23 Ağustos 2010 Pazartesi

HAMAMÖNÜ BAHANESİYLE

21.08.2010 Milliyet-Ankara Eki

Ankara’da yeni, eskiyi gölgeler, sıkıştırır, boğar. Punduna getirirse yıkar. Kaleiçi’nde, 800 yaşındaki Alaeddin Camii, göze batmamak için, bir köşeye sinmiştir sanki. Eski hanlar, değişime ayak uyduruyormuş gibi yapıp, güzelim taş dokularına sıvalar çeker, hiç yakışmadığını bile bile çirkin tabelalar asar kapılarına. Zamanında birbirine çok yakışan karşı komşular, Eski Millet Meclisi ile Ankara Palas binası, kabus gibi kapkara bir asfalt ve yükselen kaldırımlarla koparılır birbirinden. Resmi kurumların eski binaları, ya bedenine yapıştırılan ya da dibine yerleştirilen betonarme eklerle tehdit edilir, görkemi gölgelenir.

Huyumuz; tarihle aramız soğuktur hep. Tarihi eserlerimizi, gözümüzün önünde can çekişirken “vah vah”la izler, bir çivi çakmaya kalkınca da aslından bambaşka bir esere dönüştürürüz. Arasını bulduğumuz zordur ama istisnalar vardır; Safranbolu, Eskişehir’in Odunpazarı, Ankara’nın Beypazarı gibi.

Hamamönü’yle Devam
Ankara, yeniden düzenleme konusunda bir adım attı ve önce At Pazarı civarı, Kale girişiyle başladı işe. Altındağ Belediyesi, Hamamönü’yle devam etti. Hangi hamamın önü: Karacabey Hamamı. 570 yaşında. Göçmek üzere olan mahalle arkadaşlarının, tekrar ayağa kalkmasına seviniyordu ben gördüğümde. Eski Ankara’ya sahip çıkılmaya başlanmasına da biz seviniyorduk. Bir adım, bir adımdır.

İstanbul’un tarihi yarımadası gibi Ankara’nın da Ulus çevresi, yanlış yapılanmalar, çirkin uygulamalar ve başıbozukluktan kurtarılmalı. Taze Cumhuriyet’in, taze başkenti Ankara sokaklarını alt üst etmiş arkeolojik kazı fotoğrafları gördüğümde çok şaşırmıştım(*). “Yeni devletin, yeni başkentin harcamaları yanında, Osmanlı’nın  borcunu devralmış Cumhuriyet, buna para mı ayırıyormuş?” diye. Şaşırmamdan utanmam bir oldu. Tarihe saygısı olan, sahip çıkar; Dünya’nın, çocuklarımızın hafızası o tarih. Aklımdan geçeni duysalar Ankara’ya sokmazlardı beni!

Yeni adımlar sıradaymış. Hacıbayram bölgesinde, yeniden düzenleme çalışmaları başlamış, kapsamlı olarak devam edecekmiş. Ulus Meydanı ve çevresine doğru ilerlese keşke. Hamamönü,’yle Kale arası bağlansa. En önemlisi birkaç binayı toparlamakla façası düzelmeyen Kaleiçi’ne el atılsa.

İstenirse Kaybolmuyor
Geçtiğimiz hafta, Aslı Küçükkömürcü hanımefendinin, TRT’deki radyo programına davetliydim. Hamamönü Ramazan Etkinlikleri dolayısıyla stüdyodan çıkıp, bir hava değişikliği yapmayı düşünmüşler. Programı, bir konağın bahçesinde yaptık. Programa girerken iftar okunmak üzereydi, ortalık sakindi. 2 saat sonra bambaşka bir sokağa çıktık: Cıvıl cıvıl kalabalıkların aktığı, kantoların, şiirlerin, türkülerin, fasılların yankılandığı bir sokağa. Her köşesinde bir etkinlik, her evin önünde kendi tezgahları. Caddeden, sokağa akın akın yeni katılanları görüyordum. Çökmek üzere olan evleriyle kaybolmak üzere olan eski semt, burası mıydı?

Yolun karşısına geçerken Karacabey Hamamı gülümsüyordu. Belinden yukarısı sıvanmış, cepkeni sıvalar altında kalmış, cazibesini gösteremiyordu ama arkadaşlarıyla ömrünün uzadığına seviniyordu. Metro saatini kaçırma telaşım olmadığı bir zaman, dünya gözüyle bu gülümseyen hamamda yıkanmak istiyorum!

(*) Ankara Ankara- Yapı Kredi Yayınları-1994-s.54

Hiç yorum yok: