30 Ağustos 2010 Pazartesi

YEŞİL ANKARA

28.08.2010 Milliyet-Ankara Eki

Dalından erik, elma, ceviz, kestane, böğürtlen toplayarak büyüdük. O kadar çoktu ki yüzüne bakmıyorduk. Aynı sıralarda Ankara çocukları, armut, üzüm, vişne topluyordu bağlardan,  bahçelerden. Memleket içinde dolaşırken bırakın sahipsiz ağaçları, çitle çevrilmiş bahçelere girer, meyve toplardık. “Göz hakkı” denir, bahçe sahibi elinde değnekle hırsız muamelesi yapmazdı size. Siz almasanız o ikram ederdi, fileler dolusu. Yılda bir ya da iki kez yapar ama doyardık; meyveye de insanlığa da.

Atakule’nin dibinde otururken altımızda süzülen Botanik Bahçesi’nde, bir ağaca takıldı gözümüz sohbet arkadaşımla. Dallarından sarkan meyveyi tanımaya çalışıyorduk uzaktan. Eski bir tanıdığı görmüş te “o mu değil mi diye” heyecanla çıkarmaya çalışıyorduk kim olduğunu. O meyve ağaçları arasında cirit atan, meyvelerin yüzüne bakmayan doymuş çocuklar biz değilmişiz gibi. 25 yıldır, orada büyümüyordu sanki bu eski dost; niye heyecanlanıyorsak artık!

Ruhu Serin Çocuklar
Meyvesiz ağaçların altında oynadığımız misketleri, ip atlamaları, seksekleri anımsadık. Meyvesi yok ama havamızı temizleyen oksijeni, oyunlarımızı oynayabildiğimiz gölgeleri vardı. Toprağına dokunduğunda kızgınlığı kalmayan, ruhu serin çocuklardık.

Kentler betonlaştıkça çocuklar, dokunamaz, bazı yerlerde göremez oldu toprağı. Kızgınlıklarını serinletecek toprak yerine, bedenlerini serinleten büyük alışveriş merkezlerine hapsoldular. Alışveriş merkezleri, kendisinin 2-3 katı asfalt otoparklarla çevrilmiştir ama 50 metrekare yeşili, ağacı yoktur. Ede ede Betona Asfalta Tapanlar Dini’ni icat etmesek bari!

Yeşilleniyor Ankara
Bir süredir, Ankara’da, iyi gelişmeler görüyorum bu konuda. Gerek Büyükşehir Belediyesi gerek diğer belediyeler, kente, yeni ve büyük parklar kazandırmaya hız verdiler. Varolan parkları da yeniden düzenliyor, geliştiriyorlar. Yeni mesire yerlerine  kavuşuyor Ankaralılar. Tebrik pankartlarımla gürültülü biçimde destekliyorum hepsini. Bırakacağınız en güzel eserlerden birini hediye ediyorsunuz gelecek nesillere. 100 yıl sonra o ağaçların gölgesine sığınanlar, çocuklarını çimlerde koşturanlar, minnetle anacak sizleri. 90 yıl önce Kızılay’da, 1 buçuk 2 metrelik fidanken 90 yıl sonra, 20-30 metre olmuş ağaçların gölgesine saklananların andığı gibi.

Bu arada yarısından çoğu beton ve taşla kaplanmış parkları, ‘park’ diye kabul edemiyoruz tabii. Çimento fabrikası bile daha park kalır bunların yanında. Yanlışın hemen görülmesini umuyoruz. Örneğin Gençlik Parkı’nda, kısım kısım çok güzel düzenlemeler var ama 1965’te çekilmiş bir fotoğraftaki ağacın ve yeşilin yarısı kalmamış. Bana sorarsanız önümüzdeki İlkbahar’dan önce derhal gözden geçirilmeli Gençlik Parkı.

AOÇ Bekliyor
Meyve ağaçlarıyla açmıştık lafı. Ankara’ya küskün Atatürk Orman Çiftliği’nin, sırf bu tarım için ayrılmış toprakları boş duruyor. Bina, fabrika yapıyorlar üstüne. Orijinal tohumlardan alabildiğine armut, vişne, kayısı, elma, üzüm bahçeleri olmalı halbuki. Mevsiminde çocuklar ve gençler götürülüp, elleriyle ağaçlarından toplasa ‘göz hakkı’nı alıp, kalanı Çiftliğe bıraksa... Keyifli ve yararlı bir etkinlik olmaz mı?

Sağlıklı kent, bu geniş parklardan, sağlıklı nesil, toprağa dokunan çocuklarımızdan geçiyor. Ankara, yeşilleniyor, çok seviniyorum!

Hiç yorum yok: