4 Haziran 2014 Çarşamba

ANKARA’YA DENİZ GELDİ GELECEK




03.06.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi

Başkente deniz getirme vaatleriyle oy toplamış siyasiler gördü Ankara. Getirileceğini düşünebilen vatandaşlar da onlara oy verdi. Çocukken bile böyle geniş hayal gücümüz olmamıştı. Uçan insan Süpermen’e inanıyorduk da İç Anadolu’ya deniz getirilmesi aklımızın ucundan dahi geçemiyordu. Meğer hayal gücümüzün darlığı uzaklaştırıyormuş bizi siyasetten.



Doğanın hediyesi

Günlerdir aralıklı olarak yağmur yağıyor. Aralıklı ama kurak geçen kışın acısını çıkarırcasına yağdımı da yağıyor maşallah. Bozkırın hasretini çektiği kar ilen yağmur, doğa, bu yıl yağmurdan yana bonkör davranıyor. 3 yıl önce de kar yağışından yana bonkörlük etmiş, Batıkent’te, 20 yıldır görmeye alıştığımız sarı topraklar, uzaktan kahverengi Elmadağ yeşerivermişti. Kurumuş dallarından yeşil filizler süren  ağaçlar, bu baharın hediyesi oldu.



Ankara Boğazı

Şubat’ın başıydı; Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek, 30 Mart Yerel Seçimi için projelerini açıklıyordu. Projelerden biri de İmrahor Vadisi’ndeki 11 kilometrelik kanalın, Ankara Boğazı'na çevrilmesiydi. O vadiden büyük seller gelir, evleri, hayvanları Kolej’e kadar süpürürdü. Bu hattın bir boğaz olma kudreti vardı ama kıymeti yeni anlaşılıyordu. Dereler kentinde, bütün derelerin üzerini kapatıp, suya özlem duyuyorduk. Suya özlemi bitmeyen bozkırın, bir kez daha seçim vaadi oluyordu büyük su birikintileri.



Oysa Ankara büyüdükçe suya olan özlemimizi gidermek kolaylaşmıştı. Her yağmurda yollar dereleşiyor, her kar yağışında, tıkanan trafik yüzünden, eve yürümek zorunda kalarak iliklerimizde hissediyorduk nemi. Dalgıçlar, arabaların kaybolduğu alt geçitlerde adam arıyordu bazen. Ankara suya hasretti ama Ankaralılar’ın, karşıdan karşıya yüzerek geçmek isteyecek kadar susamış olması zor ihtimaldi.



Kader ortaklığı

Kenar mahallelerle kent merkezinin ayrımı kalkıyor, yağışlı günlerde kader ortaklığı yapıyorduk cümleten. Kızılay’da, Sıhhiye’de, karşıdan karşıya geçerken ayaklarımızın üzerinden sular aşıyor, bir yandan da yol ortasındaki fıskiyelerden su fışkırıyordu. Olanına sıkışırsa 10 kişi zor sığıyor, olmayan otobüs duraklarında beklerken duşu aradan çıkarıyorduk. Metro duraklarında, hoplaya zıplaya aralarından sıyrılarak, şakır şakır inen şelalelerin keyfini sürüyorduk.


Kanalları tamamen kapatsak Bentderesi Haliç, Sıhhiye’den Kayaş’a kadar da Boğaziçi olurdu. Doğaya bereket olan yağmur, şehir insanına eziyet olarak yağıyordu. Altı kaval üstü şeşhane bu kent, kendisi başkent olur, uluslararası ödüller almakla övünüyordu.

Hiç yorum yok: