tamamen bitmiş, dizi dizi kapalı dükkanlarıyla. Kaderini belirleyen bir mücevheri var Kalecik Karası diye. Ekilirse abat, ekilmezse yoksul düşürüyor. Boşaldıkça boşaltıyor Kalecik sokaklarını.
Paslı kepenk cenneti Yukarı Çarşı

11 çeşit üzümüyle meşhur Ankara’nın, bağı kalmadı. “17 çeşitmiş” diyeni de var. İçlerinde en değerlisi Kalecik Karası’nı da göz göre göre, kendi ellerimizle sökerek biz yok ediyoruz. Dünyanın en ünlü üzümü Fransız Bordosu’na rakip Kalecik Karası, ticari getirisinden öte, üzüm değerini bile bulamıyor bu topraklarda.

Elalem anlata anlata bitiremiyor, sata sata ülke geçindiriyor, biz, bir ilçenin kaderini değiştiremiyoruz sahip çıkmadığımız için. Değeri kolay yok etme becerisi var bizde.

Söküyoruz bağları
Kalecik Karası üzümünden, her şey yapılabildiği gibi dünya çapında başa yarışan çok kaliteli şarap üretilebiliyor. Diğer tüm yan ürünleriyle kıyaslanamayacak gelir getiren, tek başına Kalecik’i geçindirebilecek bir gelir kapısı aslında. Ancak şarap fabrikalarına üzüm vermemek gibi bir huy edindiğimiz gibi bir kez daha gözümüze perde indi ve çatır çatır söküyoruz bağlarını.

Şarap Üreticileri Derneği Başkanı Ali Başman, Meclis'te kurulan Bağcılık ve Üzüm Üreticilerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu'na bilgi verirken anlattı bu sökümleri. Anlattıkları, plansızlığın, yanlış uygulamaların karşılığıydı. Sonuçları çabuk dönüyordu bağcıya; dünyanın en kaliteli üzümlerinden birini dikerek zarar ediyordu.
Kalecik Karası

Kara düzen devam
Demek yüzyılların Kalecik Karası için bir ekim, kalite, pazarlama düzeni oluşturulamamış, hala kara düzen işliyordu sistem. Kıymet bilen birkaç kişinin özverisiyle yok olma-olmama arasında savruluyordu son değerli üzümümüz.

Ayrıca sanki biz yapmayınca şarap dünyadan kalkacak, bizimkini geliştiremediğimiz için elalemin şarabını satmıyor muyuz ülkemize gelen milyonlarca turiste? Kendimizinki yerine adamın malını satıyor, ona kazandırıyoruz.
Hacı Mustafa bağevi

Altına teneke muamelesi
Bir şarap uzmanının hayretle ifadesi şöyleydi 4 yıl önce Kalecik’i işlediğimizde: “Kalecik karasını pekmez yapmak, altına teneke muamelesi yapmak gibi bir şeydir!
Biz de üzerine, “Altın madeni üzerinde, teneke çalıyor Kalecik” demek zorunda kalmıştık.
Eski Tekel Şaraphanesi

Konuya şaraba özendirme gözüyle bakarsak Kalecik’in hali ortada. Hatta Giresun, Rize fındığı dahil ne ekseniz yetişen bu toprakların nüfus kaybı durdurulamıyor. Temel tarım ürünlerinden yan ürünler geliştirilmesi, işlenmesi ve pazarlanması gerekiyor. Mücevher sandığının üzerinde oturan Kalecik, ötelere bakıp, medet umuyor birilerinden. Eee.. ama bir şey değişmiyor. Elindekini de kaybedip, 370 yıl öncesinden geriye düşüyor sadece.
Kalesi'nden Kalecik

20 Şubat 2018 Salı

AYAŞ NİYE GERİ VİTESE TAKTI?



20.02.2018 Milliyet - Ankara Gazetesi

Biz göremeden çok mu ileri gitti de geri gelme ihtiyacı duyuluyor, ileriden niye geri geliniyor bilen beri gelsin. Son 4-5 aydır hiç hayırlı haber almadığımız gibi gün geçtikçe şikayetlerin sayısı artıyor, Ayaş’ı olduğundan da geri götürecek işler uygulamaya konuyor.

24 Ağustos 2014’de gazetemizde yayınlanan çiçeği burnunda Belediye Başkanı Bülent Taşan’la sohbetimizden önce “Nasıl bir tarihi hazineye başkan olduğunuzun farkında mısınız?” demiş, bilincinde olduğuna ilişkin olumlu karşılık almıştık: “Öncelikle gelişmiş bir Ankara’nın dibinde böyle bir Ayaş olmamalıydı. Geçmişe ihanettir bu. Turizm, kültür, içmeceleri, sağlık olanakları, her şeyi var Ayaş’ın ancak ısrarla ihmal edilmiş. Bir kere daha günlük yaşamında sorunlar var.. Ayrıca sosyal donatıları, tesisleri yok şehrin. Olmayınca ölü şehre dönüşüyor tabii Ayaş..” demişti hevesli Başkan Taşan.
Yola çıkmışken durdu
Sonrasında şehrin tarihi dokusuna, dokuyu bozan yapılara yönelik çalışmalara başlamış, birkaç tarihi konak da bu arada sosyal tesis olarak kullanıma sokulmuştu. Osmanlı’nın üniversite, medrese kenti, bilim ve devlet adamı yetiştirme kaynağı Ayaş, yarım yüzyıl sonra değerlerini değerlendirmeye başlıyordu. Ankara Üniversitesi, bir yüksekokulunu, okullar şehrine getirmeyi kabul etmişti girişimler sonucu.

Okul bitiyor, ona yurt inşaatı başlıyordu. Birden, işte ne olduysa artık, yurdun inşaatı, şehir merkezini ilçenin tarihi dokusuyla uyumlu hale getirecek Meydan Projesi, sulama, taşkın önleme ve aynı zamanda sosyal bir eksiği tamamlayacak mesire yeri çalışmalarını içeren gölet projeleri, otoyola yakın köylerin uzun yolu dolanmadan otoyola çıkmasını sağlayacak yol çalışması durduruldu. Yeni Ayaş Hastanesi az kalsın durduruluyordu.

Remzi Paşa'nın yıkılan evi
Ayaş evleri yıkılıyor
Bunlar bitecek, bağlantılı projelerle sonrası vardı daha. Gerisi gelmedi. Sanki zamanın durduğu Ayaş’ta bir hareket vardı ama ne projelerle ilgili ne de şehrin geleceğiyle ilgiliydi. Ayaş’a gitmek dışında Güdül, Beypazarı ya da Nallıhan’a giderken de mutlaka uğruyoruz ilçeye. Şikayet küpü olmuş Ayaşlılar. Yüreğimizi cızlatan haberi de almış olduk.

Onarılacak, korunacak diye gözüne baktığımız Ayaş evlerinden ikisi yıkılmıştı. Nasıl yani, hani tarihi doku korunacak, evler turizme kazandırılarak değerlendirilecekti? Sorduk, soruşturduk, daha acı bir sonuçla karşılaştık; yetkililerin salaş diye baktığı tarihi evler, bir de Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınmadan yıkılmıştı.


Yıkılmaya yüz tutan evlerden
Ankara pek alıştırılmıştı böyle yıkımlara ama kitabına uyduruluyor, Koruma Kurulu kararı çıkarttırılıyordu en azından. Ayaş Kentsel SİT Alanı içindeki bu yapılar, tescilsiz bile olsa izinle yıkılabilirdi ancak. Haydi hayırlı olsun, eski Ayaş’ı ayağa kaldıracağımıza yeniden yıkmaya başladık.

Emanete yapılan
Yıkılan evlerden İncipınarı Sokak’taki, 1940’larda 100 civarında Ayaşlı çocuğu yatılı askeri liseye aldıran, onların subay olmasına vesile olan Remzi Paşa’nın eviymiş. Kızı, babasını gördüğü bir rüya üzerine Ayaş Belediyesi’ne hibe eder evi. Onca zaman sonra Belediye’nin de yapa yapa yaptığı bu; Ayaş’ın hafızasını silmek.

İncipınar Sokak'ta boş, yıkılmayı bekliyor
Daha yıl olmadı, 9 Mayıs 2017’de ‘Olan Ayaş’a Oluyor’ demiştik siyasi çekişmelerin verdiği zararı kastederek. Türkiye’nin de Ankara’nın da ilçelerinin de gecikmeye tahammülü yokken bakıyoruz, bir de geri vitese takmış Ayaş. Ayaş’ın kayıp yarım yüzyılına, belediyecilikte geri kaldığı 20 yılı, bir de bu geri vitesi eklersek nereye gider bu Ayaş. Bu devirde hiç aklımıza gelmezdi “Bırakın kardeşim, dokunmayın, bari olduğu gibi kalsın” diyeceğimiz.
Tarihi Remzi Paşa Konağı'nın yerindeki muhteşem otopark.. turistler bayılacak!