15 Aralık 2010 Çarşamba

‘TORBA’YA SIĞAN ANKARA

14.12.2010 Milliyet-Ankara Gazetesi

O kadar hafife alınmış ki ‘torba’ya atılıvermiş aradan çıksın gibisinden. Birçok yasa tasarısını içeren  ‘torba yasa’ya, yaklaşık 40 bin kişinin ve yüzlerce milyon (trilyon) liranın geleceği sığıvermiş. Ankara’dan, okkalı bir aslan payı koparılmak üzere. Başkent’in derdi gibi görünse de hiç öyle değil aslında.

İzmir’e, Kayseri’ye, Adana’ya, Malatya’ya, Gaziantep’e, Mersin’e, Diyarbakır’a olsa daha az tepki verirdik belki ama banka merkezlerinin, Ankara’dan İstanbul’a taşınmasını anlamakta zorluk çekiyoruz. Sermayenin ülkeye yayılması yerine sürekli aynı noktaya yığılmasını, ülkenin değil, bir bölgenin gelişmesi olarak tanımlıyor şehir ve bölge planlamacıları. Toplumbilimcilerin saptamalarını da eklersek ülke çapında bir dengesizliği körüklemeye devam ettiğimiz anlaşılıyor bu taşınmalarla.

2001 ekonomik krizinden bu yana İstanbul’un nüfusu, 4 milyon, Ankara’nın, 600 bin kişi artmış. Biri 12 milyon 800 bin, diğeri 4 milyon 600 bin olmuş. Oysa Cumhuriyet’in kuruluşu ve Ankara’nın başkent oluşundan sonra aynı İstanbul, göç vermiş. Ankara’da başlanan ve Anadolu’ya yayılan yatırımlar, 200 bin kişinin sadece İstanbul’dan göçmesine neden olmuş. O zamanki İstanbul’da, 5 kişiden biri göçmüş yani.

Sıra-Büyüklük Kuralı
Kentsel sistemin dengeli olup, olmadığını gösteren bir ölçüt var; ‘sıra-büyüklük kuralı’ diye. Bölge bilimcileri ve makro coğrafyacıların kullandığı bir formülle saptanıyor. Ülkede tek egemen kent bulunup, bulunmadığı, böylece dengeli bir dağılımın olup, olmadığını gösteren kıstaslar var. İkinci sıradaki kent büyüklüğü, birincinin yarısı kadar ise ülkede dengeli bir dağılım olduğunun işaretiymiş. İkinci kent birinci kentin yarısından küçüldükçe dengesiz bir dağılım var demekmiş.

Son 10 yıla ilişkin büyüklük kıyaslaması elimizde yok ancak Ankara ve İstanbul’daki nüfus artışını, denge bozukluğunun işaretlerinden biri sayabiliriz. Biri 4 milyon, diğeri 600 bin artmış. Ankara, İstanbul’un dörtte biri kadar bile göç alamamış. Ankara’nın ve Anadolu’nun kurumları, şirketleri, merkezlerini, fabrikalarını taşıdıkça bu oran bozulmaya, dengesizlik te artmaya devam edecek demektir.

Kent ve bölge planlamacıları açısından bakarsanız Ankara’nın çağdaş gelişimi, örnek olma niteliği, 1950 yılından sonra durmuş diyebiliriz. 1923’ten sonra her alanda başlattığı sıçrama, kesintiye uğramış ve herhangi bir Anadolu kentinden farkı kalmamıştır. Devletin merkezi olmuş, kendine faydası olmamıştır. Öncülüğü taşıyamayan yöneticiler, göz göre göre, bayrağı kaptırmıştır.

Torba Anadolu’yu taşıyor
İşte bugün başkent, öncülüğü kaptırmaya, olanaklarını, altın tepsiyle sessiz sedasız sunmaya devam ediyor. Partiler, vekiller, 60 yıl öncesine göre daha güçlenmiş dernekler, odalar, cılız itirazlarıyla kalıyor, topyekün, güçlü bir ses veremiyor. Ankara, ‘torba’ya sığıyor, ‘torba’ İstanbul’a açılıyor.

“Aldın cetveli eline, tahtaya vura vura, yine ne anlatıyorsun efendi?” diyenlere özet: Ülke, eskisi gibi gidip, İstanbul ve çevresine yığılıyor. Memlekette yer yokmuş gibi, yarı çapı 100 kilometreye ulaşmış bir kent, Anadolu’yu yutuyor. Anadolu’da doğan ‘kaplanlar’, Anadolu’yu, ‘torba’da taşıyor!

Oldu mu özet?

Hiç yorum yok: