27 Eylül 2017 Çarşamba

ANKARA HAFTASI KENDİLİĞİNDEN



26.09.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Hiç derdi olmadığı, şehircilikte memlekete örnek bir başkent olduğu için Ankara’nın sitem etmekte haklı olduğu bir konusuna, 5 yıldır ara ara olduğu gibi, bir kez daha değinmek istiyoruz; devletin rahmi başkentin, bir Ankara Haftası olmalı.

5 Ekim, Mustafa Kemal’i Meclis’ten dışlamak üzere hazırlanan kanun değişikliğine yanıttır. Ömrü cepheden cepheye, Cumhuriyet sınırları dışında dolaşmakla geçmiş Mustafa Kemal’i hedefleyen üç vekil, “Milletvekili adayları, doğdukları veya en az 5 yıl süreyle yaşadıkları yerlerden aday olmalıdır” diye kanun değişikliği önerir. Öneri Meclis’te reddedilir ve birçok il, hemşehrilik teklifi götürür büyük öndere.
Hakkıyla başkenttir
Ankara’yı memleketin kalbi seçen Mustafa Kemal, Ankara Belediyesi’nin teklifini kabul eder. 5 Ekim 1922’de Hacıbayram kütüğüne kaydı yapılır. Ankara, milli davaya, Kurtuluş’a sahip çıktığı gibi, başından beri liderini de kurda kuşa karşı korumuştur.

Bir yıl sonra 13 Ekim 1923’de ‘başkent’ yapılır, kalbi  Ankara’da atmaya başlar memleketin. 16 gün sonra 29 Ekim 1923’te yeni yönetim biçimi Cumhuriyet ilan edilir, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilir. Memleketin kalbiyken yeni devletin rahmi olmuştur artık. Sonuna kadar canıyla malıyla idrakiyle hakedilmiş payelerdir bunlar, bedelini fazlasıyla ödemiştir Ankara ve Ankaralılar.

Son değil ilkbahar
O yüzden daha önce de söylediğimiz gibi Ekim ayı, son değil ilkbaharıdır başkentin. Soldu denirken katmer katmer ümitlerin yeşerdiği, güneşin içimizde parladığı aydır. Bozkırın zora alışık, dayanıklı şehri, bir zoru daha gerçekleştirir ve 7 düvele kafa tutacak devletini sarmalar, hem de yuvası, kalesi olur.

2012 Ekimi’nden beri biz de giderek artan bir talebi seslendirmeye, duyurmaya çalışıyoruz: 5-13 Ekim arası, Ankara Haftası olsun!

İş başa kalınca
Resmi karşılık bulamayınca bu talep, Türkiye’nin en eski sivil toplum örgütü Ankara Kulübü ile sorumluluk ve vefa sahibi değerli hocalarımızın okullarda düzenlediği etkinliklerle kendiliğinden oluşmaya başladı. Ankara, sahip çıkılmayan başkentliğine sahip çıkmak zorunda bırakılıyordu. 7-11 Ekim 2013 tarihleri arasında Birinci Büyük Ankara Kurultayı’nı bile yapmıştı. Sadece Yenimahalle Belediyesi destek oldu.

Pek devletin merkeziymiş gibi yönetildiği hissini içine oturtamayan Ankara, kendisinden kopmuş yönetici ve bürokratlarının ilgisizliğine karşın tarihine ve payelerine kendisi sahip çıkmaya çalışıyor. Devletin aksattığını, düzeltmeye uğraşıyor. Ankara Haftası Ekim’den Ekim’e 5 yıldır, kendiğinden oluşuyor.

23 Eylül 2017 Cumartesi

MOGAN’IN SORUMSUZ KUŞLARI

23.09.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi


Gölbaşı’nın Mogan Gölü, ateşlerden önce betonla yakılmaya başlanmıştı zaten. 2013 yılından sonra, durup dururken sazlıklarda çıkan ateşler yakmaya başladı. Büyük ihtimalle içtiği sigara izmaritini söndürmeden atan ya da muhabbetten sonra ateşi söndürmeyen kuşlar çıkarıyor bu yangınları!
Şubat 2014 yangınlarından biri


Dünya Kuşları Koruma Kurumu’nun, Türkiye’deki 184 ‘Önemli Kuş Alanı’ndan biri olarak belirlediği Mogan Gölü’nde, geçtiğimiz Perşembe 21 Eylül’de, bir yangın çıktı. Kimi bütün yıl kimi mevsimine göre Mogan’da ikamet eden sorumsuz kuşlar, iyi yaktı barındığı, ürediği, yaşadığı sazlıkları; 700 dönüm kül oldu. Sosyal medyadan ilk gelen fotoğraf ve ifadelerde, aynı anda 3-4 yerde çıktığı belirtiliyordu yangının.

Sen ‘A Sınıfı Önemli Kuş Alanı’ ilan et, sonra da ettiğine bak şu kanatlı hovardaların!

Eylül 2017 yangınında 700 dönüm kuş yuvası kül oldu
Sonun başlangıcı
Haymanana yolu ile Konya yolu yönünde gölün bitiş bölgesi, 201 deniyor ama 227 kuş türünün sazlıklar arasındaki korunaklı evidir. Bazısı yazlık olarak kullanıyor, bazısı daimi kalıyor. Özellikle üreme bölgesi olarak kullanıyorlar gölün bu kısmını.

2013 yılından itibaren ama daha çok 2014 yılında, sık sık yanmaya başladı Mogan’ın sazlıkları. Yanış nedeni ya da yakanı tespit edemeyince geriye ev sahibi kuşlar kaldı şüphelenecek.
23 Ocak 2014 11 villa haberi
Haymana yolu tarafında gölün kıyısında bir tepe var, üzerine çıkınca göreceksiniz göl havzasında olmaması gereken barakaları, konteynır evleri, istiflenmiş moloz yığınlarını. Oraya kadar olan yerlerde göl çevresi yapılaşmıştı zaten, kuşların son kalesine gelmişti sıra. 2014 yılında 11 villa inşaatı, bir yılan gibi kıvrılarak başını uzattı buraya. Bu çimento özlü uzanış, gölün alemci kuşları için sonun başlangıcıydı.
Oh olsun!..
İnsanoğlu, bu gölün kıymetini bilmeyen kuşlara aman vermeyecek, alacaktı elinden parsel parsel yapılaşmasıyla. Alimallah birinci derecede korunması gereken ‘A Sınıfı Önemli Kuş Alanı’nı, aymaz ‘cik cik, vak vak, gak gak’ öten yaygaracı kuşların elinden, gözünün yaşına bakmadan söke söke almaya başladı. Siz kime kafa tutuyorsunuz oğlum!..

Bir defada 25 binden fazla su kuşu barındıran göller ‘A sınıfı’ sulak alan sayılıyor. Sayımlarda, bir defada 40 binden fazla kuşun sayıldığı dönemler olmuş. Üstelik bu, kış nüfusu. İnsan evladı (ise eğer), hiçbir korumanın işlemediği, kentin ve ilçenin en değerli doğal hazinelerinden biri olan bu sulak alanı, hayta kuşlara yar etmeyip işgalle iştigal ediyor şimdi çılgıncasına. Oh olsun!..


İnsan kadar akıl yok
Rantiyenin baş tacı yapıp, dağ tepe, göl dere demeden yapılaşmak suretiyle aklı ermeyen kuşlardan daha iyi değerlendirmenin gururunu yaşıyoruz nadide Mogan Gölü’nde. Sahip çıkmayanın malına, böyle ‘A sınıfı’ konulur işte sizi gidi kuşgiller. Yahu şu kuş milletinin, insan kadar aklı yok vallahi; bunca bin yıl uyanamamışlar ya göl manzaralı kaymaklı kadayıf arazinin rantına!

20 Eylül 2017 Çarşamba

ANKARA’NIN SONBAHARI



19.09.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Sonbahara yaz gibi girdik ama başkentin gündemi uzun zamandır bıçak gibi ayaz. Seçimlere kadar mı sürer, sonra da devam mı eder bilemiyoruz. Bilemiyoruz çünkü bu şehir, şehir olma koşullarının çok dışına çıktı. Şehrin gerekleri, rant fırtınasının tozu dumanından görünmez halde. Şehir planlaması falan sıfırın epey altına indi, şehrin planını, rantçılar yapıyor alenen.

‘Önce yapıp sonra planlama’ diye bir kavram hangi mimarlık ve şehir planlama okulunda okutuluyor, biz daha duymadık. Yapılmış doğru projeleri de ezip geçen bu fırtınanın dinme ihtimali pek görünmüyor, aksine, Amerika’nın İrma Kasırgası’na dönüşüyor yeni gelen günlerle. Bir ülkenin başkentini yutan bir girdabın içindeyiz sanki, kontrolsüzce savruluyoruz sonunu kesiteremediğimiz bir kargaşaya doğru. Karabasanı andıran bir kargaşaya ama.

Oldu-bitti kolay da
En son ODTÜ Ormanı içinden geçirilen yolun pek de öyle masumane bir yol ihtiyacı olmadığını, Hürriyet Ankara Gazetesi’nden Eray Görgülü arkadaşımız yazdı. Şehir Hastaneleri çevresinde oluşan kütlesel ve rantı yüksek yapılaşma alanları, bir yük olarak şehrin sırtına yüklenmeye hazırlanıyor. Varolan şehirleşme ve yapılaşma tarzından çok şikayetçiyken seri olarak yenileri ekleniyor yüklerin.

ODTÜ Ormanı'ndan geçen yolun, hastaneden önce bağlandığı inşaat
Altyapı ve toplu taşıma sorunları çözülmemiş şehir, kontrolsüz yapılaşmayla bırakın trafiği, betonlaşmayı, asfaltlaşmayı, toplumum kalıtımsal yapısıyla oynuyor artık. Bu süreç, toplum dokusunu bozuyor, adalet duygusunu sarsıyor, yanlışı mübah hale getiriyor. Oldu-bitti kolay da bize de kalmayacak, bedelini bizim çocuklarımız ödeyecek sağlıksız kentin sağlıksız çocukları olarak.
Bitiyormuş sonbaharı
Kentsel dönüşüm, çığrından çıkmış bir yöntemle uygulanıyor. Kötü yapılaşma ve şehirleşmeyi önlemek üzere başlatılan kentsel dönüşüm projesi, yaşanılabilir alanlardan çok beton yığınları arasına asfalt boşluklar yaratılmasıyla sonuçlandı. El atılan yerde mahalle-semt dokusu, imha ediliyor adeta. Gösterişten küçük bir yeşil alan ki bazısında o da yok, bolca ticarethane, komşuluk bağlarını kesip atan bıçak gibi dikine kutu kutu evler.

Bu şehirde, 500 bine yakın konut fazlası var ama girdabında telef olacağımız rant canavarının yarattığı fırtınayı durduramıyuoruz. Olan planları delik deşik eden, aslında şehir planı olmayan bir başkentte yaşıyoruz kanırta kanırta. Duyduklarımız doğru çıkarsa -zaten çok eksikmiş gibi- tartışmasız günü geçmeyen günler bekliyor Ankara’yı. Şehir, sonbaharını yaşamıyor, bitirmek üzereymiş meğer.
En son İsmetpaşa Mahallesi'ni yok ettik
Gerçek Ankara ayazı
Şöyle içimizi yumuşatan romantik bir Eylül yazısı olsa daha iyiydi ama maalesef gerçek, keskin Ankara ayazı kadar acıtıcı. Dileyelim de öyle olmasın, frene basan bir ayak çıksın, virajda savrulmadan, içinden çıkılamaz yeni sorunlara garkolmadan geçiştirsin bu fırtınayı. Ne devletin kurulduğu Ankara ne ona kucak açan millet ne de ülkenin başkenti hak ediyor böyle insafsızca hırpalanmayı.