31 Ekim 2012 Çarşamba

YARIM KALAN ÇİFTE BAYRAM COŞKUSU


30.10.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi

Öyle ya yarım kaldı. Biri dini biri milli iki bayramımız kesişmiş, 'katmerli bayram' diye sevinmiştik. Tüm ülke, kurban yerine kendini kesen acemi kasaplar dışında, sakin ve huzurlu bir beraberlik içinde geçirdi Kurban Bayramı’nı. Aynı beraberliği, Cumhuriyet Bayramımız için bekliyorduk. Olmadı. 89’uncu yaşını kutladığımız Cumhuriyet Bayramı, alışık olmadığımız tartışmaların kara bulutlarıyla gölgelendi.

Atatürkçü Düşünce Derneği, 40’a yakın dernekle Cumhuriyet Bayramı’nı, resmi törenlerden ayrı kutlama girişimi başlattı. Birinci Meclis önünde toplanacaklardı. Ankara Valiliği, gerekçe olarak önce 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefeti, sonra etkinliğe katılacak grupların arasına kışkırtıcıların karışacağı istihbaratını öne sürdü. Bu nedenlerle toplantıya izin veremeyecekti.


Tartışma büyüdü, siyasetin ve ülke gündeminin başköşesine oturdu. Çok eksikmiş gibi, yeni bir sorun etrafında çekişme başladı. Kurban Bayramı kadar hepimizin bayramı, çekişme konusu olmuştu. Çekiştirilen, 29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş günüydü!

Ayrışmadan ders çıkarmadık
Karşılıklı niyetler belki öyle değildi ama buralara gelmişti konu. Gelmemesi imkansız. Hayati hassasiyette bir konudur, ucundan çekince bir ülkenin ve milletin zırhını, söker atarsınız. Bir millet ve onun yöneticileri, kendi devletinin kuruluş gününü kutlamayı beceremiyorsa başka hiçbir şeyi de beceremez. 60 yıllık kardeşi kardeşe kırdıran kavgalardan geçtik, hiç mi ders çıkarmamıştık o ayrışmalardan?

İşte Fikret Bila yazdı; ‘Resepsiyon Sorunu 10 Yaşına Bastı’ diye. 10 yıldır devletin üst yönetimi ve siyasi partiler, devletin bayram günlerinde, tam kadro bir araya gelemiyor. Ayrışma varsa bayram, bayram yoksa birlik olmaz.

Cumhuriyet, kendini yenileyen devletin, kurucusu Atatürk, o yeniliği gerçekleştiren kadronun ve milletin simgesidir. Bugün, bu yeni devletin içine büyümüş ve siyaset yapan pekçok yöneticinin, anası babası ya da dedesi ninesi olmasa bu değişim gerçekleştirilemezdi. Güncel siyasete fazla kaptırmasın, içine büyüdükleri modern devleti borçlu oldukları atalarını, bu kadar çabuk unutmasınlar.


Temsil sorunu
Aslında bu kutlama çekişmeleri, gözlerin görmek istemediği daha kapsamlı bir sorunu da barındırıyor içinde; temsil sorunu. Her yeni seçimde oy vermeyenlerin oranı biraz daha artıyor. Bunların bir kısmı keyfini bozmayanlar ama çok önemli bir kısmı siyaset alanında görüşlerine karşılık bulamayanlar. Oy verecek parti bulamayan bir kitle var. Ne basında ne mecliste temsil ediliyor görüşleri. Tepkilerini gösterecekleri bir ortam oluştuğunda çıkıveriyorlar ortaya. Ya da biraz yakın hissettikleri ortam oluşunca. Bazı partiler, bazı etkinlikleri sahipleniyor ama o etkinliklere katılanların bir kısmı, hiçbir partiye oy vermiyor. Böyle sessiz, gözardı edilen bir kitle var; muhalefet partisi olacak çapta oy oranına sahip bir kitle. Bazı gösteri ya da toplantılar, bu kitlenin kendini seslendirme fırsatı oluyor. Bir gün bu kitleyi, daha ayrıntılı ele almalı.

Zayıf bayram gevşetir

Yani efendim, milli bayram, milli gün kutlamaları, Ramazan ya da Kurban Bayramları’ndan daha az önemli değildir. Geçici gerekçelere, trafik sorununa ya da pastane köşelerinde kutlama seviyesine indirgenemeyecek hayati günlerdir. Bayramların zayıf olanı, zamanla diğerlerini de zayıflatır. Birlik, beraberlik bir kez gevşeyince hep gevşer. Gevşememesi gereken bir yer var, orası devletin merkezi başkent Ankara’dır. Biri dini biri milli çifte bayram coşkusu, o yüzden bir tek Ankara’da yarım kalamaz.

Hiç yorum yok: