15 Kasım 2018 Perşembe

Ankara Nasıl Şehirleşiyor (5)


Yayın tarihi:15.02.2017  

Milliyet - Ankara Gazetesi




“HALKI, ŞEHİRDEN ÜRKER HALE GETİRİYORUZ”

Bağ ve bostan kuşaklarını tamamen kaybetmiş bir şehir Ankara. Peyzaj Mimarı Prof. Dr. Yalçın Memlük, şehrin kıyaslanamayacak yeşil kaybını ve bu kaybın sonuçlarını değerlendirdi.




2 bin 700 yıl önce bile bir tarım zengini, bağlar, bostanlar şehri bozkır dediğimiz Ankara. Cumhuriyet’le beraber kurulmak istenen yeşil şehir, rant canavarının pençelerinden kurtulamıyor. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü emekli öğretim görevlisi Prof. Dr. Yalçın Memlük hocamız, dünden bugüne kent peyzajının dönüşümü derken sanki gerileyişini anlattı. Kişi başı yeşil alan, bakın kaç metrekarelere düşmüş içinde yaşadığımız başkentte.

Ali İnandım- Yalçın hocam, Cumhuriyet öncesi nasıl bir yeşil dokusu var Ankara’nın?
Yalçın Memlük- Cumhuriyet öncesi Ankara’nın doğasıyla ilgili bilgi az ama yaklaşık 2 bin 700 yıl öncesinden Frigler döneminden bu yana bildiğimiz zenginliği sağlayan bir tarım kuşağı Ankara. Tarım ürünlerini işleyen, sanayiye dayalı tarım merkezi. Üzüm bağlarıyla kaplı. Frig Kralı Midas’ın mezarında anfora var. Anforayla ya şarap ya da üzümün yan ürünleri taşınıyor. 
Kavaklıdere üzüm bağları
Bağlar kuşağı var; Çubuk, Ayaş, Beypazarı, Polatlı’ya kadar uzun bir dış kuşak. Esat, Ayrancı, Kavaklıdere, Çankaya, Keçiören, Etlik, iç bağ kuşağıdır. Ankara, şarapları dünyaca ünlü Fransa’daki Provence, İtalya’daki Toscana gibi bağlar kuşağı olan bir şehirdir. Toprak, su, havanın en uygun olduğu yer burası ki büyük yerleşim tarih boyunca buraya kurulmuştur. Hatip Çayı, İncesu, Çubuk Çayı arasındadır, bunlar birleşir, Ankara Çayı’nı oluşturur. Bostanlar kuşağı var bir de Ankara’nın. Mesela Kayaş’tan Hatip Çayı boyunca Bentderesi’ne kadar ve şimdi Yeni Sanayi’nin yerindeki Kazıkiçi Bostanları ile Macunköy tarafları bu kuşağın içindedir. İki bağ kuşağı arası bostanlıktır, bu bir yaşam biçimidir. Osmanlı’nın meydanları bostanlardır çünkü geniş alanlardır ve bostancı malını orada satar, insanlar oraya gelir, orada sohbetler edilir, pazarlıklar yapılır. Şimdi Paris’te başladı örneğin; park içine bostan yapıyorlar. Gerçeğini bozup, bu tür yöntemlere yöneliyoruz.


- Şehir içinde park, bahçe var mı insanların zaman geçirdiği?
- Kentsel yeşil yok, kent yok çünkü. Osmanlı’da batılılaşma hareketleri yüzeysel alınır genelde. Dışarıda görür, aynısını kopyalamaya çalışır, bir plana dayanmaz. Ankara’da kent içinde yeşil alan ya da park, ilk Millet Bahçesi’yle görülüyor. Şimdiki 100.Yıl Çarşısı’nın olduğu yerden Ankara Palas’a kadar olan alan Millet Bahçesi. Cumhuriyet’e kadar olan zamanda tek kentsel yeşil alan, tek sosyal alan burası. İçine tiyatro binası da yapılmıştır ki sonra bir bahaneyle yakılmıştır.
Millet Bahçesi


Daha sonra 1932’de uygulanan Hermann Jansen’in Atatürk’e önerdiği plan, yeşil ağırlıklıdır. O planın uygulanmasıyla kişi başına düşen yeşil alan 28 metrekare olmuştur. Türkiye’de hiçbir yerde hiçbir zaman böyle bir seviyeye ulaşılamamıştır. Maalesef eksilerek geldi bugüne.

“Medeniyet savaşını düşünmüştür”

- İlk adımı nerede atılmış kentsel yeşilin?

- Yıl 1924... Atatürk Orman Çiftliği’nin (AOÇ) kuruluşuna karar veriliyor.Atatürk Orman Çiftliği’nin olduğu yer incelenince “Bu öyle bir teşebbüstür ki elverişsiz toprak ve iklim koşulları altında burada ya sabır tükenir yahut ta para” deniyor raporda (Tarım Bakanlığı uzmanlarından Schmit’in raporu). 1925 yılında Çubuk Barajı’nın temelleri atılmıştı. Baraj, suyu kontrol eder. Kontrol edersen suyu yararlı kullanmak mümkün olur. Atatürk Orman Çiftliği arazisi, Çubuk Çayı’nın selleriyle bataklık olmuş bir arazidir. Ankara’nın alüvyon arazisini oluşturur. Bu arazinin seçimiyle Ankara’nın en önemli tarım arazisi tespit edilmiştir. Barajın da yapıldığı yer, gelişigüzel seçilmemiştir yani. Aslında Polatlı’ya kadar kademeli bir çiftlikler dizisiyle bu kuşağı uzatmayı planlamıştı Atatürk. Sakarya Savaşı’na giderken savaşı değil sonrasını, medeniyet savaşını düşünmüştür. Bu açıdan düşünmek lazım; en zor yıllarda ilk gerçekleştirdiği projedir Atatürk Orman Çiftliği. Sadece tarımı göstermek için değil, asıl toplumu sosyalleştirme amacıyla yapılmıştır. Bir çiftlikte bira parkı, yüzme havuzu, piknik alanları olmaz. Avustralya’da ünlü bir bira markası Atatürk Orman Çiftliği’nden arpa talep edip, talep gittikçe artınca Polatlı’ya doğru arazi kiralar Çiftlik. Bundan sonra kendi de bira üretimine başlıyor. Tren seferleri konuyor Çiftliğe, havuzlarda yüzme, tramplen yarışları yapılıyor. Üstelik o havuzlar çay üzerine kurulan regülatörün fazla suyuyla doldurulur ve oradan da bahçeleri sulamaya kullanılır.

“Hipodrom ölmüş bir alan şimdi”

Yanında, bir gecede yıktığımız Hipodrom vardır. Daha iyi ne yapıldı yerine? Zeytinyağı, baklava satılıyor yok bilmem ne günleri, festivali diye. Ankara’nın yüzde 75-80’i boş alandır. Yüzde 20-25’i yapılaşmıştır. Hipodrom niye kalktı, kalktı da ne işe yaradı? Paris Hipodromu’nu yapan mimar yapmıştır Ankara Hipodromu’nu. Avrupa’nın Paris’ten sonra ikinci büyük hipodromudur. Hipodrom olarak kullanılıyor olsa da sosyal bir ortamdı orası. 10. Yıl Nutku, burada okundu. Amacından sapmış, ölmüş bir alan şimdi. Oysa Paris Hipodromu, bütün ihtişamıyla duruyor hala. Yerine bir şey de yapsanız o yeşil kuşağı bölecek, öldürmüş olacaksınız.
“Ankara Çayı gerdanlık, bu alanlar özel taşlarıdır”

- Bu kuşak, planlı bir yeşil kuşak öyle mi?
- Tabii ki... Jansen’in planında onun yanı 19 Mayıs Spor Kompleksi. Berlin Olimpiyat Kompleksi’nden daha çeşitlidir mesela. Çünkü 1942 olimpiyatları düşünülmüştür ve yapılmadan önce olimpiyat komitesi çağrılıyor projeyle ilgili görüşlerini almak için. Bir top sahası değildir orası ve hala işler vaziyette 100 yıllık bir kompleks, dünyada bulamazsınız. Devam edersek Gençlik Parkı...
Bir zamanlar Gençlik Parkı
 Şehir parkıdır ve en önemli sosyalleşme alanlarından olmuştur. Bataklıkken insanların 1 hafta önce gitmeye hazırlık yaptığı sosyal bir alana dönüştürülmüştür. Gölde gezinmek için kayıklarda kuyruk olurdu. En ünlü sanatçılar Göl Gazinosu’na gelir, parası olmayan gündüz matinesine, olan gece yemekli matineye giderdi. Çay bahçeleri, çocuk oyunları, mini tren, hepsi beraber çeşitli sosyalleşme olanakları sağlıyordu. Girişi paralı olan tek parktı ama akın akın giderdi millet. Bakımsız hale getiriyor, sonra da kurtardık diye çıkıyoruz işin içinden. Sadece park, ağaç değilmiş demek bu alanlar, o yüzden şimdi bedava olduğu halde eski hareketi yok Gençlik Parkı’nın. Yani AOÇ, Hipodrom, 19 Mayıs Kompleksi ve Gençlik Parkı yeşil kuşağı, bağlar kuşağı arasına yapılan yeni bir kuşaktı. Nerede bunlar? Hepsi Ankara Çayı kenarındadır. Ankara Çayı gerdanlıktır, bu unsurlar da gerdanlığın özel taşlarıdır. Ama biz ne yaptık? Aynı tarihte kurulan Viyana Ormanları korunarak geliştirilmiş, bugün dünya biyosfer rezervi ilan edilmiştir.
- Ne demek biyosfer rezervi?
- Yeryüzünde korunması gerekli yeşil alan demek. Yapı sokamazsınız demek. Ciddi bir plan sonucudur. Çiftlik bölgesinde, toprağın belli bir derinliğinde, bor katmanı var. Bitkiler, ağaçlar o derinliğe gelince kurumaya başlayınca bitki örtüsü değiştirilmiştir. O dönemde 1 milyon fidan dikilmiştir. 50 yıl sonra ODTÜ Ormanı’na anca 1 milyon fidan dikebildik biz. Ankara Kenti Ağaçlandırma Planı’nda (AKAP) görev almıştım, ‘4 yılda 4 Milyon Ağaç’ hedefimiz vardı. 4 yılda ancak bir buçuk milyon olabildi çünkü en büyük eksiğimiz inanan insanlardı; gönülden sahip çıkılmayınca 4 milyona ulaşamadık.
Botanik Bahçesi, Seymenler Parkı


“Bahçeyle parkı ayıramıyoruz daha”


- Başkentin yeşil omurgası neresidir?
- Ankara’nın yeşil omurgası Botanik Parkı, Seymenler Parkı, Kuğulu Park, elçiliklerin bahçeleri, Meclis Parkı, Güvenpark, Kızılay Parkı, Zafer Parkları, Kurtuluş Parkı ve Ziraat Fakültesi’dir. Bu fakülte, yanından ardından kırpıldığı halde şehrin gerçekten de ciğerleridir aslında. Oraya dokunulmamalı. AOÇ-Gençlik Parkı hattındaki omurgayı kesen diğer omurga bu hattır. Bunun dışındakiler sadece yeşilliktir. Yeşil, bir sistemdir; bu devamlılığın kesilmemesi, yok edilmemesi gerekir. Bu omurgaları geliştirip, büyütmek gerekir çünkü şehir de büyüyor ve gelişiyor. Şu an bu omurgalar dışındaki yeşil alanlar omurgaya hizmet etmiyor. Kopuk yeşiller halinde, park yapmakla bitmiyor iş. Biz, öncelikle bahçeyle parkı birbirinden ayırmayı öğrenemedik. Bahçe; özel kullanım alanıdır. Saray bahçesi, hayvanat bahçesi, botanik bahçesi gibi... Park, sosyal alandır; herkes gelir, herkese açıktır, herkes eşittir orada. Park sosyal bir oluşumdur, bahçe özel amaçlı kullanıma yöneliktir. ‘Botanik Parkı’ derken yanlış söylüyoruz, ‘botanik bahçesi’ dememiz lazım. Botanik bahçelerinde enstitüsü, herbaryum (bitki örnekleri saklama yeri) olur. Kaderine terk edilen Çubuk Barajı’nın yeri, en iyi botanik bahçelerinden biri olabilirdi mesela.

“Kutri yeşillik kalmadı”

- Bu doku ne zaman bozulmaya başladı?
- 1970-80 yıllardan itibaren bu yeşil kuşak bozulmaya başlamıştır. İçinde iki fotoroman çekilen Zafer Parkı (Zafer Çarşısı’nın yerindeki), Kızılay Parkı yok edildi. Kuğulu Park’ın bir kısmı elçiliğe verildi, arasından yol geçti. Esenpark’ın yerine belediye binası yapıldı, orası bir kaynaşma alanıydı. Altınpark’ın yerinde golf sahası vardı; elçiliklerin olduğu bir şehirde buna da ihtiyaç vardır, yer yokmuş gibi Altınpark yapıldı yerine. İlk sivil heykel, Abdi İpekçi Parkı’yla 1978’de gelmiştir Ankara’ya ve orası doğru bir parktır. Ankara, Anıttepe, Maltepe, Esentepe, Hacettepe, Topraklık Tepesi, Hıdırlıktepe, Kocatepe çevresine kuruludur. Yüksek Ziraat Enstitüsü botanikçisi Kurt Krause, ‘Ankara’nın Florası’ kitabında, “Ankara’da şehir kuracaksanız bu tepeler mutlaka ağaçlandırılmalıdır” der. Cumhuriyet, bütün bu bilimsel önerilere uymuştu ve yeşillendirmişti bu tepeleri. Jansen Planı’nda ‘kutri yeşillik’ kavramı vardır; 50-100 metrelik yeşil bandın içinde şehri boydan boya kat edebileceğiniz hat demektir. Bugün Maltepe Ortaokulu’ndan Maltepe Camisi’ne doğru çok az bir parça kaldı o plandan geriye.
Yalçın Memlük


“Ankara’ya 72 derecede gelir günışığı”

- Dikmen Vadisi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Dikmen Vadisi, amacından saptırıldı. İlk halinde böyle bir yapı yoğunluğu yoktu. Ayrıca Dikmen Deresi’nin su kapanları kapatıldı, halbuki zamanında oradan büyük bir sel gelmiştir. Aynı şey, dar bir düz alanı olan İmrahor Vadisi’ne yapılmak isteniyor şimdi. Ankara’da vadilerde yapılaşma olmamalıdır. Ankara’ya 72 derecede gelir günışığı. Kışın 32 dereceye düşer. Yani vadi tabanı don bölgesidir, orada yapılaşırsanız gideriniz artar, fazla yakıt yakarsınız, nem çok olur. Jansen Planı’nda bina aralarındaki açıklık güneşe göre hesaplanmıştır. Ön arka bahçelerle mesafe konmuştur, yollar kavislidir evler güneş görsün diye. Yaşamı, konforlu, kaliteli hale getirmiş.

“ODTÜ Ormanı ikinci mucizedir”

- Ya ODTÜ Ormanı?
- ODTÜ Ormanı, Atatürk Orman Çiftliği’nden sonra Ankara’nın ikinci mucizesidir. Az parayla herkesin, öğrencilerin emekleriyle yaratılmıştır. Bu mucizeyi göz bebeğimiz gibi korumamız lazım. Milli parkı nasıl koruyorsanız ODTÜ Ormanı da aynı sınıfa girer, koruyup kollamalıyız.
Böyle koruduk ODTÜ Ormanı'nı; 135 hektarına yol açtık


- Ne tür ağaçlar başkentin iklimini seviyor?

- Ankara’da badem, iğdeyi yere atın, kendi büyür. Cumhuriyet döneminde de yurt dışından Macaristan’dan, Avusturya’dan İtalya’dan tohumlar getirilmiş, burada iklime alıştırma ortamlarında fidanlıklar oluşturulmuştur. Badem, iğde, at kestanesi, çınar, sedir, Ankara’nın iklimine en uygun ağaçlardır.

“Asosyal bir toplum oluyoruz”

- Hocam, nedir son yeşil ve sosyal alan karnemizin durumu?
- Ankara bitkilendirilme maliyeti yüksek bir şehre döndü ama her şey tamamen de yanlış değil. Aklın yolu bir, aklın yoluna bakmak lazım. Biz yeşille kopuk olmaya layık bir millet miyiz? Başkentin ‘aktif yeşil’ dediğimiz miktarı, tarlaları, mezarlıkları falan katmazsanız yüzde 3’tür. Şu anda kişi başı ortalama 4-5 metrekareyi geçmez Ankara’nın yeşil alanı. Sosyal ya da kamusal alanları yitirdikçe asosyal bir toplum oluyoruz, halkı şehirden ürker hale getiriyoruz. Evine kapatıyoruz insanları, sonra ticaret olmuyor, etkinlik olmuyor tabii. Korunması gerekeni koruyalım bari. Benim için değil, çocuğunuz için yapacaksınız bunu.
Bentderesi Bostanları

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Ankara'nın peyzaj geçmişini öğrenmek ve günümüzle kıyaslamak bana hüzün verdi. Bir başka üzüntüm ise bu alanda çalışmaları ve çabaları olan Prof. Dr. Yalçın Memlük'ü yitirmek oldu. Sevgili Ali İnandım'a teşekkür ediyor; sayın Memlük'e Tanrı'dan rahmet diliyorum.