27 Kasım 2010 Cumartesi

ANKARA’YA GELDİĞİNE NASIL PİŞMAN EDİLİR

26.11.2010 Milliyet-Ankara Gazetesi

Şöyle bir hisse kapıldım; yazdıkça daha mı kötüye gidiyor nedir? Bayramda yaşananlar düşürdü içime kurdu.

Yürü be merdiven
Bayram için Ankara’ya geldim diyelim. Otobüsle geldim, AŞTİ’de indim. Önce yürüyen merdivenler, durarak selamlıyor, “hoş geldin” diyor size. Yüklenip çantayı, tırmanıyorsunuz. Dost, akrabayı görme hevesiyle bu aşamayı, metanetle geçiyor, trene atıyorsunuz kendinizi. Ankaray ve metronun birçok durağında yürüyen merdiven yok. Dik ve uzun merdivenleri çıkmak, aynı çantalarla Cinnah Yokuşu’nu tırmanmaktan farksız. O kalabalığın, eğer çalışıyorsa asansörleri kullanmasıysa ayrı sorun; 4-5 saatte Ankara’ya gelip, asansör sırasında, yeryüzünü görmesi 3 saat sürebilir. İlk 3 Temmuz 2010’da, merdivenler yürümüyor demiştik, çalışanlarda durmuştu bu bayramda. Yaklaşık 20 gündür, ne olduysa teker teker durdu bu merdivenler.

Toprağı öpüp, devam edelim. Metro dağcılığımızı sonlandırıp, Batıkent, son durağa geldik diyelim. Az kaldı eve. Bekliyoruz. Yetkili, “5 dakika kala açın otobüsün kapılarını” diye emir buyurmuş. Eskiden sünger koltuklar vardı, tırtıklanırdı ama yeni otobüsler, sert plastik ve metal ağırlıklı. Metal ve sert plastikten otobüsü, tırtıklayıp, tüketebilen bir yolcu topluluğuyla karşılaşmadım henüz. Niye 5 dakika kala? Yağmurda, güneşte altına sığınacak durak ta olmadığına göre şöyle bir anlam çıkarmalı bu emirden; yetkili, hem yaptığı işten hem de sokaktan kopmuş. Oturduğu yerden karar alıyor.

Ya sabır ya para versin
O çantalarla otobüs ve minibüsle yolculuk etmek zorunda kalanlara Allah sabır versin. Ankaray ve metro gitmeyen semtlerde ailesi, dostu, akrabası olanlaraysa para versin. Ankara’ya, geliş-gidiş 50 lira ödeyip, uzak semtlere geliş-gidiş 120 lira taksi ücreti ödemek  için para lazım. Ya da “zengin olmayan Ankara’ya gelmesin” mi demek lazım, bilemedim!

Ankara Garı’na inenlerin de durumu aynı. Raylı sistem, gardan uzak. Ağır çantaları, taşıyor, sürüklüyoruz. Ankara’nın göbeğinde, yakınlarımıza ulaşamıyoruz. Merkezi böyleyken havaalanına girmiyorum bu yazdıklarımdan sonra.

Bu yazı, bir tekrardan ibaret aslında; içindekilerin hepsi, daha önce yazılmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi aynı hararetle yinelemek hatta daha kötüye gittiğini söylemek zorunda kaldığımıza üzülüyoruz. “Ulaşım, Ankara’nın bir numaralı sorunudur” demek yavan kalıyor. Ülkenin başkentine geliyor insanlar. Gazete sayfalarına düşen fotoğraflar, başkente yakışıyor mu sizce? O fotoğraftaki insanların, lanetler yağdırarak kenti terk edişini, illaki kulaklarımızla mı duymamız gerekiyor?

Görün artık
Demiştim ya; “temel aksaklıklar giderilmeden Ankara’da ‘mega projeler’den söz etmek karşılık bulamaz” diye. Bayramda yaşananlar, belgesi oldu sanki. Balata sıyırmış arabanın motoru çalışır ama vitese taksanız da gitmez. Gaza basarsınız, olduğu yerde öter sadece. Bu fotoğraf değişmeden, turizm hayalleri kurmak da aynı şey bence.

Bayramda konuklarımızı ağırlarken çok şükür hafif atlattık ama yukarıdaki fotoğrafı gözlerimle gördüm. İçindekileri ayırıyorum ama geleni, Ankara’ya geldiğine pişman ettiğimizi gördüm. Kendi haline bırakılmış bir kent görüntüsüydü. Övmek istediğim kentimi yermek durumuna düştüm. Görmeyenler de görsün artık!

Hiç yorum yok: