28.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi
Eymir’in kapısına
geldik, 2 güvenlik görevlisi, 2 kameraman, bir de elinde mikrofonuyla bir
televizyon muhabiri var kapıda. (Kameraların biri, Melih beyin sevdiği bir Tv kanalından, diğerinde hiçbir logo yok. Kameraları, ODTÜ'nün sananlar olmuş da) Yanaşıyoruz, “Rektörün davetine geldik” deyince çıkarıyoruz, güvenlik
görevlisiyle beraber kameralarda kontrol ediyor bizim kimliği. Önce kimliği, sonra
bizi çekiyorlar. Yazı İşleri Müdürümüz Ömür Ünver’le beraberiz, “Ömürcüm, Eymir diye uyuşturucu tacirleri
toplantısına mı geldik, bizi niye çekiyor azimli meslektaşlarımız” diyorum.
“Yok ağabey, ODTÜ toplantısı vallahi”
diyor.
Polis gibi!..
Allah Allah!.. Polis
gibi hem kimliğe hem suratımıza dayadı kamerayı, bizi çekiyorlar. Hatadır,
acemiliktir olabilir ancak biz uzaklaşırken güvenlikçi arkadaşın ensesine, “Onların davetli olduğunu nereden
biliyorsunuz?” diye başlayıp, makineli gibi sorularla devam ediyor taciz. E
canım kardeşim, gazeteci olduğumuzu görüyorsun, neyimizi çektin o zaman?
Kurt düşüyor içe!
Orta Doğu Teknik
Üniversitesi(ODTÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar’ın davetlisi olarak
Eymir’deyiz. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in “Eymir’de ağaç katliamı yapılıyor” diye başlattığı tartışmaya kendi
açıklamasını yapacak. Melih bey gibi onu da dinleyeceğiz tabii. Dünyanın en iyi
üniversiteleri arasında 85’inci olan ODTÜ, cinnet geçirip, niye katliam yapıyordu acaba?
Niye katliam?
Melih beyin
televizyonlarda, gazetelerde, Büyükşehir Dergisi’nde yaptığı açıklamalara
bakılırsa sen, bilim adamlarından oluşan koca ODTÜ yönetimi, cümleten delir, al
baltayı eline, dal ormana. Hemen ertesi gün kuşlar ölmeye başlamış mı Eymir’de?
Tespiti de olay yerinde, bugüne kadar sadece adını duyduğumuz Kent Konseyi’nin
bizzat Başkanı yapıyor. Arkasında da pankartlı protestocular. Çatlıyoruz
meraktan, “Sinir gazı filan mı sıktılar
acaba ODTÜ yönetim odasına, niye katliamcılık?” diye.
Bu arada kurt
kemirmesi de başlıyor, kapıdaki kamera, muhabir işi dönüyor kafada.
Rektör Acar
açıklıyor:
- 2-3 yılda bir ODTÜ
Ağaçlandırma ve Çevre Düzenleme Müdürlüğünce tespit edilmekte, Ankara Orman
İşletme Müdürlüğü’ne yapılan yazılı başvuru neticesinde onların personeli
tarafından resmi olarak damgalanmakta ve ihale edilerek, bazı ağaçlar kesilmektedir.
- Yapılan işlem,
yüzde 100 mevzuata uygundur. Bu ormanı biz kurduk, niye katledelim? Yasada ağaç
katliamının ciddi müeyyidesi var, kamu kurumuyuz biz, nasıl yasayı çiğneriz? Suç
varsa gider ihbarda bulunursunuz.
- Restoran
genişletmesi nereden çıktı, tamamen uydurma. Üstelik göl çevresi orman çizgisi
dışında, bu işlemi yapmak zorunda olmadığımız halde bildirimde bulunuyoruz. Bu
işlem için tutanak yeterlidir, izin gerekmiyor.
- Kent sorunları
hakkında bize her zaman danışan Kent Konseyi, “Ne oluyor?” diye aramadı bile. Haber vermeden, adeta baskına gelmişler.
- Ayrıca böyle bir
geçmişimiz mi var bizim?
Rektörün açıklaması
sürüyor, kapıdaki kamera işi de demleniyor kafada. İçimizden: “Ya resmen fişleme yapıyor bu arkadaşlar!
Haberin konusu biz değiliz, kimliği niye çekiyorsun?”
Rektör Acar, “Farklı bir şey isteyen Mogan’a gitsin,
lokantası da kulübü de orada fazlasıyla var. Buraya ilişmesinler” diye
biraz da isyan ediyor.
Aynı saatlerde Valilik’te
Tam aynı saatlerde
Kent Konseyi, Ankara Valisi Mehmet Kılıçları ziyaret ediyor, Eymir’de ağaç
kesimini tespit ettiklerini belirtirken balık neslinin tükenmesinden, kuş
ölümlerinden duydukları endişeyi paylaşıyor. Yine aynı anda bu yanda, “Öldü diye gösterdikleri kuş, nereden
bulmuşlarsa Eymir’in kuşu bile değil” diye açıklıyor Rektör Acar.
İçimizden:“Kamera işi, gıllıgışlı iş, olmadı.
Çocuklar, emir kulu, onlara kızamazsın da. Gestapo gibi niye kimliğe
yumulsunlar?”
Bu arada Kent
Konseyi’ni, metro-otobüs ring seferleriyle Arap saçına dönen toplu ulaşım
sistemini, temizliği tartışılan suyunu, 4 yıldır altyapısı bitmeyen Kalesi’ni ve
geceleri zifiri karanlık sokaklarını, her yağmurda dere olan caddelerini, yürümeyen
merdivenleri ile çalışmayan asansörlerini protesto ederken de görmek isteriz. Hemen
kapsamlı bir protesto listesi hazırlayabiliriz, yeter ki etsinler.
Gazetecilik değil
O kameralar olmasa bu yazıya hiç gerek olmayacaktı belki. Haber yetecekti.
Zaman ve emek israfı. Ne koca başkentin ne bizim, olduğumuz yerde patinaj
yapmaya tahammülümüz yok çünkü. O kamera işi, tehlikeli iş. Gazetecilik değil,
fişlemecilik çünkü.