13 Aralık 2012 Perşembe

DÖNÜŞÜMÜN AYAK BAĞLARI


11.12.2012 Milliyet-Ankara Gazetesi



Türkiye, derinden gelen, yeni bir dönüşüm süreci yaşıyor. Dünyadaki dönüşümle eş zamanlı, gecikmiş bir dönüşüm bizimki. Yeni doğmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüme çağı, İkinci Dünya Savaşı’yla kesintiye uğramıştı. 60 yıldır ‘siyaset’ diye  birbirimizi yediğimiz için, bu kesintiyi devam ettirmiş olduk.  Bedenimiz serpilemedi, ilerlemiş yaşımıza rağmen güdük çocuk görüntümüzden kurtulamadık. İçinde, binlerce yaşında devlet  birikimi olan bir çocuk. Yeni dünyada, birikimini, yaşını ve görüntüsünü denk düşürmek, kurulan yeni masaya, hazırlıklı oturmak istiyor Türkiye. Bu yüzden sadece belli çevreleri değil, devleti de milleti de kapsayan topyekün bir dönüşüm sürecine kalkışıyor. Bu süreçteki gelişmeleri eksik yorumlayanlar, dönüşümü, kendi bildiğine, işine geldiğine uydurmaya çalışıyor. Birbirine düğümlenmiş ayakkabı bağları gibi, dönüşümün ayağına dolanıyorlar.

Tıkalı kulaklar, eski alışkanlıklar
Cetveli alıp, tahtaya geçtik ama dünyanın sırrını vermek için değil. Basit ve bir türlü düzelmeyen aksaklıkların, yöneticilerin tek yönlü iletişim anlayışıyla bir ilgisi olduğu fikrine kapıldık. Sürekli anlatan ama hiç sizi dinlemeyen biriyle sohbet etmeye benziyor. 5 milyonluk Ankara, bütün yılgınlığına karşın ses vermeye devam ediyor, bir ümit duyulmasını bekliyor. Yarım yüzyılı aşkındır tıkalı kulaklar, alışkanlığından vazgeçemiyor, böyle gelmişi böyle götürme niyetinde görünüyor.

Kulaklar tıkalı olduğu için, tarihi dokusunu, Cumhuriyet’in genç yapılarını bile koruyamadan acımasızca bozduk, yok ettik bu şehirde. Bırakın ilçeleri, köyleri, 21’inci yüzyıla altyapı eksikleriyle girmeyi başarmış bir başkentte yaşadık. Yetersiz ulaşım olanakları nedeniyle ne kendisine ne ülkesine ne de dünyaya açıktı Ankara. Planlama, yatırım ve düzen geciktiği için ‘gecekonduların başkenti’ydik birkaç yıl öncesine kadar. Yatırımlar, başkente değil, İstanbul’a yakıştırılıyordu. Can veren insanları uzaklaştırdığımız için günlük yaşam, kansızlıktan benzi solmuş birinin halsizliğiyle akıyordu sokak damarlarında. Onca yıl bir başkent, kent olmamaya çalıştı adeta.

Dönüşümün koşulları
Şimdi yeni bir dönüşüm fırsatı doğdu ve bu treni kaçırmasına asla izin vermemeli Ankaralılar. Kırık, dökük kaldırımları,  kazılıp, bırakılmış çamur deryası yolları, adam yutan çukurları, engelliye engel sokakları, susuz ve elektriksiz  mahalleleri aşmalı artık Ankara. Ülkeye ve dünyaya kolay ulaşmalı, kent içinde uzak semt kalmamalı. Ulaşım ihtiyacı, listeden silinmeli. Gecesi, gün gibi aydınlık olmalı, sokaklar, gece 10 dedi mi boşalmamalı. Beklenenin aksine  Valisi’ni bile karanlıktan şikayet edecek hale getirmemeli.  Şehir merkezlerinden semt merkezlerine ulaşım, 24 saat sürmeli. Geçici değil, turizm, küçük ve büyük ölçekli sanayi, tarım ve hayvancılıkta, geleceğe yönelik stratejik yatırımlar yapılmalı. Bunca üniversitesi, birikimi ve altyapısıyla Bilişim Vadisi’ni, söke söke almalı. Bir Ankara markası Atatürk Orman Çiftliği’ni korumalı, markasını, yemyeşil geleceğe taşımalı. Anacığı Ankara Kalesi’ni, tedavi edeyim derken esnafıyla beraber yıkmamalı. Say say bitiremem. Bunca lafı şuncağız uyarı için ettim:

Dönüşümün yöneticileri dikkat
Dünya, Türkiye ve Ankara, bir dönüşüm sürecine girdi. Bu süreç, şirket idarecisinden, odalardan, sivil toplum örgütlerinden, yerel yöneticilere, hatta devlet büyüklerine kadar uzayan bir düşünce dönüşümü de gerektiriyor. Eski tarzla yürümez bu dönüşüm. Toplumda da olumlu bir izlenim ve beklenti yaratacak yöneticiler dönemi. Özellikle Ankara’nın ileri gelenleri toplanıp, bu sürecin yürümesine katkıda bulunacak planları yapmalı, öncelikler belirlemeli, süreci kolaylaştıracak kararlar almalı. Yöneticinin, bu süreci kavrayanı görevlendirilmeli.

Kurnazlıkla günü kurtarmakla geçiştirilecek bir dönüşüme benzemiyor önümüzdeki süreç. Bu virajı dönemezse Ankara, belki bir yüzyıl daha başka bir çağa adım atmış Türkiye'nin de dünyanın da arkasından bakmaya doyamayacak.

Hiç yorum yok: