2 Kasım 2011 Çarşamba

ATEŞE BİR DAMLA


01.11.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi


Pazar günü deprem oldu, Pazartesi günündeyiz. Akşam gazeteden dönüyorum. Batıkent’te, metrodan indim, otobüse bindim. Arkaya yanaştık, önümde bir hanımefendi. En arkada merdiven boşluğuna indi, telefonu çevirdi. “Gönderebileceğiniz ne varsa toparlayın, yarın öğlene kadar şurada olması lazım” dedi. “Siz toplayın, gerisini ben hallederim” diye ekledi. Kararlı ve ikna edici ifadesiyle kendi telefonundan, tanıdıklarını harekete geçiriyordu. Yani Salı günü, yardım yola çıkacaktı. “Ne çabuk?” dedim. Ne çabuk, resmi kurumların dışında, bazı insanlar, hızla sorumluluklarını almıştı.



İnsanlık fırtınasıydı

İnmek için biri kalktı, yer boşaldı. “Siz buyurun” dedim. Benden biraz genç olduğu için duraksadı, “Lütfen” deyince teşekkür etti ve oturdu. Oturdu ve aynı telefondan iki tane daha etti. Hararetle yardım toplamaya çalışıyordu. Pastırma sıcakları, soğuğa dönmüş, serindi. Üzeri inceydi, telefonu eski model. Affetsin beni ama “Kendini unutmuş, nasıl başkası için çırpınıyor” dedim bir an. Bize çelişkili haberler geliyor ama o, bin 200 kilometre ötedeki felaketzede kardeşlerinin, bütün aciliyetinden tek tek haberdardı sanki. İyi niyetli, safiyane cümleleriyle gönülleri fethediyor,  aramızda, bir insanlık fırtınası gibi esiyordu. Bütün hayranlığımla dinledim ve izledim kendisini. İnsanlığımı, fırtınasıyla besledim.



Van yıkılırken

Okullar, parti şubeleri, küçüklü büyüklü dernekler, resmi kurumlar… Hepsinin avlusunda, bahçesinde, deposunda, biriktirilmiş kutular dolusu yardımlar. Yollardan, semtlerden geçerken gözlerimle gördüklerim bunlar. Bir kısmını da gazete sayfalarında, televizyon ekranlarından gördüm. Van-Erciş depremine, çok hızlı tepki vermişti milletimiz. 1999 yılındaki Gölcük ve Kaynaşlı Depremleri’nden, ders alındığı  belliydi. Duraksamadan, anında harekete geçtiler. 23 Ekim Pazar günü öğleden sonra Van ve çevresi yıkılmış, insanlığı ayağa kalkmıştı adeta Türkiye’nin.



Dar gün damarı

İddia edilenin aksine milletin, gelişmeleri, yöneticilerinden hızlı algıladığına inanan biriyim ben. Bütün yozlaşmalara, paranın robotu olmuş bir kitlenin varlığına rağmen, çağı yakalayan, çağa insanlık damarıyla uyan bir yanı var bu milletin. Dar günde tanıyabiliyoruz o damarı.



Bir damla hanım

Bir ateş parladı, onu söndürecek damlalardan biriyle tanışmak nasip oldu bana. Söndürülmüş olsa çelişkili değil, iyi haberler alıyor olurduk deprem bölgesinden. Haber çelişkiliyse eğer, yöneticiler, suyu doğru yere damlatamamış demektir. Daha da laf kalabalığı kaldırmaz, burada biter konu.


Ancak soğukta incecik, başkasının derdine düşmüş o bir ‘damla’ hanımefendiye sormak istiyorum: “Yahu hanım, hakkını, ellerini mi yoksa alnını öperek mi ödeyebilirim ben sana?

Hiç yorum yok: