6 Haziran 2012 Çarşamba

ANKARA SADECE İNSANLARIN MI?

05.06.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

“Oh, leyleği havada gördün, bu yaz çok gezeceksin” denirdi. Daha 10 yıl öncesine kadar Atatürk Orman Çiftliği’nde, 12 leylek yuvası varken bir tane kalmış. Temelli’de çok görürdüm, göletin çevresinde. Şimdi mangal dumanından göz gözü görmüyor aynı yerde. Çiftliktekiler’in yanında, bir de Ankara’nın değişik ama kalabalık semtlerinde görür, çok şaşırırdım; kargaşanın ortasına niye yuva yapıyor diye. 1800’lerin sonlarında çekilmiş fotoğrafında, Jülyen Sütunu (Belkıs Minaresi) tepesinde leylek yuvası var. Bugün, yuva yapmasın diye tellerle kapattılar. Belki de 1650 yaşındaki Sütun’un, yüzlerce yıldır tek dostu leyleklerdi. Güle güle leylek, mecburen hep havada göreceğiz artık seni!
Beypazarı Geveni
















Bir kıyım 
Leylek uçar, bozmayanların damına, dalına kurar yuvasını. Ya öz be öz Ankaralı bir bitki olan Beypazarı Geveni ne yapsın? Yol kenarında bir yamaçta bulduk. Neden, bilmiyoruz, sadece  orada yoğun olarak yaşıyorlardı” diyor Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü ve Botanik Anabilim Dalı hocalarından Profesör Doktor Mecit Vural. Yol genişletme çalışması sırasında kepçeler, yamacı eritirken Beypazarı Gevenleri’ni de cümleten yoketmişler. “İnşallah başka yerlerde yaşıyorlardır” diye içlenerek ekliyor hocamız.
Beypazarı Geveni'nin yaşadığı yamaçtaki yol çalışması











Uyum ve özen olmayınca
800 kadar saptanmış bitki var Ankara’da. “Bin 400’e kadar çıkar sayısı” deniyor ama Mecit hoca, bin 700’ü bulacağına inanıyor. Sayayım birkaç tanesini: Kızılcahamam Çançiçeği, Ankara Civanperçemi, Nallıhan Akyıldızı, Ayaş Geveni, Çayırhan Sığırkuyruğu, Kazan Çançiçeği, Koçhisar Geveni… Tabii ki Gölbaşı’nın, korunduğu halde telef olmakla karşı karşıya Yanardöner’i, yani Sevgi Çiçeği var. Henüz sadece Ankara’ya has saptanmış bitkilerimizin sayısı 300’e yakın. Son 10 yılda 10 tür daha keşfedilmiş. “Kurumlararası uyuma ve çok sayıda genç araştırmacıya ihtiyacımız var” diyor Mecit hoca. Uyum olmayınca kepçe ve gelişigüzel tarım, kökünden söküp atıyor doğal hazinelerimizi.

Başkent’in göbeğinde bir değer
Bitki hazinesi gibi bir de hayvan hazinemiz var. Kurbağası, kertenkelesi, yılanı, tavşanı, akbabası, şahini, sonuncusu 1974 yılında öldürülen Ankara Parsı var. ‘Bozkır’ diye bilinen Ankara’nın, Bahri, Macar Ördeği, Elmabaş Pakta, Dikkuyruk, Angıt, Sakar Meke, Ak Balıkçıl gibi su kuşları var. “Bir ‘Güzel Nazuğum’ kelebeği var ki” diyor Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Doçent Doktor Can Bilgin hoca, “kozadan çıkma zamanı, dünyadan izlemeye geliyor uzmanları.” Bir renk ve desen cümbüşü maaşallah. Neredeymiş kelebek? Başkentin göbeğinde, içinden yol geçirme kavgası verilen ODTÜ arazisinde!

TEMA Ankara Temsilciliği ve Ankara Kulübü’nün düzenlediği açıkoturumda, Ankara’nın bitki ve hayvanlarıyla ilgili bu bilgilerin 10 katını dinledim. Yanlış tarım, yanlış yeşillendirme ve uyumsuz kurumların, bu hazineyi nasıl vahşice tehdit ettiğini gördüm. Birkaç kez “Gelecek doğanın ve doğayla uyumlu yaşayanların” demiştim. Elmas, nasıl az bulunan bir taş olduğu için değerliyse her bölgenin kendine has bitki ve hayvanları da elmas değerindedir. Kıymeti bilecek bilgi ve görgü lazım.

İyi haberler
Hep kötü değil, iyi haberler de geçti konuşmalarda: Kızılcahamam’da, leylekler yuva yapabilsin diye, üstü müsait direkler dikmeyi akıl edebilen yöneticiler var. “Sonuncusu katledildi” dediğimiz Ankara Parsı’nın, yaşadığına ilişkin bilgiler geliyormuş. Kayıt altına alınamadığı için kesinleştirilemiyor bilgi. Ve sonuncusu; Eskişehir Yolu üzerinde, büyük bir bitki bahçesini de içeren bitki koruma ve saklama müzesi için yer tahsisi yapılmış. Çok önemli… Dünya gözüyle yapıldığını görüp, bahçesinde çay içemezsem bilin ki gözü açık giderim!

Fotoğraflar, Prof. Dr. Mecit Vural'ın arşivinden

Hiç yorum yok: