10 Eylül 2011 Cumartesi

BİR ÇILGINLIK TA TARIMDA YAPSAK?


09.09.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

10 tonun üzerinde satış bekliyordu Akkuzulular. Çubuk’un mahallesi Akkuzulu. Organik sebzecilikte iddialılar. Akkuzulu Kalkındırma, Yaşatma, Dayanışma ve Kültür Derneği’nin öncülüğünde bu yıl, 2’inci Geleneksel Domates Şenliği’ni düzenlediler. 10 ton beklerken 40 tona yakın sebze satıldı bir günde. Ankara havaları eşliğinde şenlik meydanını, Akkuzulular şenlendirmesin de kim şenlendirsin!

Kent ve Tarım Projesi
Çankaya Belediyesi’nin, ‘Kent ve Tarım Projesi’ hazırlığı var. Göç dolayısıyla üretemez hale gelen 7 köyümüze, ekonomik etkinliğini yeniden kazandırmayı planlıyorlar. Ankara Üniversitesi’nin, Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri’yle beraber üretimden pazarlamaya, ağaçlandırmadan sosyal olanaklara kadar baştan aşağı tasarlanan bir proje. Atıl topraklarımız bel görecek, göç tersine dönecek. Akkuzulular gibi, o köy meydanlarında da Ankara havalarına el çırpacağız inşallah.

Eksiğimiz
Ankara için hepimizi heyecanlandıran ‘çılgın projeler’ açıklandı biliyorsunuz. Seçim rüzgarı dinip, ortalık sessizleşince  projeleri, yeniden değerlendirmeye zaman oldu. Çılgın ama betonla asfalt muhteviyatı ağır basan projelermiş. Eksik var. Tarıma ya da hayvancılığa ilişkin çılgınlığımız eksik. Bir gelişme göstergesi saydığımız beton ve asfalt tüketiminden daha önemli bir gelişmişlik göstergemizi gözardı ediyoruz. Karnımızı doyuracak, onu da sağlıklı besinlerle becerecek kudretimiz zayıflıyor.

Diğerlerinin neyi eksik?
Akkuzulu, domatesi, biberi, salatalığı ve taze fasulyesiyle organik tarımın zorluğuna katlanıyor ama verdiği güvenle sattığı ürünlerin keyfini, festivallerinde sürüyor. Ankara’nın, diğer ilçelerinin, beldelerinin, köylerinin neyi eksik? Niye özendirmiyor, yol göstermiyor, desteklemiyoruz? Niye göçtükleri kentte, niteliksiz işgücü olarak sürünmelerine göz yumuyoruz? Çiftçilik ve hayvancılık, az bir meslek midir, kentlere sürüp, erbabını telef ediyoruz?

Tohum ve aykırı üretim
Bir de tohum konusu var. Tarım organik bile olsa tohumun kaynağı önemli. Doğası bozulmuş ama verimi artırılmış tohumlar alıyoruz dışarıdan. Bir kez ekebiliyoruz bu tohumları. Ayarını yapmışlar, ertesi yıl verimi yüksek tohumları, kısır olduğu için ekemiyor, yine dışarıdan almak zorunda kalıyoruz. Yani Ankara’nın, kendine has üzümünü, armudunu, vişnesini, kayısısını, elmasını, domatesini, yuva kavununu, arpasını, buğdayını, Ankara’da yaşayıp, yiyemiyoruz. Ağız tadına düşkünlükten çok, doğaya aykırı üretim yozlaşmasına anlam veremiyoruz. Ankara’nın toprağı, kendisine uymayan bir şeyler üretiyor.

Güç doğayla barışmakta
Dünyanın çok bilmişlerinin ağzından düşmeyen iki laf: “Gıda fiyatları daha da artacak. Gıda, yeni savaşların nedeni olacak”. A be adam, madem açlara hayrı dokunmayacaktı, niye oynadın o zaman gıdanın doğasıyla? Doğanın şakası olur mu?

Demek ki önümüzdeki dünyada güç, halkını, sağlıklı ve ucuz besinlerle besleyebilen ülkelerin olacak. Toprağına aykırı şeyler üretmeyen ülkelerde. Grip gibi yaygınlaşmış kanser vakaları olmayan ülkelerde. Doğayla uyumu kavramış, toplumu sağlıklı ülkelerde.

Ah Akkuzulular, şenliğinizle aklımızdan neler geçirdiniz! Doğayla barışık tavrınızla ne güzel örnek oldunuz. Onu diyoruz ya efendim, eğer doğaya dönüş artık bir çılgınlıksa niye bir çılgınlık ta tarımda yapıp, sorun derinleşmeden özümüzle barışmıyoruz?

Hiç yorum yok: