16 Mart 2011 Çarşamba

MERHABA ÇİĞDEM, MERHABA BAHAR!


15.03.2011 Milliyet-Ankara Gazetesi

2 hafta önce karşılaştık Güven Park’ta, tatsız konulara dalınca gecikti selamlaşmamız. Kenarları alçak mukavva bir kutu içinde taşıyan adam, az duyulur bir sesle “Çiğdemm” deyip, geçti. Şubat sonu zamansız ısınan hava, Mart başı yine serinlemeye başlamıştı. Paltomla üşürken kutusundaki çiğdemler gibi tiril tiril tek gömleği, ince hırkasıyla satmak istemiyor gibi hızla geçti önümden. “Çiğdemci” diye seslendim arkasından. Ne melodik ve az duyulur bir çağrı; söyleyenin de duyanın da kulaklarını dikip, içine neşe saçıyor! Bir demet istedim parasını verip, dokunmaya kıyamadığım sarı, narin çiğdemlerden. Merakımdan; bitkibilimci Hikmet Birand hocanın, 1963’te, İncesu Deresi’nin yamaçlarında söyleştiği ‘Ankara Çiğdemi’dir belki diye.

Ankara Çiğdemi
Ak çiğdem, mor çiğdem, sarı çiğdem var. ‘Ankara Çiğdemi’ sarı ama her sarı çiğdem Ankara çiğdemi değil. Uzmanı anlıyor farkını, kaldıysa eğer. Koyu sarı oluyor Ankaralı. Özelliklerini Ankara toprağından almış, kendine hastır. Yaklaşık 150 yıl önce keşfedilmiş, memlekete ve dünyaya buradan yayılmıştır. Ankaralı niyetine aldım sarı çiğdemleri, büyük ihtimal olmadığını bile bile!

Kardelen Mahallesi
Batıkent, Kardelen Mahallesi’nde, 18 yıl önce bahçeli bir ev aldık, şu an içinde oturduğumuz. “Ne güzel, ‘Kardelen’ diye isim bulmuşlar mahalleye” diye düşünmüştüm. Bir gün yol kenarında kardelenleri görünce gözlerime inanamadım; “Aaa, isim bulmamışlar, bizim siteleri onların üzerine kurmuşlar!” Hiçbir biçimde korunmaya alınmaksızın, iç içe yaşıyorduk kardelenlerle. Kendi doğasına uygun yer beğenmiş kardelenleri, evinde yokediyorduk. Yoketmeden komşuluk edebilseydik!

Çiğdemin yalvarışı
22 tür Ankaralı bitkimiz var ama onları anlatma zamanı değil. Elinde çiğdemleriyle soğukta üşümeyen adam, uzun aralarla uzak kalsam da 30 yıldır sokaklarında dolaştığım Ankara’da, o gün, benim önümden geçiyordu. İlk kez çiğdem satan seyyar görüyordum Kızılay’da. Cemreler düşmüş, kardelenlerle açılan, çiğdemlerle ısınan doğa, ilk kez bana böyle “merhaba” diyordu. Avucumda kaybolurcasına tuttuğum 10-15 santimetrelik narin çiğdemler, bana tutunmaya çalışıyordu. “Yoketmeyin, daha nice baharları müjdelerim size, söz!” diyordu. Size nasıl kıyıyorduk, anlamıyorum ki!

Derin Ankara, en sıcak merhaba
Çözemediğim bir kendine özgülük var bu Ankara’da. Tarihi, ekonomisi, siyaseti, bitkisiyle bir özgünlüğü var. Hepsi de bir sükunet içinde gelişiyor. Derin etkileri ve sonuçlarıyla kendine has bir tavrı var. Binlerce yıl sonra, daha 150 yıl önce keşfedilmiş bitkisi, kendine has cumhuriyetleri, zor güne kadar ortalıkta görünmeyen halkı, abartılı bir kalenderliği var. Sakini olmaya zor bir kent aslında. Ehline, çekici bir gizemi var.

Derine dalmayalım; kardelenleri, arkasından çiğdemleri gördük, artık baharı karşılama zamanı. Ankara taşının eteğine gizlenip, korunmaya çalışan Ankara Çiğdemi, güneşin sıcaklığıyla altın sarısı yapraklarını dört yana açıp, yine de bizi kucaklamak istiyormuş. Bütün zalimliğimize karşın… Ankara’da ilkbaharı hiç bu kadar sıcak karşılamamıştım:

Merhaba Ankara Çiğdemi, merhaba ilkbahar!

Hiç yorum yok: