8 Ekim 2011 Cumartesi

BADEM LEZZETİNDE HABERLER


07.10.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

Kirleterek, zarar vererek, kaynakları savurarak üretme devri geçti” demeye devam. Her türlü üretim tarzının, doğayla barışık olanı geçerli, yavaş yavaş ayırıyoruz artık. Üretilenin de üretenin de değeri artıyor. Çöplükler bile  doğadostu fabrikalara dönüşüyor. İnsanoğlu için hayırlısı budur; katlederek değil doğanın bir parçası olarak yaşamak. Koşulu; bilginin, üretimle buluşmasıdır.



İki türlü güzel

İçimi, iki türlü ferahlatan bir haber; “Temelli’deki Anadolu Organize Sanayi Bölgesi’ne dikilen badem ağaçları, eğitime kaynak oldu.” Yüksek gerilim hatlarına denk gelen 60 hektarlık alan, 1800 badem ağacıyla değerlendirilmiş. 2008 yılında, altyapı çalışmaları sırasında dikilen bademler, daha sanayiciler fabrikalarına yerleşmeden meyvelenmiş. Bu yılki hasattan 1 tona yakın badem elde edilmiş. İleride 16 tona kadar çıkması bekleniyor. Haberin diğer güzelliği; bademlerden elde edilecek gelirin, mesleki eğitim için kaynak olarak biriktirilecek olması. Meslek okulu hassasiyetimizi biliyorsunuz.



Daha önce ASO 1’inci Organize Sanayi Bölgesi’ndeki 40 bin ağaç ve 2 bin 200 bodur elma fidanlarından bahsetmiştik. Yeşil kuşağı çok geniş, atıkları en aza indirecek geridönüşüm altyapısıyla nasıl örnek bir sanayi bölgesi olduğuna değinmiştik. Onlar da elmalarla okulu açar mı acaba?



Ortak akıl bir okul

İnşaatı süren bir okuldan haber; Başkent Üniversitesi’nin, Kazan Meslek Yüksek Okulu’ndan. Kazan’da, bir ‘Kazan’a Üniversite Kazandırma Derneği’ var. Adı gibi aklını da sevdiğim bu dernek, okulun inşaatı sürerken bile boş durmayıp, incelemelerini sürdürmüş. Kazan ve çevresindeki sanayi bölgelerinin ihtiyaçlarını güncellemiş ve Başkent Üniversitesi’ne önerisini sunmuş; “3 yeni bölüm daha ekleyebilir misiniz okula?” demişler. Öneriyi mantıklı bulan üniversite, YÖK onayını da alınca Dış Ticaret, Mekatronik ve Lojistik Bölümleri’ni planlarına eklemiş. 3 bölümken 6 bölüme çıkmış meslek yüksek okulu.



Bitmedi.



Fakülte farkı

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ankara’nın özgün tohumlarını, en az ilaç ve gübreyle kendi doğal ortamlarında yetiştiriyor. Domatesi Ayaş’ta, üzümü Kalecik ve Keçiören’de, buğdayı, eti ve sütü Haymana’da üretiyor, çiftçilere örnek oluyor. Hepsi doğasına uygun ortamlarında, bilimsel denetim altında, özgünlüğü korunarak üretiliyor. Üstelik üniversiteye gelir sağlanıyor. Fakülte binası bomboş, çiftlikleri doldursa Ziraat Fakülteliler! Ekilmeyen tarlasına, dönüm başı para ödenen ülke olma garabetinden kurtulsak.



Yorum

Şimdi bakalım, yukarıdaki haberler birleşince bize ne söylüyor olabilir: Doğaya uyumlu sanayi üretimi mümkündür. Üstelik gelir bile elde edilebilir. Elde edilecek gelirle eğitim desteklenebilir. Desteklenmelidir. Ortaya olmaz meslek okulu, yöreye göre tasarlanmalıdır. Bilgi ve üretim buluşabilirse ucuz maliyetli tarım ve hayvancılık hem de sanayi üretimi yapılabilir.



Masal zamanı geçti

Dünyanın en büyüklerinden önce en temel küçüklerini gerçekleştirmek zorunda Ankara. Küçük atılımları atlayarak büyüyemez. Küçük ama bir merdiven gibi adım adım bizi yukarıya taşıyacak atılımlar bunlar. Atlama zıplama, masallarla hayal kurma çağı geçti Ankara’nın.


Yorumda yanlış ve eksiğimiz olabilir ancak tek başına bile bu haberler, ümit vermiyor mu? Yok mu her birinde ayrı bir badem lezzeti? Günden güne olgunlaştıkça dalları sarkan badem ağacına benzese ya Ankara?

Hiç yorum yok: