20 Nisan 2017 Perşembe

“İŞİMİZE BAKALIM”



18.04.2017 Milliyet - Ankara Gazetesi

Ağızdan ‘seçim’ sözcüğü çıktığında bu cümleyi kuracağı günü iple çekmeye başlar, üretici, tüccar, esnaf. Seçim demek, kimin gelip ne yapacağını bilmediğimiz belirsizlik süreci, bürokrasinin işleri durdurması, ellerin cüzdana az gitmesi, tahsilatların zorlaşması hatta durması demek bizim memlekette. Siyasi çekişmeler kadar büyük kaybı, seçim sürecinde yaşar iş camiası. O yüzden ilk günden, “İşimize bakalım” demek için can atar seçimler bitene kadar. Dördüncü baharı geride bıraktık seçim havasından çıkamadan.

Bütün ayaklar frene
Yüksek Seçim Kurulu’nun sonuçları kesinleştirmesine kimsenin tahammülü yoktur. Hemen, dün de halkoylamasından sonra olduğu gibi, “Artık işimize bakalım” demeçleri gelmeye başlar. Seçimler, ekonominin gidişatını ve devletin işleyişini durduracak bir süreç olmadığı için makine çalışmaya devam eder gelişmiş ülkelerde, gelişme durmaz. Bizde ise her seçimde bütün ayaklar frene çullanır, bu arada birçok kazanım kaybedilir, çoğu zaman başa dönülür yeniden başlamak üzere.

Hep söylüyoruz; “Dünyadaki değişim döngüsüyle Türkiye’nin değişim talebi üst üste geldi, çifte doğum sancısını bir arada yaşıyoruz” diye. Aslında Kurtuluş Savaşı yıllarının dünya ve Türkiye koşulları yeniden oluştu neredeyse ve herkes kendi çıkarını kendi koruyacak. Her ülkenin altından kalkabileceği normal bir dönem değil bu, baş edemeyenler küçük parçalara bölünüp siliniyor haritadan.

“Sen bu merdiveni çıkma”
Kurulu düzenin rehaveti içindeki Avrupa Birliği, NATO, Birleşmiş Milletler gibi ittifaklar, temel ilkelerinden uzaklaştı, dönüşüme uyum sağlayamıyor, bir anlamda çöküyorlar. ‘Şehir ya da şirket ülke’ kavramları sıkça ortalıkta dolaşmaya başladı, teknoloji kasırgasının biçimlendireceği, enerjinin baş hammadde olduğu yeni bir dünya yapılanması kapıda. Öte yandan ekonomik olduğu gibi siyasi eksenin merkezi, bir enerji kavşağına dönüşecek bölgemize kayıyor.

Yani boşuna terör sınırımıza taşınmıyor, toprağımıza tecavüzlerde bulunulmuyor, bombalar patlatılıp, darbe girişimleri ve belaltı ekonomik müdahaleler yapılmıyor. İletişim çağında saklanamayan yalanlara bulanmış buyruklar, silahlı silahsız müdahalelerle en kaba haliyle tebliğ edilmeye boşuna çalışılmıyor. 100 yıl önce olduğu gibi,”Sen bu merdiveni çıkma, aşağıda kal” diyorlar.

Ancak bir kez daha değişim talep eden dinamik toplumun dip baskısıyla çakıştı müdahaleleri. Önünde durulamıyor. Üstelik Kurtuluş Savaşı koşullarından çok başka, 100 yıldır gasp edilen ve çiğnenen haklarını da talep eden bir Türkiye var artık.

İşle seçimi yürütemiyoruz
İçeride ise varlığını seçim frenine borçlu koca bir siyaset ve bürokrasi prangası ayağında. Her seçim, iş camiası için bir kazık fren. Duruyor her şey. Seçimlerin ertesi sabahı, laf olsun diye “Artık işimize bakalım” demiyorlar. İkisini bir arada yürütemeyen bir devlet ve bürokrasi işleyişi hakim. Her seçim, önünden arkasından 1 yılı aşkın zamana maloluyor, işten kaybettirdiğinin hesabını yapamazsınız.

Yeni dünyanın ülkeleri, kimseye yaslanmadan, güvenmeden kendi bileğinin hakkıyla alacak masadaki yerini. Şu yukarıda çizdiğimiz Türkiye, 4 yılını seçimlere kilitleyerek bekleyecek zamanı ve sabrı olan bir ülkeye benziyor mu? Bakan değişse “Başa dönüyoruz” diye yerinden hoplayan iş camiası, 4 yıldır dudaklarını ısırıyor. Halkoylamamız da bitti çok şükür, bürokratların rahatını bozalım da hakikaten işimize bakalım artık!

Hiç yorum yok: