7 Ocak 2012 Cumartesi

KIZILAY FEZA VASITASINI GEZDİM


06.01.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Niyetini açık eden bir yazı başlığı oldu. “Hatayı bir kez yaparsınız ama vicdan defalarca tekrarlar; pişman edene kadar!” demiştim ama. Üzerine iniş yaptığı Eski Kızılay Binası’nı tarihten silen Kızılay Alışveriş Merkezi’ni, gezdim nihayet. 32 yıl önce, 1980’in bir bahar günü, 51 yaşındaki Eski Kızılay Binası’nı yıkıp, yerine yapılan. 1992 yılından beri sürekli paravanlar arkasında, bizi meraktan çatlatan köşe. 22 Aralık 2011’de açıldı, feza vasıtası merakımızı giderdik çok şükür.



Mayıs 2010’da, ‘Uzaydan İnen Kızılay Binası’ diye yazmıştım.  Başka yerde hazırlanıp, Kızılay’ın göbeğine sonradan oturtulmuş gibidir. O kadar çevresiyle ilgisiz gelir görüntüsü. 20 yıla yakın, hayalet gibi sessiz sedasız işgal etti o köşeyi. Kızılay’ın gürültüsünü kaldırmaz hayalet, olsa olsa iyi yalıtılmış, ses geçirmez bir uzay aracı olduğuna kanaat getirmiştim. Yakıtı bitmiş, tepeden Kızılay’a düşmüş!



Soğuk karşılama

Kapının önünde durdum, binaya, çevreye hem de uzun yıllar kapattığı alana baktım. Kış ayazında bir esinti bir esinti, kendimizi içeri zor attık. Bindik araca yani. Girişin dışarıdan farkı yoktu. Soğuk bir karşılaması vardı. Diğer köşeleri, böyle esmiyordu çünkü Kızılay’ın. Kendi rüzgarını üreten bu girişin, yazın çok müşterisi olur.



Büyük merakla giriş katından yukarı, kat kat dolaştık. Mimari bir aksaklık seziyor ama tarif edemiyordum. Yeni alışveriş merkezlerinden sonra haksız bir kıyaslama mı yapıyordum acaba? 20 yıl önce büyük alışveriş merkezi taktikleri, henüz bu kadar gelişmediğinden olabilir miydi? İşinin ehli bir mimarın, dolaşıp, bize anlatması lazım.



İnilemeyen çarşı

Kat kat, dön dolaş 8’inci kata kadar çıktık. Yüksekmiş. O kadar kat yorulduk, asansörle inelim bari dedik. O da merak ediyordu, annemi de götürmüştüm. Uzun beklemeden sonra 3 asansörden biri geldi. Karlı bir günde, iş çıkış saatinde, tıka basa dolu asansör biçimli belediye otobüsü geldi sandık. Kapı açıldı, bir asansör adam bize, biz onlara baktık, kapı kapandı, indiler. Diğerini bekledik. Aynı kalabalık, bakışma ve ayrılış. Her katta aynı bakışmaları yaşayarak şanslı azınlık bir kalabalıktı inenler. Kalmıştık 8. katta. Çaresiz merdivenlere yöneldik.



İşte dünyanın en karmaşık merdiven tasarımını, o zaman fark ettik. Çıkarken merakımız dikkatimizi perdelemiş, anlayamamışız. Merdivenler ve yürüyen merdivenlerden oluşan karmaşık ağı çözemiyor, kestirme bulamıyor, her katta matematik problemi gibi, iniş üzerine kafa patlatıyor, yine de gezdiğimiz çarşıyı, ikinci kez gezmekten kendimizi alamıyorduk. Yangın çıkışını mı kullansaydık? İşte bu, gerçekten yeni teknolojiydi. Dünyanın en ticari merdiven sistemini, Ankara halkına gururla sunuyorduk!



Sevinelim mi üzülelim mi?

Kapıyı gördüğümüzde birbirimizin önüne geçercesine telaşla çıkışa kenetlendik. Karşı kaldırıma ne zaman sıçradık, hatırlamıyorum o arayı. Sakinleyince bir de karşıdan baktık. Büyük alışveriş merkezlerinin, kentin merkezinden uzak yapılmasını isteyen küçük esnafı anımsadım. İçerideki mağazalar, çevre esnafı etkileyecek ürünleri, onları etkileyecek fiyatlarda satabiliyordu. Ankara’ya, uzaylılar bu kadar uzak olabilirdi ancak. Sanki SSK İşhanı’ndan sonra 12 Eylül, Kızılay’ın göbeğine dikmişti bayrağı artık.


2009 yılında Kızılay, 114 milyon 202 bin 479 dolar karşılığında 25 yıllığına kiraya verdi feza vasıtasını. Gözleri alan 479 dolar küsüratıyla! 1975’te, 2 saatte yıkım kararı alınan, 1980’de yıkılan Eski Kızılay Binası’nın, 29 yıl ahı tutmuş gibiydi. Geçti mi ahı bilmiyorum ama 32 yıl sonra Kızılay’ın ölü köşesi canlandığı için sevinelim mi üzülelim mi, onu da siz söyleyin Ankaralılar.

Hiç yorum yok: