12 Nisan 2017 Çarşamba

ANGARA’NIN SESİNE BURUK VEDA



11.04.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Cumartesi günü kaybettik, Pazar yolcu ettik. 81 yıldır Hamamönü sokaklarını arşınlayan, mahallenin ‘babası’,’amcası’ydı. Mahalleli hürmette hiç kusur etmiyor, 2 metre geçmek bilmiyordu selamlaşmaktan. Selamlaşması da sohbeti de ağır ama içtendi. Bağlamasına aşık, tezenesinden Angara türküleri daha güzel çıkıyordu. Ankaralı onu biliyor o Ankaralı’yı, ciddi etkinlikleri, ferfeneleri kaçırmamaya çalışıyor, tüm mütevazılığıyla araya karışıyordu; son anına kadar bağlamasına toz tutturmadı yani.
Sarıkadın Sokak 49 Numara'nın önündeyiz

Doğduğu ev tarih
24 Nisan 2013 tarihli Milliyet Ankara Gazetesi’nde yayınlanan söyleşimiz için mahallesi Hamamönü’nü adım adım gezmiştik. Tek tek 60-70 yıl önceki komşuları, esnafı saymıştı hiç tereddütsüz. İmaret Mahallesi, Duatepe Mahallesi, Erzurum Mahallesi, Sümer Mahallesi diye adı değişen bu mahallenin, Sarıkadın Sokak 49 numarasında doğmuştu 28 Şubat 1936’da. Kurtuluş Altgeçidi’ne doğru inerken solda, köfteci şimdi o ev.

Öndeki çocuk Rıfat Balaban, arkasında dayısı Sarı Veli
1950’lerin Ankara’daki en namlı 3 kabadayısı Karagöz Kemal, Kabadayı Mehmet, Sarı Veli’den Veli olanı dayısıydı. O ev, kabadayıların yanı sıra, Genç Osman (Osman Gençtürk), Yağcıoğlu Fehmi Efe gibi kişiliğiyle de sanatıyla da efsane Ankaralılar’ın, 3 gün aralıksız bağlama çalıp söylediği evdi. “Ne haddimize yanlarına girmek, kapı aralığından dinlerdik” diyordu Rıfat Balaban. Orada tozu yutuyor, Türkiye’nin en eski sivil toplum örgütü Ankara Kulübü’nde, Mustafa Koç, Cevat Bayyiğit, Sadık Ergunefe gibi ustalardan feyz alıyordu.

Radyodan sonra sanatçı saydım
Ne 9 yaşında çıraklığa başladığı babasının elektrikçi dükkanı ne taksicilik ne de büfecilik bağlamaya duyduğu aşkı dizginleyemedi. Onun bunun sazını tımbırdatmakla olmuyordu, 19 yaşında ilk bağlamasını aldı. “1952-53 yılları… O zaman saz bulmak çok zor. Kastamonulu Kazım ustaya sipariş verir, 1 yıl sonra alırdınız. Hala onun sazını çalanlar vardır” demişti.

Bundan sonra Emin Aldemir, Osman Özdenkçi, Adnan Şeker gibi saz hocalarıyla ilişkiyi geliştirdi, ortaokul, lise kitaplarından notayı öğrendi. 1959-1962 arası Ankara Radyosu Yurttan Sesler Korosu’yla çalmaya başladı. Bir yandan Hamamönü’nün en meşhurları Cihan ve Şark Sazevleri yanına, Balaban Sazevi’ni kurdu. 1966’daki genel imtihandan sonra stajyer oldu, 1969’da, kadrolu sanatçı olarak radyoda göreve başladı. 1970'den itibaren de çalıp söyleyen solo sanatçı unvanını aldı. “Radyodan sonra kendimi sanatçı saydım” demişti...
"Alim de gitti pazara.. Uğratırlar nazara türküsünü söylüyoruz.. 
Bir tören hakkıydı
O Ankara Radyosu, o TRT, bir anlamda 60 yıla yakın kapısını aşındıran sanatçısına, hem de en sevilen Ankaralısı’na, radyoda tören yapma inceliğini göstermedi. Cenazesine, çok az sanatçı katıldı. Sadık üyesi olduğu Ankara Kulübü ve iyi günde kötü günde Ankara’nın yanında olan Ankaralılar, hepsi tanıdık, vefakar yüzlerdi katılanlar. Kalabalıktı ama Rıfat babanın, amcanın, ustanın hakkı olmayan bir kalabalık. Ustalığı kadar ‘medyatik’ olmayışıyla bir Ankara klasiği birleşmişti; değerinin değerini bilmemek.

Dillerden düşmeyen beste ve derlemeleri, kayıtlardaki sesiyle kıymetini hep hatırlatacak ya, işte bize yakışmadı bu buruk veda. 8 Nisan 2017’de vefat eden ustayı, Karşıyaka’da 3’üncü kapıya yakın bir parselde, babası Arif Balaban’ın koynuna defnettik. Allah’tan rahmet diliyoruz, nur içinde yatsın ‘Rıfat amca’, hepimizin başı sağolsun.

Hiç yorum yok: