16 Ocak 2013 Çarşamba

ANKARA’YI PAYLAŞTIĞIMIZ DİLSİZ DOSTLAR

15.01.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi



Dilsiz değiller, biz anlamıyoruz konuştuklarını. Kendi aralarında anlaşıyor, insana anlatamıyorlar. Doğa hepimizin ama şehirler, sadece insanların sanki. Artık şehir dışında, dağda bayırda da rahat yok, tüm acımasızlığı ve yıkıcılığıyla  her yerde insan. Tüketim toplumuna dönüşüp, çıldırdıkça, daha da acımasızlaşıyor. Kendinden ve keyfinden başka bir şey düşünmeyen, doğayı, kendisinden ayrı bir dünya zanneden, zannetikçe de özünden uzaklaşan bir aymazlar topluluğuna dönüşüyoruz. Bilgisayar dünyası iyice doğasından koparıyor, sadece insan kalsa yaşayabileceğini sanıyor modern cehalet. İnsan, mağara insanlarının doğayla kurduğu uyumu ‘bilgi çağı’ diye böbürlendiği çağda kuramıyor, kopuyor doğasından. Ninem rahmetli, “Başımıza kıyamet kopacak” derdi bugünleri görse!



İnsanlık dersi

Yıllardır, apartmanda oturduğumuz zamanlarda da mahallenin insandan hariç sakinlerini, ihmal etmedi annemle babam. Kendi derdi, tasası olduğu zaman bile biz vermesek açlıktan öleceklermiş gibi unutmadılar kuşları, kedileri, köpekleri. Kuşların, ıslatılmış bayat ekmekleri, simitleri, arada onlara özel ikram buğdayları, eksik olmadı balkonumuzdan, bahçemizden. Tavuk, balık, et artıkları, çöpe dökülmedi, sokağın ya da bahçenin rahatsızlık yaratmayacak bir köşesinde, kedilere, köpeklere afiyet oldu. Bana da annemden babamdan insanlık dersi.



Hasta misafirimiz

Geçen kış oturduğumuz sitede, iri beyaz bir köpek görünmeye başladı. Topallıyor, belli ki canı yanıyor, hep yatmak istiyordu. Kışın soğuğundan bir evin sıcak duvar dibine sığındı. Sessiz bir mutabakatla kimse kovmaya yeltenmedi,  günlerce yattı o duvar dibinde. Yiyecek ve su bıraktığımız yeri öğrenmiş, yiyip, içip, yine aynı yere yatmaya gidiyordu. Hastalığıyla ilgili olabilir, kış olmasına karşın çok su içme ihtiyacı duyuyordu. Sular akşamdan donduğu için, sabah ılık suyla değiştiriyordu babam. 3 hafta sonra bir gün, bir başka köpekle koşturup, oynadığını gördüm. Topallamıyordu. Büyük ihtimal kolunu oyun arkadaşının omzuna atıp, Gençlik Parkı’na eğlenmeye gittiler, bir daha görmedim çünkü!



Yazın su, kışın yiyecek

Yazın niyetlenmiştim ama bugüne nasipmiş; “Sıcaklarda, bir kap su koyalım” diyenlere katılmak istiyordum. Örneğin bizim mahallenin çevresinde, bir su birikintisi ya da havuz yok. Kapıya koyduğumuz suyu, kuşların, kedilerin, köpeklerin hatta  böceklerin nasıl kana kana içtiğini bildiğimiz için, ailecek hep kontrol ederiz kapları. Onlar içer, bize şifa olur sanki. Şimdi şimdi başladı; bazı parklara, hayvanlar için yalaklar  konuyor artık. Hepsinde bile olsa yetmez tabii, bizler de düşünmeliyiz komşularımızı. Yazın su, kışın birkaç lokma yiyecek. Çeyrek ekmekle kaç kuşu doyurduğunuza şaşıracaksınız.



Kalabalık bir kentte, dikkati dağıtan o kadar çok şey var ki dibinde öten kuşların cıvıltısını duyamaz, gözünün önüne konduğunu göremez oluyor insan. Her şeyi, sadece işine yaramakla değerlendirecek kadar kopuyor bazen çevresinden.  Kendisinden başka, insanları bile görmez oluyor ucunu kaçırırsa. Oysa dikkati özümüzden uzaklaştıran kent yaşamıyla  doğamıza uygun yaşamın arasını bulmamız lazım.



Mutlaka iyi gelecek

Yaz-kış, kuşların cıvıltısıyla uyanıyorum ben. Kışın, yabancı kuşlar da misafir olabiliyor sitemize. Geçen sonbahar   ağaçkakan bile geldi, bir ağacımızı kakma işiyle iştigal etti bir süre. Her ilkbahar, anneleriyle beraber, yavru serçeler, güvercinler, çembercikler, saksağanlar büyütüyoruz. Sarsak yavrular büyürken her yıl sitemizin kuş cıvıltıları da çoğalıyor. İnsan ruhuna, ilaç olsun diye ses verilmiş sanki.


Kentin dilsiz komşuları, bizim sadece doğayla değil, insanlığımızla da bir köprü kurmamıza yardımcı oluyorlar galiba. Görmeye çalışın onları, mutlaka iyi gelecekler bir şeylere.

Hiç yorum yok: