9 Şubat 2011 Çarşamba

ANKARA PATLADI


08.02.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Bazen iş çıkışına denk gelen saatte, metroyla Batıkent’ten Kızılay’a gidiyor olurum. Ostim, Batıkent’ten sonraki durak. Batıkent-Kızılay arası en ilgimi çeken yolcular, Ostim durağından binerler hep. İş bitiminde yıkanmış elleriyle yüzleriyle belli ederler kendilerini. Saçlar ıslatılıp, taranmıştır. Ostim durağından binenleri, metro kapısından girerken değerlendirmeye alırım. O gün işini iyi yapmış işçi, yüzünden seçilir; nur çöker yüzüne. Şen sohbetler yaparlar Ulus ya da Sıhhiye’ye kadar. Bu iki duraktan birinde iner Ostim yolcuları. Uzak bir semte aktarma yapılacak demektir.

Fesat işçi de kapıdan girerken belli olur. Yıkanmış yüzü, taranmış saçları, fesatlığını gizleyemez. Gözlerinden, tavırlarından çıkardıklarımla az sonra kulak misafiri olacağım sohbetleri doğrular tahminimi. Onlar, hep tatsız şeyler konuşurlar. İyisinin hakkını veririm ama fesatı da suçlayamam. Önüne konan yanlış sistemin içinden, yanlış kanaatlerle yanlışı devam ettirecek çıkarımlarda bulunurlar. Kendimi tutamayıp, sohbete katılasım gelir bazen. Ancak Ostim ve İvedik Organize Sanayi Bölgeleri’ndeki patlamalarla 20 cana mal olan ders, hiçbir sohbette izah edilemezdi ne yazıkki!

Yanıtlanamayan sorular
Açıklayamadığımız bir soru günlerimizi aldı: İki patlamada da enkaz altında kalanların sayısı, bir türlü netlik kazanamıyordu. Burası firma mı yol geçen hanı mı, enkaz altında kalanların sayısı nasıl bilinemez? Saati saatini tutmayan işçi mi çalışıyor buralarda? “Aşağıda kimse kalmadı” diye haber geliyor, yarım saat sonra 2 kişi daha varmış diyorlar. İkinci patlamada da durmadan sayı değişiyor; “12 kişi, yok 8’miş, yok yok 12’ymiş”diye. Valimiz, belediye başkanlarımız, organize sanayi bölgesi sorumluları ve oda başkanlarımız başta olmak üzere yetkililer açıklamalar yapıyorlar. Ancak birbirini tutmayan, biri diğerini yalanlayan ifadeler uçuşuyor demeçlerde. Patlayan firmaların yetkilileri hariç herkes konuşuyor. Tesadüfi ve münferit denebilecek patlamalar, dizi dizi soru işaretlerine boğuluyor. Yanıtlanamayan sorulara, kendimiz yanıtlar bulmaya çalışıyoruz.

Nasıl organize?
Devletin dizinin dibinde, Türkiye’nin en organize iki komşu sanayi bölgesinin, yıllardır bir denetim zaafıyla yaşadığını öğreniyoruz. Kimin denetlediği, kimin neyi denetlediği belli olmayan bir organizasyon. Enkaz altında kalan çalışanlarının sayısını bilemeyen firmalardan oluşuyor. Kazan da nasıl kazanırsan kazan sistemi, Ankara’da, patlıyor!

Aynı güne sığan bir başka tesadüf daha var; torba yasayla özlük haklarına yönelik değişiklikleri protesto eden çalışanların yüzü, biber gazıyla yanıyor. Kızılay’la Kurtuluş arası, savaş alanına dönüyor. Kaderin cilvesi; üç tatsızlığı, aynı güne sığdırıyor. Kimlikleri saptanamayacak hale gelen, cayır cayır yanan işçiler ve tesadüfler, Ankara’yı uyarıyor; “Ateşle oynamayın” diyor.

Sistem, sistemsizlik
Geçtiğimiz hafta sistem ya da sistemsizlik, yüzümüze patladı. Yanıtlanamayan çok basit soruların altında kaldı başkent. Her biri ayrı telden çalan yetkililerin açıklamaları, güvenimizi sarstı. Geçtiğimiz hafta, Ostim ve İvedik’le patladı Ankara!

Hiç yorum yok: