15 Ağustos 2013 Perşembe

ACEMİLİK MİDİR BU?


13.08.2013 Milliyet-Ankara Gazetesi



Otobüs durağını, duvarı, görme engelli yoluna koymuşlar. Görme engelli vatandaşların duraklardan, duvar içinden geçebilme yeteneği var demek. Üstüne park edenler bunu biliyormuş, yeni anladım.



İnmeye kalksa tutamazsın, çıkmaya kalksa çıkamaz. Bu da engellinin, adı gibi ‘engelli yolu’dur. Bize engellinin, bu eğimden çıkabileni lazım efendi, yoksa otur oturduğun yerde.



Engelsiz yolu bu sefer, böyle “Kablo döşeyeceğim” diye bir ayak sığacak kadar kazmışlar. İçinde bir adam. Engelli de değil, sapasağlam. Önüne baksana be adam!



Kaldırım var, yoldan yürüyorum. Kendine kaldırım süsü verenler var, araba park etmesin diye borulardan ibaret olanlar var. Eskiden işsiz adama “kaldırım mühendisi” derlerdi. Bu kaldırımlarda yürüyebilmek sözcüğün gerçek anlamıyla kaldırım mühendisliğidir.



Yağmur yağar, Venedik romantizmi dolar içimize. Biz de mazgal, sırf bu keyfi yaşatmak için, ya hiç yoktur ya da tıkanan, su biriktikten sonra açılır. Birikintileri yüzme amacıyla kullanandan, havuz ücreti tahsil edilmez. Hizmetse hizmet!



Yön tabelası kavşağın tam dibindedir. Kararsız kalan arabanın yarısı sağa, diğer yarısı sola gider. İkisinden biri doğru yoldadır. Trafik uyarı tabelasıysa kent sakinlerine duyulan sonsuz güvene işaret eder; ya yoktur ya da yanlış uyarır. Sola virajı, sağa diye gösterebilir. Gelmişken tarlaya, mangal kurulur.



Yol yapılır, asfalt dökülür, ortasına da bir elektrik direğiyle süslenir. Kamu malına zarar vermekten zevk alırcasına bu direklere toslayanlar olur. Git, evinin duvarına tosla, niye kamu direğine tosluyorsun kardeşim. Zaten elektriği de kesik, sana ne zararı var?



“Kesik” demişken elektriği zayıftır bu şehrin. Bir elektrik alamazsınız, soğuktur geceye karşı. Dünyanın en karanlık şehirleri yarışmasına otomatikman kabul edilmiştir. “Elektrik” dediniz mi kızgın insanların ışımasıyla karşılaşırsınız. Bu ışımayla aydınlanır şehir.



Yaya yolları, kaldırım da diyoruz ya, reklam tabelalarıyla çeşitlendirilmiştir. Daha iyi görebilelim diye yolun tam ortasında oluyorlar. Şehrin ortasında yol kesiyorlar alenen. Hatta İçişleri Bakanlığı’nın köşesindeki, bir de Atatürk Heykeli’nin ağzını kapatıyor. Arabayla insanın farkı, sabrı olmalı. Bu arada hem çok gezenin hem çok görenin daha iyi bildiğini inkar edemiyoruz.



Asansörle yürüyen merdivenler, Ankara iklimini sevmez, o kadar masraf edip yap sen, çalışmazlar. Hizmeti gölgelemek amaçlı bir direniş içindedirler. Özellikle işe gidiş, işten çıkış saatlerinde, metro kuyusuna kendi ayağınızla iner, ciğer varsa  çıkarsınız. Asansörlerle işbirliği içindedirler. Niye yürümüyorsunuz oğlum, eyleminiz kime sizin!



Bir yere kazma vurulmayagörsün. İlk kazan define mi ne buluyorsa artık, daha bitmez kurcalanması. Duyan, kazmaya gelir. Her gelen bir şey buluyor ki arkası kesilmez define avcılarının. Bir bütün halinde son görüşünüzdür orayı, çürük kumaş gibi dikiş te tutmaz sonra. ‘Tadilat, tamirat’ın anlamı değiştirilmelidir sözlüklerimizde.



Dar geldi, sığmadı. Daha çok vardı sayacağımız. Özellikle şu kentin engellilere göre düzenlenmesiyle ilgili yasadan sonra yeniden gözümüze batar oldu. Alışmışız demek zamanla. Bir acemilik midir, nedir bilemedim. Düşünürken aklıma şöyle bir fikir geldi önlem olarak:

Diyelim engelli yolunu, kaldırımı yanlış yapanın, işçisinden müdürüne kadar, kafasına döşediği döşemeyle vuralım. Tabela, direği sökmek zor olacağı için bu durumda, kafayı direk ve tabelayla buluşturalım. Mazgala elini sıkıştıralım. İndirelim çıkartalım asansörsüz, yürümeyen merdivenlerden. Çukur terbiyesi için evinin, apartmanının önünü, her gün bizzat kendisine kazdıralım, uslanmayanı, çukura itip, çıkaralım.



Yukarıdaki acemilikler, 90 yaşındaki bir başkente yakışıyor mu? 90 yaşındaki bir başkentte, hala bu kadar acemilik olur mu?

Hiç yorum yok: