28 Kasım 2014 Cuma

EYMİR’DE FİŞLENDİK!



 28.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


Eymir’in kapısına geldik, 2 güvenlik görevlisi, 2 kameraman, bir de elinde mikrofonuyla bir televizyon muhabiri var kapıda. (Kameraların biri, Melih beyin sevdiği bir Tv kanalından, diğerinde hiçbir logo yok. Kameraları, ODTÜ'nün sananlar olmuş da) Yanaşıyoruz, “Rektörün davetine geldik” deyince çıkarıyoruz, güvenlik görevlisiyle beraber kameralarda kontrol ediyor bizim kimliği. Önce kimliği, sonra bizi çekiyorlar. Yazı İşleri Müdürümüz Ömür Ünver’le beraberiz, “Ömürcüm, Eymir diye uyuşturucu tacirleri toplantısına mı geldik, bizi niye çekiyor azimli meslektaşlarımız” diyorum. “Yok ağabey, ODTÜ toplantısı vallahi” diyor.



Polis gibi!..

Allah Allah!.. Polis gibi hem kimliğe hem suratımıza dayadı kamerayı, bizi çekiyorlar. Hatadır, acemiliktir olabilir ancak biz uzaklaşırken güvenlikçi arkadaşın ensesine, “Onların davetli olduğunu nereden biliyorsunuz?” diye başlayıp, makineli gibi sorularla devam ediyor taciz. E canım kardeşim, gazeteci olduğumuzu görüyorsun, neyimizi çektin o zaman?



Kurt düşüyor içe!



Orta Doğu Teknik Üniversitesi(ODTÜ) Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar’ın davetlisi olarak Eymir’deyiz. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in “Eymir’de ağaç katliamı yapılıyor” diye başlattığı tartışmaya kendi açıklamasını yapacak. Melih bey gibi onu da dinleyeceğiz tabii. Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında 85’inci olan ODTÜ, cinnet geçirip,  niye katliam yapıyordu acaba?



Niye katliam?

Melih beyin televizyonlarda, gazetelerde, Büyükşehir Dergisi’nde yaptığı açıklamalara bakılırsa sen, bilim adamlarından oluşan koca ODTÜ yönetimi, cümleten delir, al baltayı eline, dal ormana. Hemen ertesi gün kuşlar ölmeye başlamış mı Eymir’de? Tespiti de olay yerinde, bugüne kadar sadece adını duyduğumuz Kent Konseyi’nin bizzat Başkanı yapıyor. Arkasında da pankartlı protestocular. Çatlıyoruz meraktan, “Sinir gazı filan mı sıktılar acaba ODTÜ yönetim odasına, niye katliamcılık?” diye.



Bu arada kurt kemirmesi de başlıyor, kapıdaki kamera, muhabir işi dönüyor kafada.



Rektör Acar açıklıyor:

- 2-3 yılda bir ODTÜ Ağaçlandırma ve Çevre Düzenleme Müdürlüğünce tespit edilmekte, Ankara Orman İşletme Müdürlüğü’ne yapılan yazılı başvuru neticesinde onların personeli tarafından resmi olarak damgalanmakta ve ihale edilerek, bazı ağaçlar kesilmektedir.

- Yapılan işlem, yüzde 100 mevzuata uygundur. Bu ormanı biz kurduk, niye katledelim? Yasada ağaç katliamının ciddi müeyyidesi var, kamu kurumuyuz biz, nasıl yasayı çiğneriz? Suç varsa gider ihbarda bulunursunuz.

- Restoran genişletmesi nereden çıktı, tamamen uydurma. Üstelik göl çevresi orman çizgisi dışında, bu işlemi yapmak zorunda olmadığımız halde bildirimde bulunuyoruz. Bu işlem için tutanak yeterlidir, izin gerekmiyor.

- Kent sorunları hakkında bize her zaman danışan Kent Konseyi, “Ne oluyor?” diye aramadı bile. Haber vermeden, adeta baskına gelmişler.

- Ayrıca böyle bir geçmişimiz mi var bizim?


Rektörün açıklaması sürüyor, kapıdaki kamera işi de demleniyor kafada. İçimizden: “Ya resmen fişleme yapıyor bu arkadaşlar! Haberin konusu biz değiliz, kimliği niye çekiyorsun?



Rektör Acar, “Farklı bir şey isteyen Mogan’a gitsin, lokantası da kulübü de orada fazlasıyla var. Buraya ilişmesinler” diye biraz da isyan ediyor.



Aynı saatlerde Valilik’te

Tam aynı saatlerde Kent Konseyi, Ankara Valisi Mehmet Kılıçları ziyaret ediyor, Eymir’de ağaç kesimini tespit ettiklerini belirtirken balık neslinin tükenmesinden, kuş ölümlerinden duydukları endişeyi paylaşıyor. Yine aynı anda bu yanda, “Öldü diye gösterdikleri kuş, nereden bulmuşlarsa Eymir’in kuşu bile değil” diye açıklıyor Rektör Acar.



İçimizden:“Kamera işi, gıllıgışlı iş, olmadı. Çocuklar, emir kulu, onlara kızamazsın da. Gestapo gibi niye kimliğe yumulsunlar?



Bu arada Kent Konseyi’ni, metro-otobüs ring seferleriyle Arap saçına dönen toplu ulaşım sistemini, temizliği tartışılan suyunu, 4 yıldır altyapısı bitmeyen Kalesi’ni ve geceleri zifiri karanlık sokaklarını, her yağmurda dere olan caddelerini, yürümeyen merdivenleri ile çalışmayan asansörlerini protesto ederken de görmek isteriz. Hemen kapsamlı bir protesto listesi hazırlayabiliriz, yeter ki etsinler.



Gazetecilik değil
O kameralar olmasa bu yazıya hiç gerek olmayacaktı belki. Haber yetecekti. Zaman ve emek israfı. Ne koca başkentin ne bizim, olduğumuz yerde patinaj yapmaya tahammülümüz yok çünkü. O kamera işi, tehlikeli iş. Gazetecilik değil, fişlemecilik çünkü.

27 Kasım 2014 Perşembe

YERLİ ÜRETİMİN ENGELİ BİZİZ



25.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


Dilimizde, tüy bitti. Damlayan suyun taşı oyması gibi, yine yine yazmaktan gazetenin bu köşesi oyuldu. Ancak taştan katı tabiatlı zihinler, 3 yılı aşkındır adım atmamakta direniyor. Tabiri caizse yerli üretimi teşvik için konulan hedefleri, söylenen sözleri, yayınlanan genelgeleri ‘sallamıyor’lar. Kamu kurumları ve yerel yönetimler tınmıyor bile, yerli eşdeğeri olduğu halde, başka ülkelerden yüksek bütçelerle alımlar yapmaya devam ediyor.



Takılmayan genelgeler

Önceki Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan imzalı, biri 2008 diğer ikisi 2011 tarihli 3 tane genelge yayınlandı ama ihaleleri yabancı firmalara vermeye devam ediyor kamu kurumlarımız. 2008/20 Sayılı, 2011/13 Sayılı, 2011/6 sayılı Başbakanlık Genelgeleri bunlar. Hatta 2008’de yayınlanan genelgede, “Yerli teklif yüzde 15’e kadar pahalı bile olsa onu tercih edin” deniyordu kamu yöneticilerine. Bildiğini okumaya devam ettiler.



Hükümetin hedef ve uyarıları

Yeni Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, 6 Kasım’da, uzun bir masanın arkasında ilgili bakanlardan oluşan heyetiyle ekonomide dönüşüm programını açıkladı. “Araştırma-Geliştirme ve Yenilikçilik’e (inovasyon) dayanarak üretim teknolojisindeki değişime intibak ve öncülük etmeliyiz” diyordu. Tarımdaki tohumdan sanayiye, dışarıdan alımı azaltmaktı hedef. “Enerji, sağlık, havacılık ve uzay başta olmak üzere kümelenme çalışmalarını destekleyeceğiz” diyordu. Biz buna toplu taşıma araçları ve raylı ulaşım sistemlerini de ekliyoruz. Açıklanan 9 öncelikli plan, yerli üretimi bir devlet politikası haline getirme, bir bomba gibi üzerinde oturduğumuz işsizlikle mücadelenin programıydı.



Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, “Kısa vadeli  karlar için sanayici inşaat sektörüne yönelmemeli” diyor, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Üretim verimliliğini arttırmak, işsizliği düşürmek zorundayız” diyordu Başbakan’ın açıkladığı programdan sonra.



Nihayetinde tarımdan sanayiye ve enerjiye, yerli üretimi teşvik edici planlar ve açıklamalar sıklaşıyordu. Gidişatı kavrayamayanlar, sıklaşmasını anlayamayanlar çoğunluktaydı, bunların çoğu da kamu yöneticileriydi maalesef.



Ankara’da durum


Ankara’ya gelirsek...

Ülke çapında 82 firmanın kurduğu Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümelenmesi ARUS’un kuruluşuna Ankara çok emek verdi. Ancak metro ihalesini kazanan Çinli firma Ankara’ya üretim merkezi kurmakta ağırdan alırken bir başka Çinli firma Kazan’da yer bakmaya geldi tren üretmek için. ARUS içindeki biri Ankara diğeri Bursa merkezli 2 firma, zar zor Malatya, Kayseri ve İzmir’den ihale alabildi. Oysa yerli otomobil ya da uçak üretiminden daha çok raylı sistemlere hazırlıklıydı sanayicilerimiz. Üstelik onlardan daha uygun ve hazır pazarları olduğunu düşünüyorlardı. Gel gör ki seslerini duyuramadılar.



Temelli Malıköy’de, 5 organize sanayi bölgesi yol ve su bekliyor 13 yıldır. Sincan ASO 1 Organize Sanayi Bölgesi’yle arasındaki yolun, her şeyiyle ihalesi biteli aylar geçti ama Ankara Sanayi Odası Başkanı dahil, herkes neyi beklediğimizi bilmiyor. 30 milyon dolarlık yatırım yaptı bir ilaç fabrikası, hammaddesi olan su yok Malıköy’de. Kimsenin de getirmeye acelesi yok maşallah! Bunlar tamamlandığında 7 bin kişinin çalıştığı bölgede en az 55 bin kişiye ekmek kapısı açılacak.



Ağır topallıyor başkent

Üretime zarar verecek biçimde dengesiz elektrik kesintileri, su, yol, kavşaklar gibi altyapı sorunları, aynen devam ediyor yerli üretmeyi hedefleyen ülkenin başkentinde. Bir de buna 35 bin civarında nitelikli eleman ihtiyacını katın. Çünkü meslek okulları güncellenmiyor ve ihtiyaca yönelik donatılmıyor. Bu görüntüye bakılırsa programın Ankara ayağı, çok ağır topallıyor.


Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Bakanlarımız, Ankara ayağında görülüyor ki yerli üretimin önündeki en büyük engel biziz. Öncelikle de kamu kurumlarının bizzat kendisi. Onların tepesine çökmeden yaptığınız planlar ve açıkladığınız program, mundar olur. Dünyada oluşan koşullar açısından 100 yılda bir ele geçecek bu fırsatı, dar görüşlü yöneticiler yüzünden, ne yazık ki tamamen kendi tasarrufumuzla tepmiş oluruz.

26 Kasım 2014 Çarşamba

MERDİVEN NE DİYOR?




21.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


Hızlı hızlı yürürken birden yavaşlıyor her şey, hareketler ağırlaşıyor film sahnesi gibi. Rüyada hızla koşmak isteyip koşamamak gibi, aradaki mesafe bir türlü kapanmıyor, bütün merak o ana ve oraya yönleniyor. Sünüyor zaman.

Acaba?

Gördüğün an her şey eski hızına dönüyor, hızla merdivenlere seğirtiliyor. Bütün hepsi, bir saniye belki daha kısa bir süre içinde olup, bitiyor.



Yapraklar çürüyor

Vallahi kimin ne kadar umurunda olduğu da belli olmuş oluyor  bu arada. En son Ağustos başında hatırlatmıştık, üzerinden 3 ay daha geçti yaklaşık 5 ay olmak üzere. 4 yıldır yürümeyenleri yürütmeye çalışıyorduk, yürüyenler de durdu. Sonbahar yaprakları aralarına doldu, çürüyor bazılarının üzerinde. Yüzbinlerce insanın kullandığı Kızılay metrosu dahil, Ankara’nın yürüyen merdivenleri çalışmıyor. Birkaç numunelik bırakmışlar, gerisi hareketsiz, bazıları paslandı bile.



Keyfinizi kaçırmak gibi olacak ama sokağın en önemli gündemlerinden biri bu; uzun ve dik merdivenleri, nefes nefese tırmanmak zorunda kalmak. Her gün yukarıdaki film gibi sahneyi ve gerilimi yaşıyor Ankaralı. Koca başkentin yürüyen merdivenleri, metro asansörleri çalışmıyor.



Engelli vatandaşlara uzandı

Elin ayağın tutuyor, yürüsene kardeşim” dese umursamayanlar, “Senin de elin ayağın tutuyor, niye işini yapmıyorsun?” diyebiliriz biz de. Ancak durum, ağız dalaşına girmekten daha vahim bir hal almaya başladı. Yaşlılardan aştı, engelli vatandaşlara uzandı konu.



Ne zamandır öyledir fark etmedik ama birkaç gündür Kızılay’daki engelli asansörü dikkatimizi çekmeye başlamıştı. ‘Engelli Asansörü’ yazısı bile sönük gördüğümüzden beri. Batıkent’te iki kadın, yaşlı annelerini bindirmeye hazırlanırken asansörlerin çalışmadığını görünce ne yapacağını şaşırdı. Bu taraftaki yürüyen merdiven çalışmıyordu, öbürüne yürüdüler. O çalışıyormuş çok şükür. “Ya engelli biri olsa nasıl çıkacaktı” diye düşündük. Nasıl bir umursamazlıktı bu?

Yıllarca sürebilen nasıl bir umursamazlık...



Ne diyor merdiven?

Bir şeyler söylüyor bize merdiven. Örneğin diyor ki “Her şeyden önce sizi, milyonlarca da olsanız önemsemiyoruz” diyor. “O yüzden umursamıyoruz da.” “İstediğin kadar anlat, istediğimizi duyarız” diyor. “Rahatız, rahatsız eden yok Allaha şükür” diyor. Ayrıca “Yaşlı, engelli ayrımı yapmaksızın herkese eşit muamele var biz de!” de demeye getiriyor. Açık açık “İşimizi iyi yapmıyoruz, bu işleri yapmadan makamda kalabildik çünkü” diyor yürümeyen merdiven. Merdivenlerle beraber, idaresi de duruyor.


Tabii vatandaş durmuyor, merdivenleri tırmanırken gazetesini basıyor bir yandan, boşluğu dolduruyor; “Borcu varmış, ödenmediği için tamir edilmiyormuş.” Dünyada hiçbir kitle iletişim aracının hızına ulaşamayacağı fısıltı gazetesi, bu ve benzeri rivayetlerle çoktan baskıya girmiş oluyor!

18 Kasım 2014 Salı

“ANKARA TESİS FAKİRİ”




18.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


Ama Ankara, tesis fakiri. Ona da bir el atmak lazım” dedi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Lafın başı da var; “Spora sadece futbol olarak bakmamak lazım voleybol, basketbol ve diğer spor dallarında da güzel sonuçlar alıyoruz. Gençlerimizi, çocuklarımızı bu tür spor dallarına küçük yaşlardan itibaren yönlendirip, alt yapıdan yetiştirmek lazım. Bunun için de tesisler kurmak lazım. Nitekim birçok ilimizde bu tesisler var; stadyumlardan atletizm tesislerine kadar. Örneğin Konya'daki stadyum, çok güzel oldu. İstanbul'da da yeni yapılan birkaç stadyumumuz var. Ama Ankara, tesis fakiri. Ona da bir el atmak gerekir.



1 milyon öğrenci var

Aslında son 3-4 yıldır Ankara’nın ilçe belediyeleri spor tesisleri açısından önemli atılımlar yaptı. Tabii merkez ilçelerinden bahsediyoruz. Tesis sefiliydik, fakiri durumuna yükseldik biraz. Örneğin Mamak Belediyesi, “Bu ilçenin ciddi bir sporcu altyapısı var. Bu kabiliyetimizi değerlendirip, sporun ilçesi olarak anılmak istiyoruz” demişti. Bu sözün arkasında da durup, tesisler yaptı, tıkabasa doluyor şimdi. Ufaklı büyüklü her ilçe bir şeyler yapmaya çalışıyor ancak başkente çok daha fazlası lazım.



Ankara 1 milyon öğrencisi olan bir kent. Yani nüfusunun 5’te 1’ine denk geliyor. 2013 rakamlarına göre 81 ilin 74’ünün nüfusu 1 milyonu bulmuyor. Hatta 32 tanesinin nüfusu, 200 bini bile bulmuyor. 5 milyonluk Ankara’da bir de öğrenci olmayıp, sporla ilgilenen kent sakinlerini düşünürsek tesis fakirliğimize diyecek yok yani.



Amatörlerin durumu içler acısı

Öncelikle ‘asrın oyunu’ denen futbolda Ankara, sanıldığının aksine ülkenin en fakirlerinden biri. Amatör futbol kulüpleri, antrenman yapacak sahayı bırakın maç yapacak saha bulamıyor. Amatör küme maçları sabah 9’da başlayıp, gece yarılarına kadar sürüyor. Sincan ya da Pursaklar’dan sabah 9’daki maça gelmek için saat 4-5 gibi kalkması gerekiyor gençlerin. Çankaya gibi ülkenin en büyük ilçesinde, futbol tesisi yok. Tesis olmayınca bahsedecek olanak da kalmıyor iyiliğini kötülüğünü tartışacak.  Amatör takımlarda, gerçekten ülkenin en fakirlerindeniz.



Kaçıncı başbakanlar, bakanlar geçti, sözler verildi ama 5 milyonluk başkentin, dünya çapında bir stadyumu yok hala. 400-500 bin nüfuslu şehirlerin var, başkentin yok. “Oraya mı, buraya mı yapalım” diye hala lafı dolanıyor sadece.

Okul salonlarından yararlanamıyorlar

Basketbolda ve voleybolda da öyleyiz; ciddi altyapı sorularıyla mücadele ediyor gençler. Takımlar da yapılan değişiklikle artık okulların salonlarından yararlanamıyor. Çankaya’dan Batıkent’e olduğu gibi, kendi mahallesinden başka bir ilçeye antrenmana gidiyor sporcu öğrencilerimiz. Salon bulamıyorlar çünkü. Atletizmde ki o da bazı branşlar neredeyse yok, 19 Mayıs’taki Ali Naili Moran Tesisleri’nde, yetersizlikler içinde, ellerinden tutulmayan gençler çabalıyor. Ayrıca 19 Mayıs, artık talebe yanıt veremeyen, üstelik 21’inci Yüzyıl’a yakışmayan ilkellikler içinde debelenen bir spor tesisi artık. Kurulduğu 1936’dan beri yorulmuş, üstü başı dökülüyor.



Hint fakiri gibiyiz!

Çevre ilçelerin spor tesisi yapmaya zaten gücü yetmiyordu ama merkez ilçelerde bile sorun yaşanırken bir de Büyükşehir Yasası çıktı, ilçelerin yettiremediği bütçelerinin büyük kısmı  Büyükşehir Belediyesi’ne geçti. Öyleyken olmazken merkezden nasıl yürüyecek bakalım projeler, göreceğiz. Bakanlık, büyüteç bile değil, dürbünü alıp bir Ankara’ya baksa merkezinin Ankara’da olmasından utanır.


Sayın Cumhurbaşkanım, Ankara, sporda Hint fakiri gibi; döşeği var ama sokakta yatıyor maalesef!

KARANLIK VE SOĞUK BAŞKENT



14.11.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


Bu Ankara’nın derdi azmış gibi bir de doğalgazla elektrikle uğraşmaya başladı. Memleketin başkenti, doğalgaz, elektrik işlerini halledemiyor. Mağdur vatandaş dışında da pek kimsenin umurunda değil anlaşılan. Bitmiyor çünkü çığ gibi büyüyen şikayetler. Bizim gazete, o kurumların çağrı merkezi gibi oldu, işini çözemeyen bizi arıyor. Yazıyoruz, herhalde yazdığımız haberi kendimiz okuyoruz.



120 bin kişi en az

Şu anda yaklaşık 4 bin civarında konut ki bunların çoğu apartman, hatta kocaman siteler, doğalgaz bağlantısı bekliyormuş. Her evi 3 kişiden saysak en az 120 bin kişiden bahsediyoruz. Geçenlerde Mamak’ta bir apartman, “2 Yıldır Doğalgazımız Yok” diye afiş asmıştı. Milliyet Ankara Gazetesi, neredeyse 2 yıldır Mamak Kusunlar’daki TOKİ Evleri’nde donan vatandaşların haberini yapıyor. Ev sahiplerine gecekondusunu özleten bir kentsel dönüşüm örneğine dönüştü Kusunlar, hangi düğmeye basmak gerekiyor acaba faaliyete geçilmesi için?



Mamak’ta, apartmana afişi astıktan bir hafta sonra Başkentgaz ekipleri lütuf buyurmuş, doğalgaz hattını çekmişti. Pişkinliği de elden bırakmayıp, “Şimdi de özür ya da teşekkür afişi asın” demişlerdi vatandaşlara. Kusunlar’da çocuklar, hastalıktan okula gidemez olmuştu. TOKİ Evleri’nin sokakları da buz pisti, tüm mahalle artistik buz patenine merak salmıştı.



Meşgul mu ediyoruz acaba?

Elektriğe gelince...
Başkent Elektrik Dağıtım Şirketi’ne, ne kadar karanlık bir başkentte yaşadığımızı anlatamadık. Bir hatta sokak ya da cadde aydınlatmaları kesilmeye görsün, günlerce hatta aylarca sürebiliyor. Turizme açacağımız Ankara’nın turistik sokaklarına, gece gidin bir bakın. 4 yıl oldu, Kale ve çevresinde bir sokak yansa öbürü sönüyor. Zifiri karanlık sokakları, caddesi var hala.



Bunun gibi zengin, fakir mahallesi fark etmeksizin Ankara’nın pek çok sokağı, elektriğin keşfedildiğinden habersiz. Doğalgaz gibi yüzlerce, binlerce konut elektriğin bağlanmasını bekliyor. “Siz hattı çektirin, biz geliriz bağlarız” diyorlar.  Sanki asli görevi değil, başka bir işleri varmış da meşgul ediyormuşuz gibi kendilerini.



Faturada düşüş yok

Hele arıza hiç olmayagörsün. Arızanın olduğu apartman ya da site de şöyle bir yanıt alıyor; “Siz kazdırın, arızayı tespit ettirin, gelip ilgileniriz.” Kazdırdığını da kendi kapattıracak bu arada. Ankara’da, binlerce voltluk elektriğin geçtiği hatları düz elektrikçiler tespit edebiliyor, elektrik kaçağı olabilecek o bölgeyi düz işçi kazabiliyorsa elektrik bedellerinden o masrafları da düşelim o zaman. Özelleştiğinden beri bağlantı ve arıza masrafları vatandaşa yüklendi ama elektrik fiyatlarında hiçbir düşüş olmadı çok şükür.



Ayrıca bu iki kurum da çağrı merkezlerini kapatabilir; şikayetlere hiçbir faydası dokunmuyor çünkü. Ya sizi haftalarca, aylarca oyalıyor ya da zekanızla alay edercesine gerekçelerle top gibi birbirine atıyorlar.



Tahsilat tıkır tıkır!

Suyu da eklerseniz bir kentin en temel ihtiyaçları bu hizmetler. Yüzbinlerce insanı mağdur etmek, hizmetin işlemediğini gösterir. Tahsilatlar tıkır tıkır işliyor ama. Harcama ölçümleri, el değmeden, en modern yöntemlerle yapılıyor, cırttt diye pos makinesinden anında elimize tutuşturuluyor maşallah.


Başkent efendim burası, bir ülkenin başkenti. Devletin merkezinde ne rahatlıktır bu uygulamalar? Bu kurumlar duymuyor, devletin de mi kulağına su kaçmış, aylarca, yıllarca süren mağduriyetlere göz yumuyor, şikayetlere kulak asmıyor?