4 Ocak 2014 Cumartesi

SOFTAN DERSLER


03.01.2014 Milliyet-Ankara Gazetesi



Kanuni Sultan Süleyman, hem iç hem dış giyiminde tercih edermiş. Yeşil tonlu sof severmiş. İnceliği, yumuşaklığı ve parlaklığıyla ünlü, sadece Ankara’da üretilen has bir kumaş. Padişahların, imparatorların, prenseslerin, kraliçelerin kumaşı. Yaklaşık 370 yıl önce gelen Evliya Çelebi, Ankara için “Burası sof yeridir. Bu sof da Engürü' ye(Ankara’ya) mahsustur. Yeryüzünde başka bir yerde olmak ihtimali yoktur" der.



1800’lerin ortalarında Ankara’dan kaçırılan keçilerle bu iş önce İngiltere’de yapılmak istenmiş ancak Ankara tiftiği, Ankara’dan çıkınca tutmamış. Sonra Güney Afrika ve Amerika Birleşik Devletleri’ne götürülmüş. Kalitesi tutmasa da Türkiye’de kaybolmaya yüz tutan Ankara keçisi, yaban ellerde yaşıyor bugün.



İpek gibi

"Tiftik keçisi beyaz süt gibi olup, onun gibi beyaz mahluk belki yoktur. Sof ipliği bunların yününden olur. Bu keçilerin tüyünü makasla kırkarlarsa ipliği sertçe olur. Ama yolarlarsa Eyüp Peygamberin ipeği gibi yumuşak olur... Kadın ve erkek herkesin işi softur demiş Evliya Çelebi Ankara için. 1835’lerde, binden fazla tezgah var; her evin avlusu tiftik tezgahı neredeyse.



İpek hala dünyanın en değerli kumaşlarından. İşte Ankara’nın da kendi ipeği varmış ama şimdi yok. 1838’lerde ülkeye girmeye başlayan ucuz ithal fabrika mallarının üzerine 1880’lerde keçileri de kaptırınca, sofunu ve en değerli ekonomik değerini kaybetmiş Ankara.



Sadece sof mu?

Ankara, günümüze kadar sadece sofunu değil, başka ülkede olsa marka olarak gözümüze sokacakları daha pek çok ürününü de kaybetmiş. Üzümünü mesela. 11 çeşit diye biliyordum 17 çeşit olduğunu söyleyenleri duydum. 38 çeşit armudunu, her biri 300 gram tartan elmalarını, ceviz kadar vişnelerini, yuva kavununu, Ayaş domatesini, balını, tavşanını, kedisini, çiğdemini…



Tadınızı kaçıracağım ama özü bozulmamış Ayaş domatesi, şu anda sadece Ayaş’ın Ilıca ve Akkaya köylerinde yetişiyor. Onu da birkaç İstanbullu, daha biz görmeden, tarlada kapatıyor. Yani efendim Ankara, hala markalarına sahip çıkmak için birbirine bakarken başkaları yürüyüp, gidiyor. Ticaret erbabı, elindekinin kıymetini bilmediği için markalarını kaybetmiş Ankara. Hala da bilemediği, her birini dünya çapında ürüne dönüştüremediği için başkasından aldığını bize satmaktan fazlasını yapamıyor.



Markalarını yaratmalı
Ankara’nın, firma markaları gibi ürün markaları olması lazım. Sof gibi, üzüm gibi, bal gibi, vişne gibi... Buna da Ankara’nın tüccarları bir araya gelerek karar vermeli, plan yapmalı, ilgilenen firmalara hem maddi hem araştırma-geliştirme alanında destek olmalılar. Ticaretin,  kolları sıvayıp, Ankara’nın yeni markalarını da yeniden yaratmaya girişmesi lazım.



Koca koca Ankara firmaları dururken geçen hafta Kazan Belediyesi, sof kumaşı dokuma tezgahları kurdu ve üretime başladı. En azından tarihine ve kültürüne sahip çıktı Kazanlılar. Ayrıca ipek hala değerliyse sofun neyi eksik de  satılmasın? Teknoloji de gelişti.


Saydığımız bütün markalar, satma kaygısı olmadan her zaman alıcısı olacak ürünler. Fazla rehavet, göz kapaklarını ağırlaştırmış, önümüzü göremiyoruz. Satın aldığı kadar üretebilecek Ankara’nın, asıl derdi bu galiba.

Hiç yorum yok: