29 Aralık 2014 Pazartesi

ANKARA TELGRAFHANESİ



  26.12.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi


11 Eylül 1919. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara’ya gelmesine yaklaşık 3 ay var. Ankara ahalisi değerlendirmesini yapmış, 3 kişi telgrafhane yolunda; Müftü Hoca Atıf, Defterdar Yahya Galip ve Hoca Hatip Ahmet Efendi. Padişahla görüşecekler. Cesarete bak!



Padişaha tarihi posta!

Padişahı istiyorlar ama Sadrazam Damat Ferit Paşa çıkıyor karşılarına. İlla padişahı istiyorlar. Bakın siz şu haddini bilmezlere ki Damat Ferit, “Millet, padişahla görüşemez!” diye paylıyor mors alfabesiyle kendilerini. Israr ediyorlar. Sanki çok normal bir şey halkın padişahı telgraf başına çağırması, belli ki olağanüstü bir durum var. Sadrazam takmıyor. Ankara Telgrafhanesi’nden hem çekilen hem koyulan en tarihi posta yollanıyor İstanbul’a; Öyleyse Ankaralılar da ne senin gibi Sadrazamı ne de senin Padişahını tanımıyor!

Solda Ankara Telgrafhanesi


Savaşın can damarı

Ok yaydan çıkıyor böylece. 27 Aralık 1919’da görüşmeye yaramayan telgrafın tozunu alacak Mustafa Kemal ve arkadaşları ayak basıyor Ankara’ya. Coşkulu bir kutlamayla karşılanıyorlar. O günü ‘Kızılca Gün’ ilan ediyor Ankaralılar; karanlığın aydınlığa döndüğü, umudun doğduğu gün. O gün, ülkenin de Kızılca Gün’ü oluyor.



Ankara Telgrafhanesi, hoş gelişle başlayan Kurtuluş Savaşı’nın  can damarına dönüşüyor, İstanbul ve Anadolu’yla bağ, bu binadan ve telgraftan kuruluyor. Nitekim 30 Ağustos 1922’de zaferin ilanı ve savaşın bitişi, yine bu binadan dünyaya duyuruluyor.



Direnişin simgesi

1886’da başlamış 1894 yılında bitmiş inşaatı. Zamanın Ankara Valisi Abidin Paşa yaptırıyor. Hemen Valiliğin yanında, binanın şimdiki otopark kısmındaki tarafındaymış. ‘Mış’lı konuşuyoruz çünkü 1925 yılından sonra Ankara Adalet ve Hukuk Mektebi olarak kullanıldıktan sonra 1930’larda yıkılıyor ve yerinden yol geçiriliyor.



Böyle tarihi, halkın tavrı ve ülkenin kaderi açısından simgesel bir binayı, dünyada başka hangi ülke yıkardı acaba?” diye soru biçiminde kızıyor insan. İki katlı, albenisiz küçük bir konak görünümündeki telgrafhane, alelacele yıkılıyor adeta. Akıl alacak şey değil; o gün için Meclis’ten bile önemli bir yapıyı, bugüne devredilmesi gereken direnişin simgesini, odun ve moloz yığınına çevirmişiz. Mors alfabesiyle “tık tık tık”, saygılarımızı sunuyoruz!



Geri getirilmeli

4 yıl önce fotoğraflardan Telgrafhane’nin kabaca bir planının çıkarıldığını, yeniden inşa edilmesinin gündemde olduğunu duymuştuk. Bu süre içinde Ankara’nın başkent oluşunun yıldönümü 13 Ekim’lerde, 27 Aralık Kızılca Günü’nde, hep anımsatmaya çalıştık. Hiçbir girişimde bulunulmadı henüz. En azından bize ulaşan bir haber yok. “Bir posta da bize koymasınlar” diye titreyip, vaz mı geçildi acaba?


Ankara Telgrafhanesi, yerine ve bu milletin hafızasına mutlaka geri dönmelidir. Bilgi olarak, söz olarak yerini koruyor ama simge olarak da varolmalıdır. Geçtik işin felsefesinden, bir milletin vefa borcu olarak geri getirilmelidir. O bir bina değildir artık. Değildir ve çok önemlidir efendim.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Telgrafhane Kadar Ona izafi Yüceliği Veren İnasanları da Hatırlayanlar Varmı ? Taşpınarlı Atıf Hoca Tekalüf-Ü Milliye Kanunu Çıkmadan Mahalle Mahalle Köy Köy gezip Milli orduya Para ve Eşya Toplayan Hatip Ahmet Efendinin Hacettepeli olduğunu Ankara'nın Bağlarını adı gibi bilen gezen Fakir Fukara babasını kimse arayıp sormaz.Anmaz Bile.araştırmazda Onunla Birlikte Negezenin Ahmet Efeyi hiç tanımaz Ankaralı sanki Hafızası silinmiştir.Halkın anlattığınada inanmaz Belgesi Varmı der Geçmişteki Seymenlerinide Hiç Bilmez tanımazda Şimdiki nesil.Ve STK lar.Yapılara Ruh verenlerin İnsanlar Olduğu Unutulmamalı.sevgili Ankara Sevdalısı sayın ALİ İNANDIM. selam ve dua ile.

Helin dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ali inandim dedi ki...

Sağdaki bina, Ankara Valiliği.. Ulus İşbankası yönüne bakan duvarı.. Oradan yerini kestirebilirsiniz..