27 Haziran 2017 Salı

MAMAK AŞTİ MAHKEMEDEN DÖNDÜ



27.06.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Bizim AŞTİ evden kaçmaya niyetliydi, Ankara 2. İdare Mahkemesi “Olmaz, otur oturduğun yerde” demiş. 1 ay olmuş, kararlar çıkalı. Ayrıntılı açıklamalar içeren 3 davanın kararları şöyle özetlenebilir:
Mahkeme, Büyükşehir Belediyesi’nin almış olduğu emsal arttırma, plan notları değişikliği, ihale yapılması için alınan Belediye Meclisi kararları ile ihale yapılması için alınan Meclis kararını ve Kamu İhale Kanunu’na aykırı bulunan unsurlar olduğu için yapılan ihaleyi iptal etmiş.

“Amaç ne?”
Azıcık açmaya çalışırsak:
Ankara Şehirlerarası Otobüs İşletmecileri ve Acenteleri Derneği’nin açtığı davalarda mahkeme, "Büyükşehir Belediyesi’nin 2023 Nazım İmar Planları’na göre, AŞTİ'nin yerinde kaldığı ve bunu destekleyecek cep terminalleri yapılmasının bu planda yer aldığını ancak Belediye’nin planı değiştirmeden ve AŞTİ'nin akıbetinin ne olacağı belirtilmeden yeni terminal yapılmasının amacı anlaşılmamaktadır" diyor.
Mamak'ta yapılmak istenen AŞTİ'nin yeri
“Emsal yeterli”
Söz konusu alana terminal yapılması için gerekli alt yapının, ulaşım yollarının, raylı sistemlerin olmayışı ve vatandaşların terminale ulaşmasının zorluğu belirtilirken Yeni Mamak Terminali arazisinin şimdiki AŞTİ'nin yaklaşık 5'te 1'i kadar olduğu, bu alana terminalin sığmayacağı, cep terminali olacaksa da alınan emsal arttırmaya ihtiyaç olmadığı, mevcut emsalin yeterli olduğu vurgulanıyor.

Belediye Meclisi’nin ‘Terminal alanı dahilinde hizmet verecek olan taşıtların akaryakıt, bakım, onarım vb. ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için gerekli alanlar yer alabilir’ şeklindeki kararını Büyükşehir Belediyesi söz konusu alanın cep terminali olacağı, AŞTİ'nin yerinde kalacağı biçiminde savununca, mahkeme, “Madem burası cep terminali, neden bunlara ihtiyaç var?” diyerek iptal ediyor.

Ne olacak şimdi?
Bu durumda ihalenin iptal edilmesi ile ihaleyi alan konsorsiyuma satılan arazinin yeniden belediyeye geçmesi gerekecek, Belediye Meclisi de yeniden kararlar alarak söz konusu arazinin emsalini yeniden 1.3'ten, 1'e düşürecek, plan notlarını iptal edecek, ihale edilen arazinin yeniden belediyeye devredilmesi için işlem başlatacak.

AŞTİ yerinde kalacak” diyor, “Yok, cep terminali olacak” diyor, bize AŞTİ’nin Mamak’a taşınacağı, yanında 5 cep terminali yapılacağı hatta ihaleye çıkıldığı açıklanıyor. Karışık!.. O cep terminallerine, dün de bugün de ihtiyaç zaten vardı da niye Mamak Terminali’nin bir koşulu haline getiriliyor mağdurlar olarak onu da anlamaya çalışıyoruz.

Kör nokta herkes için
AŞTİ’nin otobüsçüler açısından ‘kör nokta’ tabir edilen, dolayısıyla vatandaş açısından da ters olan bu bölgeye gitme arzusu, mahkeme kararlarıyla da iptal edilmiş oldu. Otobüs trafiğinin yoğun olduğu bölge, İstanbul-Eskişehir-İzmir yönleri çünkü. Ayrıca İstanbul bile çözdü bu sorunu; cep terminalleri, 2005 yılından beri acil ihtiyacı başkentin.

Karışık kafamızla özetleyebilmişizdir inşallah. Ne oluyorsa kafa çok karıştırılınca oluyor, AŞTİ bir muamma zihnimizde.

25 Haziran 2017 Pazar

BAYRAM OLUR BİRLİK OLUR



24.06.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Karabasan yılıydı. Patlamalar, suikastler, hendekler, gelmesine dayanamadığımız yaralı ve şehit haberleri, üzerine keskinleşen, ayrıştıran bol siyaset sosu... 2016, uyanamadığımız kabus, üzerimizden kalkmayan karabasan, hafızamızdan hemen silmek istediğimiz bir yıl olmuştu. Ramazan geçmiş, bayramı gelmişti.

Bunlar olmamış gibi tatil hazırlıları yapılması, 5 Haziran’da “..Değer verdiğimiz, bayramlarımızı paylaştığımız kadar güçlü olabiliriz.. İster dini ister milli.. Bayram, beraber olabilmek için tatil olur, tatile gitmek için değil..” demek zorunda bırakmıştı bizi. Bitmemiş meğer, 10 gün sonra 15 Temmuz Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi patladı.

Silahtan çok güvendikleri
Daimi umursamazlık ve gevşekliğimize güvendikleri anlaşılıyordu yandaşlarının darbe öncesi yorumlarından. Silahlı güçten çok bu zafiyete dayanıyordu cesaretleri. O gece paça boylarını aldı, boylarının ölçüsünü gösterdi memleket. Kısa kaldılar!..

Sadece o bayram değil ki dini, milli, her yıl bayramın özünü anımsatma ihtiyacı duyuyorduk uzun zamandır. Özünden kopmuş, bir sözcüğe indirgenmişti ‘bayram’ kavramı. Bayramın bir araya getiremediği bir milleti, başka nasıl birleştirir, neyin etrafından toplayabilirsiniz ki? Savaşın mı?

Bireysellik virüsü
Ayrıntısıyla çocukluğumuzun bayramlarını anlatmıştık, büyüklerimizin o coşkunun önünü açışını, yaşatışını hatırlatmıştık, yasak savmadığı tören ve etkinliklerle devletin o ruhhaline sahip çıkışını vurgulamıştık. İçten hissettiğimiz bayramlardı. Tabii ki o zaman bayram olsun, kalabalığın coşkusuna katılsın isterdi insan, güç alsın o enerjiden.

1990’larla beraber toplumsal dokuya yoğun olarak zerkedilen ‘bireysellik’ virüsü, 2000’lerde felç etti toplumu. ‘Bencillik’, bireysellik diye yutturulup, toplum içinde yalnızlaştırılmanın yolu açıldı. Yalnız, dayanışmasız insanın güvensizliğiydi umursamazlığın, gevşekliğin nedeni. Toplumlar en hızlı, küçük parçalarına ayrılarak çözülür. Tarih boyunca böyle olmuştur, siyaset tarihi de bu fitnenin binlerce örneğiyle doludur.

Önce devlet toparlansın
Bir millet tarihten, çok yakın 70 yıllık keskin ayrışmalarından ders almaz mı? Alır, almıştır da ancak mesele, devletin milletinden önce çözülme huyları göstermesidir. Geleneğine, göreneğine, kültürüne, bayramına, seyranına sahip çıkmazsa devlet, imam-cemaat atasözüne döner yaşam; birarada değil, herkesin tuttuğu yerinden yaşadığı bir yaşama.

Milli bayramında coşkuyu yaşatamaz, dini bayramı toplumun bir kesimine ithaf ederseniz, bazılarını kutlar bazılarında isteksiz olursanız herkesin olmaz o bayramlar. Herkesin olmayan bayramın, birliğe katkısı olmaz.

Cümleten kendimize gelsek
15 Temmuz darbe girişimi sonrası belki de 80-90 yıl sonra ilk kez bu kadar yanaşmıştık birbirimize. Çok sürmedi, bulduk ayrışmanın yeni yollarını, derinlik ölçüsü de giderek artıyor kopuşun. Cümleten bir kendimize gelsek, kendine gelse siyaset.

Bayramlar, bu kopuşların yapıştırıldığı günler oysa ki bayram gibi kutlanırsa. Kırılanın onarıldığı, sağlamın parlatıldığı günler. Töreni, tavırları, eylemleri, ince düşünülmüştür. Devletiyle milletiyle birliğin tutkalı o bayramlarını, geri getirmeli bu ülke. Birliğin olmadığı bayram gelmiş.. e gelmiş de neyime!..

Solmayan bayram coşkusu dilekleriyle büyüklerin Ramazan, küçüklerin Şeker Bayramı’nı, içtenlikle kutluyoruz.

20 Haziran 2017 Salı

NUR İÇİNDE YAT İLLER BANKASI



20.06.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Geçen yıl Kasım ayında etrafına paravanlar çekildi, şöyle bir 7 ay talan edilmesine fırsat verildi, hoyratça yağmanın ardından 17 Haziran’da sırtından kepçelendi ve 18 Haziran sabahı erken saatlerde yıkıldı. Belediye Başkanımız Melih Gökçek, sahurdan sonra Fatihası’nı okumaya gitmiş, sağlamken kıymeti bilinmeyen binanın yıkıntıları önünde fotoğraf çektirmiş. Allah rahmet eylesin, iyi bilirdik binayı!
Melih Gökçek, Twitter'dan İller Bankası yıkıntısı önündeki fotoğrafını paylaştı
Hafızada bir kayıp daha

Kasım 2015’di yıkım kararını öğrendiğimizde. Tam 1 yıl sonra 2016 Kasımı’nda yazdık ‘Kepçe İller Bankası’nı Yıkar’ diye. Şubat 2017’de ‘İller Bankası’nda Kepçe’den Önce Talan’ dedik. İtfaiye Meydanı’nda 4 yıl önce başlayan cami inşaatıyla beraber infaz kararı verilmiş, yaklaşık 2 yıl sonra öğrenebilmiştik ne olduğunu. Hiç yakıştıramadık...

Yakıştıramadık çünkü mimarlık okullarında ders olarak okutulan değerde bir yapının gecekondu gibi oldu-bittiyle yıkılması, ‘değer’ kavramını değersizleştiriyordu. Şehrin hafızasından Marmara Köşkü, Çubuk Barajı Göl Gazinosu, Su Süzgeci binası, Etibank binası, Çiftlik’teki Merkez Lokantası, Havagazı Fabrikası, Hacıbayram Camisi’nin dayandığı Bizans Surları gibi bir sayfa daha siliniyordu.

Neyi yıktık?
Acaba değersiz bulduğumuz için mi yoksa aksine, değerini bildiğimiz için mi sessizce yıkıyorduk bu yapıları? Öğrenemediğimiz gerekçenin merakı içinde, hafızayı korumakla yükümlü Ankara 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun icazetiyle yol verilen yıkıma şahit yazılıyorduk sadece.

Neyi yıkıyorduk, hatırlayalım:
Modern Türk mimarlığının en önemli kişiliklerinden Seyfi Arkan’ın eserini yıkıyorduk..
1937 yılında yapılan sadeliğin başyapıtlarından biriydi İller Bankası..
Çünkü Opera Binası, İtfaiye Meydanı için planlanmış, yanına Emlak Bankası ile bir park ve İller Bankası düşünülmüştür. Opera Binası’nı gölgelememesi için diğer yapılar sade olarak tasarlanmış, Opera şimdiki yerine yapılınca İller Bankası tüm sadeliğiyle o dağınık meydanın tek düzenli çizgisi, kişilikli yapısı kalmıştır..
Yerli, modern, özgündür... Dediğimiz gibi; okullarda okutulacak kadar.
Talan edilmeden önce ve sonraki halleri
Aynısından olmuyor
Bir şeyi daha yeni öğrendik; Koruma Kurulu, ‘aynısının başka yere yapılması’ şartıyla onay vermişmiş yıkıma. Melih Gökçek de “Aynısı caminin arkasına yapılacak” diye açıkladı. Mimari ve tarihi değer olarak örneğin, Kale’de 850 yaşındaki Alaeddin Camisi’ni yıksak ve hatta aynı yere aynısından yenisini yapsak, o artık tarihi olur mu? Ya da mimari değeri korunur mu? İşte Hacıbayram Camisi örneği, hiç tarih kokusu kaldı mı avlusunda?

Gitti artık... Değerlerini de yanına alarak, eksilterek gitti şehrin pek çok yapısı gibi. Bizimki son görevi yerine getirmek. Çok iyi, çok değerli bilirdik yıkılan diğer yapılar gibi. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın götürdükleriyle beraber İller Bankası.