Tarihi Gar Binası’nın üst katına çıktım. Çaldım kapıyı, içeri girdim. Görür görmez masasından kalkıp, sandalyenin arkasına asılı ceketine attı elini. Giyinirken “Hoş geldin çocuk, zamanında geldin” dedi. Yine çok şıktı. Çizmeleri de çekmiş. Yandan cepli pantolon, spor ayakkabılar, üstümde tişört, küçük bir sırt çantasıyla çok mu rahattım? At hırsızı gibi kaldım yanında! “Önce bayramlaşalım” diye uzattı, öpmek için eğildim, yere doğru bastırdı, öptürmedi elini.
- Ramazan Bayramın mübarek, Zafer Bayramın kutlu olsun çocuk. Ne muhteşem bir tesadüf değil mi?
- Muhteşem ki muhteşem Atam!
Omzuma attı elini, “Nasıl bir gezi tasarladın bakalım?” derken merdivenleri iniyorduk.
İlk durağımız için Sincan’dan Polatlı trenine binsek daha iyi olurdu. Yolcusu varsa Malıköy’de, o tren duruyor ancak. “Uygundur” dedi. Karşılıklı oturduk. Geçtiğimiz Çiftlik’i, fabrikaları, sanayi sitelerini, evleri, yolları, her şeyi dikkatle inceliyor, aynı anda laflıyordu.
- Atam, bir ara bayramlarımıza, yıllık izin muamelesi yapıyorduk. Hala yapanlar var ancak biraz daha toparlandık gibi. İlk 2-3 günü, ailelerimizle yakınlarımızla geçirmeye özen gösteriyoruz. Şu aralar milli bayramlarımız sönük geçiyor. Fark edip, onun da çaresini bulacak milletimiz inşallah.
Yan hattan geçen Yüksek Hızlı Tren’i görüyor. Yüzüne yayılan ferah gülümsemeyle dinlemeye devam ediyor. Tren yavaşladı. Yarım saat olmadan gelmişiz bile. İniyoruz Malıköy’de.
Sakarya Meydan Savaşı’nın reviri, silahı, mühimmatı cepheye aktarma durağı aynı zamanda havaalanı Malıköy. Bazı silahlar, 2 uçak, bir lokomotif ve tarihi eşyalar, fotoğraflar sergileniyor bugün.
- Malıköy İstasyonu, 2008’de müzeleşebildi Atam. Müze olana kadar salaş bir tren istasyonuydu. Biz de müze olunca öğrendik tarihteki yerini.
- Malıköy’ün işlevini anlatmaya yetmez ama yapanlar sağolsun çocuk. Tıka basa hem eser hem insan dolmalı bu müze.
Çayımızı yudumladık. 10 kilometre öteye, Alagöz Karargahına gideceğiz; Sakarya Meydan Savaşı’nın, ‘Başkomutanlık Cephe Karargahı’na. Dünyanın süper güçlerinin öne attığı, son model silah ve araçlarla desteklediği Yunan Ordusu’nu, 22 günde tepeleyen kararların alındığı yere. 20 yıl önce gördüğümde inanamamıştım.
- 20 yıl önce burası, en son kapıyı siz çekip, çıkmışsınız gibiydi Atam. Çok şükür bugün, daha derli toplu bir müze artık.
Kapının önünde durduk. Binaya baktı, çevreye baktı, içeri girdik, gezdik, çıktık. Peynir- ekmek, çorba-ekmek, bazen biraz komposto yanına. Kahvesiz günler.
- Kumanda karargahımız ama anlaşılamamış galiba. Bu müze bile kasabaya çevirmeliydi Alagöz’ü. Bıraktığım köye geldim 90 yıl sonra!
Anayola çıkıp, bir otobüsle Polatlı’ya gidiyoruz. Sessizleşiyor yolculuk. Sakarya Şehitleri Anıtı’nın merdivenlerinden, ağır adımlarla tırmanırken sessizlik te ağırlaşıyor. Nemleniyor gözleri. İlgisizliğe mi, şehitlerimize mi, soracak cesaretim yok.
Bir düğüm boğazımızda, Duatepe’ye geçiyoruz. Cebinden küçük bir dürbün çıkarıp, ovaya bakıyor anıtındaki gibi.
- Bu kadar yakınlardı işte. Makus talihimizin değişmesini, Duatepe’nin alınışı müjdeledi bize çocuk.
Tekrar geri alıyor gibiydi tepeyi. Öyle uzun süzdü araziyi, ovayı. “Atam, son bir yer kaldı. Güneşi orada batıralım” deyip, Eskişehir Yolu’nun öbür yanına düşen Kartaltepe’yi işaret ediyorum.
Önümüzde, batmaya hazırlanan koyu kızıl bir güneş, sırtımızda düşmana “Dur” diyen devasa Mehmetçik Anıtı. Çöktük manzaraya karşı. “Yordum mu sizi Atam?” diyorum.
-Yorulmak olmaz çocuk, dedelerinizin düştüğü toprağı ziyaret ederken yorulmak olmaz. Ziyaret ederken yorulacak torunlar için düşmedi dedeleriniz bu topraklara.
- Sizi getirdiğim güzergahın, uzun zamandır ‘Kurtuluş Yolu’ olarak gezilere açılması planlanıyor. Açılamadı gitti. Görün istedim.
- Dedelerinizin kanı toprakta, ana babalarınızın kanı sizde karıştı. Bir çelik gibi güçlü milletin karışımı, kaynaşması bu. Bugün de hem Ramazan hem Zafer Bayramı aynı güne denk geldi. Bayramlar çeliğe su vermekse çifte su vermiş olacağız bugün çeliğe. Bu güzergahı gezecek çocuklarımızsa üçüncü su olur. Bırak kırmayı, bu çeliği kim bükebilir çocuk?