30 Haziran 2012 Cumartesi

ALTI KAVAL ÜSTÜ ŞEŞHANE

29.06.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Suriye’yi konuşmak üzere Başbakan, Bakanlar, Meclis Başkanı, Genel Kurmay Başkanı falan, makamlarından çıkıyorlar. Kimi daha kapıda adımını atmasıyla kimi arabasına binip, kapıdan çıkmasıyla yer çöküyor, iniveriyorlar yeraltına. Bozuntuya vermiyor, metro inşaatından devam edip, tünelin Milli Eğitim Bakanlığı çıkışında buluşuyorlar. Öyle ıslak, çamurlu Köşk’e çıkılmaz. Cumhurbaşkanı, çizmeleri geçirip, tünel girişine geliyor, toplantı başlıyor. Konu uluslararası hatta savaş söz konusu. Yer beğenecek zaman değil!

Böyle olsaydı
Böyle de olabilirdi. Halen de olabilir. Meclis Kavşağı’yla Milli Kütüphane arasına yolu düşenler, can simidi olmadan çıkmasınlar. Özellikle devlet erkanı, bilhassa tedbiri elden bırakmasın. Çukura düşer, yabancı basının ağzı büzülmez, “Devlet Çöktü” diye bas bas bağırtırlar dünyaya. Allah onların diline düşürmesin! Sen susarsın ama onlar susmaz,  susturamazsın da. “Altı boşalmış, devletin haberi yok” diye makaraya sararlar.

Örneğin 70 Gün Geçidi, 20 dakikalık yağmurda kamyon boyu suyla dolup, balıkadamlar tüplerle dalışa geçince ödüm kopmuştu; “Ankara caddelerinde balıkadam eğitiliyor” imalarıyla ağzına  dolar şimdi bu yabancı basın diye. Selin getirdiği taşlar ve çamurları göstermişti Belediye Başkanımız. Sonra nedense koca koca künkler döşenen yeni bir inşaat başladı. Adındaki gün sayısı değişmedi Geçit’in!

Pipet kadar künkler
Gerçi Ankara’da, her zaman bulundurmalı; hani şu giyilen,  turuncu can yeleklerinden. Üstelik herkese parayla satıp, hazineye ve belediyelere gelir kapısı açılmalı. Yoksa parasızlıktan pipet kadar künk döşemek zorunda kalıyor belediyelerimiz!

5 milyonluk kente döşenen künklere, tüm cehaletime karşın   inanamıyorum. 150 yıl önce inşa edilen Paris kanalizasyonuna, bugün turlar var, bildiğiniz turist gezdiriyorlar. Kanalizasyon gezmek için para veriyor adam. Bir fotoğrafını görmüştüm; baraj yapımında, çok büyük inşaatlarda kullanılan, şu adam boyunu aşan lastikleri olan devasa kamyonlardan biri, oyuncak gibi kalmıştı içinde. İçine girebiliyor, bir de oyuncak kadar kalabiliyordu! Nüfuslar artıyor, kentler büyüyor, bizim kanalizasyonlar hala çocukluğumdaki ölçüde.

Görünmezlik icadı
Yalnız çocukluğumdan bu yana, tatsız bir olayda, görünmez olabilme yeteneği kazandı idarecilerimiz. Her fırsatta fotoğraf makinelerine, kameralara boy boy poz verirken can sıkan bir olay olunca buharlaşıyorlar. Hapı mı çıktı görünmezliğin, haberim yok? Çukura düştü, kayboldu vatandaş, onunla beraber idareciler de. Gazeteciler, soracak adam bulamadılar bütün gün. Devletin merkezi orası, “Ne olmuş?” diye merak edip, uğramadılar bile. Soğudukça olay, görüntü gelmeye başladı. “Sussalar daha mı iyiydi?” dedirtecek açıklamalar, derde derman, yaraya merhem cinsten değildi. Ha bir de hukuki süreç ve idari soruşturma başlamış, sonucu beklemek gerekirmiş. Mahkeme kararıyla yanlış yapıldığı tescillenen Kuğulu Kavşağı’nda, sonuç belli oldu da ne oldu?

Ordulu işçi altımızı üstümüzü gösterdi
Şöyle ödüller almış ta böyle marka bir kentmiş te gelip, gören öyle bir hayran kalıyormuş ta… Halının altına süpürülmüş her eksiğin, bir yağmur ya da 2 metrelik bir çukura bakıyor ucunu göstermesi. Altı üstü birbirini tutmayana söylenmiş çok güzel bir deyimimiz vardır; “Altı kaval, üstü şeşhane” derler. Tam Ankaralık; üstümüz süslü, altımız dökülüyor!

Ah Kadir Sevim kardeşim ah, Ordu’dan gelip te o çukura düşecek adam sen değildin. İki çocuğunu yetim, genç eşini dul, hayallerini o çukura gömecek adam sen değildin. Değildin ama sinir uçları dağlanmış duyarsız Ankaralıların duygularını, maalesef sen harekete geçirdin. Nur içinde yat, Allah baba, gani gani rahmet eylesin ruhuna canım kardeşim!

Hiç yorum yok: